Mehmet Şimşek ve Hakan Fidan Kabinesi

Cafer TAR yazdı —

  • Erdoğan şimdi elde ne kaldıysa onu kurtarmak için nispeten rasyonaliteye dönmeye çalışıyor; bundan dolayı kabinesinin yarısını Batı sermayesi ile paylaşmak zorunda kaldı; bunu nereye kadar sürdürür bilmiyoruz.

28 Mayıs’ta ikinci turu tamamlanan seçim sürecine Erdoğan’ın liderliğini yaptığı Cumhur İttifakı yerlilik ve millilik adı altında ırkçılığa varan milliyetçi bir söylemle girmiş, Özgürlük Hareketi özelinde Kürt düşmanlığını kampanyasının merkezine yerleştirmişti.

Kampanya boyunca Millet İttifakı’nın sözüm ona terörle iş birliği yaptığı, başta ABD olmak üzere, bütün Batı ülkelerinin muhalefeti desteklediği yalanını bıkmadan usanmadan tekrar ettiler. Bunlara bir de muhalefet içerisinden devşirdikleri Muharrem İnce ve Sinan Oğan gibi Truva atları da eklenince bu iddia halk nezdinde biraz daha alıcı buldu.

Genel beklenti Erdoğan’ın seçimlerden sonra da yine aynı söylemi aynı kabine ile devam ettireceği yönündeydi; fakat öyle olmadı. Bir önceki kabinenin en tartışmalı bakanlarından biri olan Süleyman Soylu da dahil olmak üzere, Dışişleri, Adalet, Savunma ve Maliye bakanları kabine dışı kaldılar.

Erdoğan’ın bizzat "kara kutum" diye tanımladığı MİT Başkanı Hakan Fidan yeni kabinede Dışişleri Bakanı olarak yer alırken, İbrahim Kalın da MİT başkanı olarak atandı. Aslına bakarsanız yeni kabinede Erdoğan’ın güçlendiğini Millet İttifakı’nın diğer üyelerinin zayıfladığını söyleyebiliriz.

Hakan Fidan’ın yeni kabinede Dışişleri Bakanı olarak atanması bir yönüyle siyaseten önünün açılması olarak da okunabilir. Hakan Fidan geçmişte de devlet içerisinde önemli görevlerde bulunmasına rağmen hep memur pozisyonunda kalmış, hiçbir zaman kamuoyu önünde siyasal bir sorumluluk almamıştı.

Yeni Kabine’de Hakan Fidan yıllar sonra ilk defa Dışişleri Bakanı olarak halkın önüne de çıkmış oldu; bu onun Erdoğan sonrası siyasal bir figür olarak yer alıp almayacağını da belirleyecek. Şimdiden bu konuda çok fazla bir şey söylemek mümkün değil, bunu Hakan Fidan’ın bakan olarak performansı belirleyecek.

Erdoğan, Hakan Fidan’ı Dışişleri Bakanı olarak kabineye alarak, Hulusi Akar’ın yerine Yaşar Güler’i Savunma Bakanı olarak atayarak, İçişleri Bakanlığı’na Ali Yerlikaya’yı, Adalet Bakanı olarak daha en başından beri AKP’li olan Yılmaz Tunç’u atayarak kabinedeki MHP etkisini azaltmıştır.

İbrahim Kalın’ı MİT başkanı yaparak ise devlet içerisindeki kontrolünü elden bırakmayacağını da göstermiş oldu. Eskiden Saray içerisinde Erdoğan’ın gözü kulağı olan İbrahim Kalın, MİT Başkanlığı ile bütün devlet ve toplum içerisinde Erdoğan’ın gözü kulağı haline gelmiştir.

Eskiden devlet içerisinde güvenlik ilgili bakanlıklarda askerler etkili olur; ekonomi gibi sivil alan ise seçilen hükümetin inisiyatifine bırakılırdı; bu kabinede ise güvenlikle ilgili bakanlıklar eski devleti ikame eden Erdoğan ve çevresinde kalmış ekonomi ile ilgili bakanlıklar Mehmet Şimşek üzerinden sanki Batılı finans çevrelerinin inisiyatifine bırakılmış gibi gözüküyor.

Kısaca yeni Kabine beklentilerin aksine Süleyman Soylu çizgisinde şahin bir kabine olmadı, fakat çok sivil de olmadı. Erdoğan’a bağlı kişilerden oluşmuş, fakat mesleki olarak nispeten bir önceki kabineye göre daha deneyimli kişilerden oluşturulmuş gibi gözüküyor. 

Bu kabine ile Erdoğan, Batı ülkelerine birlikte çalışma mesajı veriyor; aslına bakarsanız başka çaresi de kalmadı. Türkiye ekonomisinin geçmişten beri kronik sermaye bulma sorunu vardır; AKP ilk iktidara geldiğinde uluslararası piyasalardan para bulmak nispeten daha kolaydı; çünkü dünyanın zengin ülkelerinin merkez bankaları durgunluğu aşmak için parasal genişleme politikası uyguluyorlardı.

Şimdi ise tam tersine sermaye içeriye, daha güvenli ülkelere gidiyor. Uluslararası piyasalardan para bulmak neredeyse imkânsız hale geldi. AKP uzun bir süredir tefeci fiyatından dış borçlanma yapıyor. Buna bir de seçim ekonomisi için harcanan paraları eklerseniz durumun vahameti daha fazla anlaşılır.

Katar, BAE gibi ülkelerden gelen paralar sadece kısa vadeli veya rant üreten alanlarda çok para kazanmak için geliyorlar, bunların ekonomiye çok fazla bir faydası olmaz. Türkiye’nin doğrudan yatırım amaçlı, teknoloji transferi de yapan yatırımlara ihtiyacı var.

Bu türden yatırımlar ise ekonomik rasyonalite, yani bir parça bütçe disiplini ve hukuki güvence isterler. Erdoğan uzun bir süre bundan kaçındı, bütün kamu kaynaklarını kendi etrafındakiler ve MHP çevresine peşkeş çekti. Fakat bu artık böyle gitmez. Bu noktada ısrar hem kendisini hem de Türkiye’yi bitirir.

Erdoğan şimdi elde ne kaldıysa onu kurtarmak için nispeten rasyonaliteye dönmeye çalışıyor; bundan dolayı kabinesinin yarısını Batı sermayesi ile paylaşmak zorunda kaldı; bunu nereye kadar sürdürür bilmiyoruz.

Fakat bize düşen en kötü senaryoya hazırlıklı olmak olmalıdır. Gerisinde binlerce şehidi olan bir siyasal hareket olarak halkımızı hayal kırıklığına uğratmaya ve kişisel tartışmalarla meşgul etmeye hakkımız yok. Önümüzde bir dizi riskler ve bir o kadar da fırsatlar var; görevimiz riskleri en aza indirmek ve fırsatları halkımız adına maksimum fayda ile değerlendirmek olmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.