Koruculaştırılmış sanat ve kadın kırımı
İlham BAKIR yazdı —
- Cezaevlerinde kadın tutsaklara dair Garibe Gezer şahsında geliştirdiği vahşi ve ahlaksız saldırı direnen, boyun eğmeyen Kürt kadınına, Kürt toplumuna verilen mesajdır. "Direnirseniz, sonunuz bu olur" diyor.
Kadın özgürlük mücadelesi Kürt Özgürlük mücadelesinin, Özgürlük Paradigması’nın var oluşunun, ayağa kalkışının ana rahmi, yol alışının, kitleselleşmesinin, direnişini güçlü ve kalıcı kılabilmesinin belkemiğidir.
Özgürlüğü bilincinin ve ruhunun en derininde mayalamış olan Kürt kadınları en zor, en ölümcül koşullarda öncülük rolünü oynayabilmiş, sömürgeciliğin yenilgi umduğu yerden zaferi filizlendirmeyi başarabilmiştir.
Bu yüzdendir ki kadın mücadelesi sömürgeciliğin, faşizmin amansız hedefi olmuştur.
Kürt kadınını mücadelenin merkezinden düşürmek için her türlü gayri ahlaki, gayri insani yol ve yöntem denenmiştir.
Ekonomik krizlerle boğuşan, gelişen derin yolsuzluk ve talan politikası ile hızla yoksullaşan toplumsal yapının büyük bir ahlaki, vicdani erozyona uğratıldığı Türkiye koşullarında sistem, kendini ayakta tutmak, mevzilerini tahkim etmek, kitleleri ırkçı hezeyanlarla besleyen çağrılar yaparken bütün bunlar için yine Kürt özgürlük mücadelesini, Kürt halkını ve özellikle Kürt kadınını hedef almaktadır.
Cezaevlerinde kadın tutsaklara dair Garibe Gezer şahsında geliştirdiği vahşi ve ahlaksız saldırı direnen, boyun eğmeyen Kürt kadınına, Kürt toplumuna verilen mesajdır. "Direnirseniz, sonunuz bu olur" diyor.
Buna verilecek cevap Garibe’leşerek direnmektir. Yaşattığı ağır baskılarla, annesinin cenazesine karşı geliştirdiği insanlık dışı saldırılarla yarattığı travmayla hafıza kaybına uğrattığı ve bu koşullarda cezaevi duvarları arasında tuttuğu Aysel Tuğluk üzerinden özgür Kürt’e aynı mesajı vermektedir.
Bu saldırıya verilecek cevap Aysel’leşmek, Aysel’in kaybettiği hafızası olmaktan geçiyor.
Bu saldırılar, sömürgeciliğin Kürt kadınına karşı geliştirdiği açık ve çıplak saldırılardır.
VE Bu saldırılara karşı başta saldırıya uğrayan kadınlar olmak üzere Kürt kadınları direnişini çok net ve ikirciksiz sürdürmektedir.
Fakat Rejim asıl sinsi ve tehlikeli saldırıyı iş hayatından, aile yaşamına, siyasetten, siyasi partilerden, sivil toplum kuruluşlarına, edebiyattan sanata her alanda koruculaştırdığı şahıslar üzerinden gerçekleştirmektedir.
Beyni, ruhu, bilinci, sözü, şiiri koruculaştırılmış bir şair, kadın mücadelesinin kıblegahı olan bir kentte, devletin bütün zulümlerine, hapishanesine, işkencesine, işsizliğe, açlığa mahkum etmesine maruz kalmış, bunlara direnerek hayatta kalmaya çalışmış olan Evin Güneş ve kızına karşı uyguladığı şiddet ve tacizlerle intihara sürükleyebiliyor.
Özellikle sanat camiasında bilhassa edebiyat, müzik ve sinema çevrelerinde yoz ilişkileri geliştirmek, bu sahaları adeta erkeklerin kadın avına hatta hep birlikte sürek avına çıktıkları alanlar haline getirmek ezelden beri sömürgeciliğin geliştirmeye çalıştığı bir politikadır.
Fakat ne kadın mücadelesi ne de sanat çevreleri açıktan böyle bir yozlaşmanın gelişmesine izin vermemişler; bu tür olaylar daha çok münferit olarak ve daha gizliden yaşanmış yahut itibar kaybına uğramamak için erkekler buna çok cesaret edememiştir.
Oysa görüyoruz ki Evin Güneş’e şiddet uygulayan, kızına cinsel tacizde bulunan şair olayında aslında bunun çok da gizli yaşanmadığı, gerek sanat gerek siyaset çevresinden pek çok kişinin bu durumu bildiği, ya sessiz kaldığı ya da çok zayıf tepkiler verdiği ortaya çıkıyor, Evin’in ölümünden sonra yapılan açıklamalarda.
Bu şiddet ve tacizin edebiyat ortamlarında mayalandığı ve buna sessiz kalınarak bir kadının intihara sürüklendiği koşullarda hala ne edebiyat ve sanat çevrelerinden ne de diğer kurumlardan güçlü bir ses çıkmamıştır.
Mesela Kürt yazarlar Derneği, Kürt Pen, bu adamın şiirlerini yayımlamış olan yayınevleri bu konuda bir açıklama yapacak mıdır?
Kürt sanat kurumları bu yozlaşmaya, kadın kırımını hedefleyen sanat alanındaki bu saldırılara izin vermeyeceğini, buna karşı çok net bir tavır alacağını açıklayacak mıdır?
Şimdiye kadar öyle ya da böyle göz yumulan taciz ve cinsel saldırı olaylarını amasız, fakatsız hep birlikte teşhir edecek miyiz?