İhanetin anatomisi

Cafer TAR yazdı —

  • Bugün Erdoğan ve Bahçeli’nin elini havaya kaldırdığı Hüda Par ve KDP gibi Kürt düşmanı yapılar; aynı elin yarın suratlarında bir tokat olarak ineceğini görecekler. 

 

Bir toplumu bir arada tutan en önemli dinamik insanların birlikte olurlarsa daha iyi yaşayabileceklerine olan inançlarıdır. Politik sistemler meşruiyetlerini insanların bu inançlarından alırlar.

Adaletli toplumlar bu inancı diri tutabilmek için mümkün olduğu kadar kapsayıcı olmaya; kimseyi dışarıda bırakmamaya çalışırlar. İnsanlık tarihte defalarca tecrübe etti; bir toplum birinci sınıf vatandaşlar ve olmayanlar diye ayrılırsa, o toplum asla kendi içinde barışık ve üretken olamaz.

Türkiye tarihi adeta bir toplumun nasıl her defasında bir çatışmadan başka bir çatışmaya savrulduğunun acı tecrübelerle deneyimlendiği bir süreç olmuştur. Devleti yönetenler her defasında, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devlet birilerini kendinden, diğerlerini öteki, hatta bir tür iç düşman olarak tanımlamıştır.

İnsanlar inançlarından, etnik kökenlerinden dolayı yıllarca kovuşturmalara uğramış, cezaevlerine konulmuş, Türkiye’de adeta bir kast sistemi işletilmiştir. Kimi önemli konumlara sadece rejime biat etmiş çevreler atanırken, diğerleri bu türden işlerin dışında tutulmuştur.

Kimi zaman devletin vatandaşları arasında ayrım yapmadığının ispatı olarak önümüze; bakan olmuş, milletvekili olmuş Kürt, Alevi, belki Ermeni kişilikler getirilir. Aslında burada özel bir şey yoktur; bütün rejimler meşruiyet üretebilmek için böylesi kişiliklere siyasal alanda gereksinim duyarlar; fakat devletin hiçbir güvenlik biriminde bu insanlar etkili olamazlar.

Devlet kendi derin çekirdeğinden bu insanları sürekli uzak tutar; güvenlik bürokrasisinde ve yüksek yargıda, istisnalar hariç, Sünni Türkler etkilidirler. Bunun bir anlamı var; çünkü devlet bu insanlara, kırk kere biat etseler bile, güvenmez!

Burası ihanet gidebileceği yerin sınırlarını belirler; hiç kimse daha ileriye gidemez. Devlet Bahçeli ve Erdoğan sizin elinizi kaldırıp sözde birlik beraberlik mesajı verse bile; siz asla bu devletin asli bir öğesine dönüşemezsiniz!

“Modern burjuva devletler” bu ikilemle yaşamanın nasıl bir toplumsal çürümeye neden olduğunu deneyimledikleri için; çözüm olarak nispeten demokratik katılım alanlarını açma yoluna gitmişler. Artan toplumsal katılım hem refahı artırmış hem de çatışmaları azaltmıştır.

Türkiye’de devlet bu yola ısrarla girmiyor; çünkü bütün burjuva partilerde etkili olan çevrelerin tamamı aynı toplumsal sınıftan geliyorlar ve mevcut dengeden yaşıyorlar.

Kimi zaman bir çevre iktidarda, diğeri muhalefette oluyor. Fakat Türkiye’de toplumsal çıkar ve ayrıcalıklar sadece merkezi hükümet üzerinden dağıtılmadığı için iktidarda olmayanlar, yerel yönetimler üzerinden ortaya çıkan ayrıcalıklar ve ranttan yaşıyorlar.

Dolayısıyla her zaman aralarında bir denge var; siyasal katılımın diğer toplumsal çevrelere de açılmasını hem iktidar hem de muhalefet kendisi için bir tehdit olarak görüyor. Türkiye’de verili sistem sadece Erdoğan üzerinden tartışılamaz; böyle bir yaklaşım ancak bir dereceye kadar doğru olur.

Bu tartışmaya CHP ve diğer muhalefet partilerini eklenmeden Türkiye’de gerçek bir demokratik katılımın önü açılamaz. Mevcut verili iktidar ve hatta muhalefet ilişkileri Sünni Türk olmayanların ötekileştirilmesi üzerinden yürüyor.

Bugün Erdoğan ve Bahçeli’nin elini havaya kaldırdığı Hüda Par ve KDP gibi Kürt düşmanı yapılar; aynı elin yarın suratlarında bir tokat olarak ineceğini görecekler. Türk devleti güçlü bir demokratik dönüşüm geçirip bu coğrafyada yaşayan herkesin devleti olmadan kimse güvence altında olmayacak, bu coğrafya asla gerçek bir barışı yaşayamayacak!

Türkiye toplumunun tamamı; Türk, Kürt fark etmez, asla mutlu ve refah içinde bir yaşam sürdüremeyecek! Çünkü demokratik olmayan toplumlar refah da üretemez; sürekli yoksulluk kıskacında yaşamaya devam ederler!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.