15 Ağustos
Cafer TAR yazdı —
- 15 Ağustos bir moment değil bir sürekliliktir, bir süreçtir ve bu süreç bütün Kürtler ve diğer Ortadoğu halkları özgür oluncaya kadar devam edecektir.
Toplumların tarihinde çok önemli sıçrama dönemleri vardır. Upuzun bir süre boyunca hep aynı ritimde devam eden, sanki hep böyle devam edecekmiş gibi görünen toplumsal tempo bir anda güçlü bir müdahale ile yeni bir döneme girer ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
12 Eylül darbesi olmuş ve toplumsal muhalefet tamamen dağıtılmıştı. Bırakın devrimci parti ve sendikaları, CHP, AP gibi düzen partileri bile kapatılmış, toplum yaşamı darbeciler tarafından neredeyse tamamen kontrol altına alınmıştı.
Darbe öncesi halkta bıkkınlık hissi yaratabilmek için darbeciler uzun bir süre ülkede yaşananları sadece izlemekle kalmamış, Maraş ve 1 Mayıs gibi katliamları bizzat örgütlemiş ve halkta bir korku ve güvensizlik hissinin gelişmesi için çaba harcamışlardı.
Soğuk savaş koşullarında bütün bu sürecin planlaması ve uygulanması sadece Türk darbeciler tarafından değil ,bizzat NATO tarafından yapılmıştır. Çünkü NATO ve onun liderliğini yapan dönemin ABD’si Türkiye’nin tamamen NATO kontrolünde bir ülke olmasını istiyordu.
Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal ettiği, İran’ın ABD sisteminden koptuğu, Filistin mücadelesinin hala Anti-Emperyalist bir karakter taşıdığı koşullarda ABD ayrıca Türkiye’de bir problemle karşılaşmak istemiyordu.
12 Eylül’e giden süreç ve sonrasında Türkiye’de yaşananlar bizzat NATO ve ABD tarafından organize edildiler. Buna karşılık olarak da darbeyi yapanlar ilk günden itibaren özel olarak NATO üyeliğine verdikleri önemi ve ABD’nin liderliğine olan bağlılıklarını ilan ettiler.
Darbeciler ilk önce insanların özgürlük iradesini kırmakla işe başladılar; bütün toplum korku ve sindirme ile kontrol altına alınmaya çalışılırken; devrimciler infazlarla, özel oluşturulmuş cezaevlerinde kişiliksizleştirilmeye, direnenlerde yok edilmeye çalışıldı.
Bütün Türkiye’de cezaevlerinde yoğun işkenceler yapılırken Diyarbakır Cezaevinde Kürt tutsaklara yönelik özel bir yok etme siyaseti uygulanmıştı. Mahkumlara yüzde yüz darbecilere biat ve kendini tamamen inkâr dayatılıyordu.
Kurdistan tarihinin ilk imkansızı, ilk mucizelerinden biri Diyarbakır Cezaevinde ortaya konulan direniştir. Bu direnişin yarattığı olumlu atmosfer 15 Ağustos’a giden yolun önünü açmış, dışarda mücadele eden yoldaşlarına moral vermiştir.
Her şeyin darbecilerin istediği gibi gitmediği ilk yer Diyarbakır Cezaevi olmuştur. Mazlum’un ortaya koyduğu kararlılık, Dörtlerin direnişi ve ölüm orucu manifestosu cezaevi dışında mücadele eden Kurdistanlı devrimciler tarafından adeta bir direniş talimat olarak algılanmıştır.
Dolayısıyla 15 Ağustos atılımı darbe sonrası özellikle Diyarbakır Cezaevinde ortaya konulan kahramanlıktan bağımsız düşünülemez; aksine her iki olay birbirinin devamı olarak algılanmalıdır.
15 Ağustos sadece darbecilerin değil; neredeyse bütün toplumsal çevrelerin her şeyin bittiğini düşündüğü koşullarda hiçbir şeyin bitmediğini, asıl şimdi başladığını gösteren güçlü bir tarihsel çıkıştır. Bu tarihsel çıkış sadece Kürtlerin devletle ilişkilerini değil, bütün bir Ortadoğu halklarının kaderini değiştirmiştir.
Sadece farklı siyasal coğrafyalarda değil; aynı köyde neredeyse ev ev, aşiret aşiret ve farklı inançlar temelinde parçalanan birbirlerine düşmanlaştırılan Kürtler 15 Ağustos Atılımı sonrasında yeniden kederde ve kıvançta birlikte davranabilen modern bir ulusa dönüşmüşlerdir.
Binlerce yıl erkeğin hizmetine sunulan kadın ortaya koyduğu kahramanlık ve emekle yeniden tarih sahnesine çıkmış ve bütün bir toplumun kaderini belirleme noktasına gelmiştir. Rojava’da DAİŞ çetelerine karşı ortaya konulan, günümüzde romanlara, filmlere konu olan kadın direnişinin temelleri 15 Ağustos’ta atılmıştır.
Kürtler artık bu coğrafyanın bir kenara itilen, horlanan bir halkı değil; aksine bu coğrafyanın demokrasi ve özgürlük umudu haline gelmişlerdir. Ortadoğu üzerine konuşan, değerlendirme yapan herkes ilk önce Kürtlerden başlamak zorundadır. Kürtler bunu 15 Ağustos Atılımı sonrası ortaya koydukları güçlü kararlılık ve inançla yapmışlardır.
15 Ağustos bir moment değil bir sürekliliktir, bir süreçtir ve bu süreç bütün Kürtler ve diğer Ortadoğu halkları özgür oluncaya kadar devam edecektir.