Amazon depoları köle kampı gibi
Dosya Haberleri —
- Amazon depoları tıpkı hapishaneler gibi T1, T2, T3… diye isimlendirilmiş. Gözetleme kuleleri inşa ediyorlardı. Şu an 10 farklı depoda en az 1500 işçi çalışıyor. Mehtap Tütün’ün deyimiyle “1500 insan kamplarda çalışıyor.”
- Depoda çalışanların yarısından fazlası Kürt. İki Kürt arkadaşımızın merdivenlerden çıkarken kendi aralarında Kürtçe konuştuğunu duyan yönetimden biri, arkadaşlarımızı "Başka frekansa geçmeyin" diye uyarıyor. "Kürtçe konuşamazsınız. Kürtçe yasal bir dil değil."
MİHEME PORGEBOL
Yoksulluk ve gelir adaletsizliğinin gittikçe arttığı Türkiye’de en büyük sorunlardan biri işsizlik. Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre işsizlik oranı yüzde 11.5 ancak bu verilere artık kimse inanmıyor. İşsizliğin çok daha yüksek oranlarda seyrettiği biliniyor. İşsizliğin bu kadar yoğun olduğu Türkiye’de bir iş bulabilen işçiler ise emek gaspı ve sömürüyle karşı karşıya bırakılıyor. Güvencesiz çalışma, fazla mesai, maaş geciktirme ve mobbing işçilerin en önemli sorunlarını oluşturuyor. Üstelik işçilerin bu sorunlara karşı örgütlenmesi veya sendikal mücadelesi gerek işveren gerekse de devlet tarafından hoş görülmüyor. Özellikle büyük şirketlerin bünyesinde çalışan işçiler hak talebinde bulundukları anda bin bir türlü hukuksuz uygulamayla yıldırılmaya çalışılıyor. İşçi yerine köle arayan şirketler, iş yerlerini de adeta “Nazi Kamplarına” dönüştürmüş durumda. Umut veren tarafı da şu ki; sömürü büyük, ama mücadele de öyle…
Tebrikler! Amazon’a hoş geldiniz
Mehtap Tütün, bir işçi. Çalıştığı restoran salgın sürecinde kapanınca birkaç ay işsiz kaldı. Artık geçinemeyen Tütün, 2021’in Mart ayında yoğun bir iş arama sürecine girdi. Bu sırada CEVA adlı bir lojistik firmasının işçi alımı çağrısına başvurdu. Ancak aradan bir ay geçmesine rağmen başvurusuna dönüş alamayınca aynı yere tekrar giderek başvurusunu yineledi. Bu kez başvuru formuna “Bu benim ikinci başvurum. İşsizlikten kırıldık” notunu ekledi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra bir telefon aldı, onu iş görüşmesine çağırıyorlardı. O günü anlatırken “O gün öyle mutlu olmuştum ki anlatamam. Koşa koşa gittim görüşmeye” diyor. Bir ön görüşme ve mülakatın ardından evraklarını hazırlayıp teslim etti. Sonra kendisine dünyanın en büyük ve en çok kazanan şirketlerinin başında gelen Amazon’da çalışacağı söylendi. Amazon’un Türkiye’deki faaliyetlerinden haberdar değildi. O gün, daha önce adını duymadığı bir şirketin bünyesinde iş başı yaptı Mehtap Tütün.
Nazi kampı mı burası!
Paketleme işçisi olarak çalışacağı depoya götürüldü. Kısa sürede işi kavrayıp iyi bir performansla çalışmaya başladı ancak bu süreçte tanık olduğu şeyler onu rahatsız etmeye başlamıştı. Tanık olduklarını şöyle anlatıyor Tütün: “Çok ciddi bir sıkıyönetim var orada. İşçilerin birbiriyle muhatap olması, sohbet etmesi yasak. Fazlasıyla baskı var. Şöyle bir örnek vereyim; işlerimi erkenden bitirdiğim bir gün 1 metre mesafede karşımda çalışan bir işçiye halini hatırını sordum. Hemen arkamdan bir ses ‘yerine geç’ diye uyardı beni. ‘Niye?’ dedim, ‘Konuşmak yasak mı?’ Buna cevaben yönetimin beni izlediğini söylediler. Gerçekten de kafamı kaldırıp baktığımda yönetimden yeşil yelekli birinin beni izlediğini gördüm. Meğer konuşmak yasakmış. Kendi kendime ‘Nazi kampı mı burası!’ dediğimi hatırlıyorum. Başka bir gün masamdaki işleri bitirdikten sonra molaya çıktım. Normalde masandaki işi bitirmeden molaya çıkman yasak. Ben de masamdaki ürünleri bitirmiştim. Moladan döndüğümde masamda ürünler gördüm. Bunları çalıştığım masaya ürünleri dağıtmakla görevli arkadaş bırakmış. Sorun etmedim. Bir yandan o ürünleri paketleyip teslim etmeye bir yandan da masamı toplamaya çalışıyorum. O sırada yanımdaki arkadaş gözlem yediğimi söyledi. 'Neden' diye sorunca masamdaki ürünler yüzünden olduğunu söyledi. Durumu anlatmaya çalıştım ama hiçbir şekilde kendimi ifade etmeme izin verilmedi.”
