Günün panoraması
Demir ÇELİK yazdı —
- Kürt Halk Önderi, otuz yıl öncesindeki çizgisinde olmanın pratik ve teorik gücüne sahip olduğunun özgüveni ile insiyatifi ele almış, çözümsüzlüğün ateşten topunu devletin kucağına atmıştır.
27 Şubat’taki "Barış ve Demokratik Toplum" çağrısı üzerinden epey bir zaman geçti. Devlet ve iktidar kendisinden bekleneni yerine getirmeme, işi oldukça ağırdan alması, acelesi yokmuş gibi davranması toplumda farklı yorumlara neden olmaktadır. Geçmişteki pratiklerini de göz önünde bulundurduğumuzda insanların kuşkuyla yaklaşmaları anlaşılırdır.
Devletin, bizim anladığımız anlamda onurlu barışa razı olma niyetinin olmadığını hepimizin biliyor olması gerekiyor. İşi ağırdan alıyor olmalarının asıl nedeni; Kürt Halk Önderi’nin önlerine koyduğu yeni dönemin ruhuna uygun düşen çözüm seçeneğine yanaşmamalarıdır. Sayın Abdullah Öcalan, devletli sistemi ve onu esas alan kurtuluş yol ve yöntemlerinin insanı toplumsal kurtuluşa götürmeyeceğini analiz etmiş, alternatifini Demokratik Konfederalizmi diye formüle etmişti. Bu alternatif sistemin günümüzdeki pratik ve teorik uygulamasına Demokratik Ulus diyerek halklara ve inançlara Ortak Yaşam’ı çözüm parametresi diye formüle etmişti. Ortak Yaşam; bugün Rojava’da Kapitalist Modernite’nin yanıbaşında Demokratik Modernite olarak hayat bulmaktadır. Dolayısıyla Demokratik Konfederalizme giden yolda Demokratik Toplum’u inşa etmek, çoğaltmak ve çeşitlendirmek dönemin stratejisi olarak yaklaşıldığını göstermektedir.
Demokratik Toplum; başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm halkların ve inançların inkar ve asimilasyona uğramadan sivil, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Anayasa’nın güvencesi ile kendi kendilerini yönetmesi anlamınadır. Demokratik Toplum; devlet ve iktidar dışı kalmış toplum ve toplulukların; sokak ve mahallede komünler, kentte kadın, gençlik, ekoloji, inanç, emek ve kültür alanlarının meclisleri üzerinden özgüce dayanarak kendilerini yönetmeleri... İhtiyaçlarını karşılamada başka bir aracıya gerek olmaksızın erişmeleri, söz, karar ve yetkinin meclislerde yani toplumda olacağı sistemin kendisidir Demokratik Toplum.
İşte Türk devletinin sindiremediği, zamana yayarak olası gelişmelerle eline geçeceği varsayılan olanak ve imkan anına kadar durumu idare etmeye çalışması bundandır. Kimi Kürt çevrelerinin işi anlamaya çalışmak, sunulan ve geliştirilen çözüm parametresinin mana ve içeriğini kavramak yerine yekten karşı çıkmaları geçmişten kalan hastalıklı yaklaşımlarının sonucu olsa gerek. Onların bu kendine göreci, tuzu kuru ve masa başı klavye devrimciliği ile devlet yıkan, devlet kuran üstenci yaklaşımlarını şimdilik bir yana bırakmak, asıl olarak devletin ve iktidarın yapmak istediklerini ele almakta yarar var.
İşi ağırdan alan, herhangi bir koşul ve şart ileri sürülmeksizin PKK’nin kendisini fesh etmesini isteyen iktidar blokunun çaresizliğini her şeyden önce görmek gerekiyor. İçinden geçmekte olduğumuz uluslararası konjonktürde aslında acelesi olan ve bir an önce bir oldu bitti ile işin içinden çıkmak isteyen devletin kendisidir. Hatırlanacağı üzere ‘fol yok yumurta yok’ken Erdoğan iç cephenin tahkiminden bahsetmiş, ardından da Bahçeli 1 Ekim’de kendisinden beklenmeyen hamleleriyle gündeme oturuvermişti. Sonrası süreçte de kendi zihniyetinden beklenmedik çıkış ve söylemlerde bulunmuş, hatta PKK’yi 4 Mayıs’ ta Malazgirt’te kongresini yapmaya davet etmiş, DEM Parti belediyelerinin de organizasyonda yer almalarını dile getirmişti. Bu acele ve benmerkezci yaklaşım devletin ne denli çaresizlik içinde olduğunu gösteriyor. Buna rağmen de dünyayı kendinden menkul görmenin megalomanlığıyla algı oluşturmaya çalışıyor.
Üçüncü paylaşım savaşının özellikle 7 Ekim 2023 sonrasındaki gelişmelerini Türk devleti kendisi için tehlikeli gelişmeler olarak görmüş, ön almaya çalışmıştı. Bundan dolayı istemeye istemeye İmralı’ya gitmek zorunda kaldı. Buna karşın Kürt Halk Önderi, bu gelişmelerin olacağını önceden zaten ön görmüş, dile getirmişti. Bundan hareketle bölgesel ve küresel sorun olan Kürt sorununun diyalog ve müzakere ile çözümünü esas almıştı. Son otuz yılda bunda da ısrarcı olmuş, istikrarlı bir şekilde çözüm iradesi ve gücünü göstermişti. Bu temelde de Kürt Halk Önderi, otuz yıl öncesindeki çizgisinde olmanın pratik ve teorik gücüne sahip olduğunun özgüveni ile insiyatifi ele almış, çözümsüzlüğün ateşten topunu devletin kucağına atmıştır. Bu anlamda bu sürecin kazananı Kürt Halk Önderi, Kürt Siyasal Hareketi ve Kürtlerdir.
Bu özgüvenle devleti yeniden müzakereye zorladığı ve kendi çözüm parametresine gelinmesi halinde kazan kazan seçeneği ile iki tarafında kazanmasının yolunu açmıştır. Ancak devlet inkarcı, katliamcı zihniyetinden vazgeçmediği gibi sömürgeci devlet olmanın kibiri ile Kürt’e ve haklarına yaklaşma ısrarından vazgeçmiyor. Kürtlerin 1071’den binlerce yıl öncesinden Kürdistan coğrafyasının asli unsuru olduğunu biliyor, ama içine sindiremiyor. Kendisini 1071’de işgal ve ilhak ettiği Kürdistan coğrafyasının sahibi, Kürtleri de kendi paryası, kölesi görüyor. Parya ve köle olarak gördüğü Kürt’ün, ‘tek hakkı vardır. O da hizmetçi olma hakkıdır’ diyen devletin kurucu ideologlarının yolundadırlar. Ancak Kürt eski Kürt değil. Dünya eski dünya değil. Kürdistan ise giderek özgür coğrafya olma yolunda tarihte olmadığı kadar önemli fırsat ve olanaklarla karşı karşıyadır.