İşsiz kalma korkusuyla…
Amazon’da işçilerin yediği her gözlem, maaşlarından kesinti yapılacağı anlamına geliyor. İş arkadaşının halini hatırını sordu diye gözlem yiyen Mehtap Tütün ve onunla aynı yerde çalışan 4 arkadaşı başka bir depoya götürüldü. Tütün, “Bir mahkum gibi tek tek isimlerimizi sayıp çağırdılar bizi. Bizi alıp götürdüler. Nereye götürüldüğümüzü sorduğumuzda cevap bile vermediler. Meğerse başka bir depoya sürmüşler bizi. İçeri bir girdik her şeyin birbirine karıştığı, leş gibi kokan bir yer. Gıda deposuydu sözde ama her şey vardı bu depoda” diyerek çalışacağı yeni depoyu tarif ediyor. “Bu yaşananlar elbette ağırıma gidiyordu ama pandemi sürecindeki işsizlikten ötürü iş kaybetme korkum vardı. Çünkü geçinemiyordum artık. Buna benzer kaygıları hepimiz yaşamıyor muyuz hayatımızda? Üstelik bu benim ilk depo tecrübemdi. Bu işte daha yeniydim ve nasıl işlediğini, nasıl yürütüldüğünü bilmiyordum” diyen Tütün, bu koşullarda çalışmaya devam eden bütün işçilerin çaresizliğini de özetliyor. İnsanlar geçinemedikleri için buna benzer muameleleri kabul etmek zorunda kalıyor.
3 yılını doldurabilen yok
Tütün ve iş arkadaşları yeni depoya gittiklerinde başlarında yönetici olmadığı için orayı kendilerininmiş gibi çekip çevirmeye başlıyorlar. Her türlü işi yapmaya başlıyorlar. Bu çabalar sonucunda depo çok hızlı bir şekilde büyüyor. Buna rağmen işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamında herhangi bir düzenlemeye gidilmiyor. Özellikle mola alanları ve yemekhane berbat bir halde. Bu depodaki işler yoluna girmeye başlayınca yönetim kadroları da buraya geliyor artık. Tütün, “Ne zaman ki yönetim geldi o zaman mobbing ve psikolojik şiddetler de başladı. Ben korkmuyordum ama işçilerin çoğunluğu korkuyordu bunlardan. Çünkü ilk gün yaptığım tespit hala geçerliydi. Burası Nazi kampı gibiydi. Sürekli gözlem altındasın. Örneğin biz depoya ikişer kişilik sıralarla çıkardık. Molaya çıkan iki kişi dönmeden diğer iki kişi molaya çıkamıyor. Eğer birlikte molaya çıkanlar iyi anlaşıyorsa onların mola saatlerini ayırıyorlar. İşçileri birbirlerinden uzak tutmaya çalışıyorlar” diyerek iş yerindeki gözetim ve izolasyona işaret ediyor. “Burada sürekli bir işçi sirkülasyonu var” diyen Tütün, sürekli olarak işçi değiştirildiğini, 2 veya 3 yılını doldurmuş işçi bulmanın mümkün olamadığını söylüyor. İşini iyi yapıp yapmaman da önemli değil üstelik. Tütün, burada hiç kimsenin işini iyi yaptığı için terfi edemediğini, maaşlarında iyileşme göremediğini vurgulayarak, “Benim işimi iyi yaptığımı herkes söylüyordu. İşimi iyi yapmam yönetimin hesaplarına uymuyordu. Diyebilirim ki orada 2 veya 3 yılını doldurabilenler çoğunlukla ya patronlara yalakalık edenlerdi ya da haksızlığa boyun eğip koyun gibi güdülmeye razı olanlardı” diyor.
Sömürüye karşı sendikal mücadele
Tütün’ün anlattıklarına göre işçiler toplantılarda işten çıkarılmakla tehdit ediliyordu. Yasal hakları olan bayram izinlerinde bile çalışmaya çağırılıyor, gitmezlerse ücretlerinden kesinti yapılacağı söyleniyordu. Ücret kesintileri öyle yaygın bir haldeydi ki Covid olduğu için çalışamayan işçilerin de ücretlerinde kesintiler yapıldı. İşçiler sürekli olarak gözetim altında tutuluyor, itaat etmeleri bekleniyordu. Sorunlarını iletmelerine rağmen bunların çözümü bir kenara, çoğu zaman geri dönüş bile alamıyorlardı. Prim vaadiyle yaptırılan ek iş ve temponun karşılığı hiçbir şekilde ödenmiyordu. Terfi etmek de söz konusu değil. Alınabilecek en büyük terfi alan sorumlusu olmaktı ancak alan sorumlusunun maaşı da herkesinki gibiydi. Hiçbir işçi ne şekilde ve ne kadar uzun süre çalışıyorsa çalışsın asla yönetime giremezdi. Mesaiye bırakılan işçiler yarım yevmiyeyle çalıştırılıyordu. Normalde saatlik ücret 30 liraysa mesaiye bırakılan işçiye 60 lira ödenmesi gerekirken 15 lira ödeniyordu. Tüm bunların artık canına tak ettiğini söyleyen Mehtap Tütün, “Yani özetle insanların canı ve emeği üzerinden para kazanıyorlar. Orada yapılan tamamen insan ticareti. Çünkü orada sattığı üründen para kazanmıyor. Ben bu yüzden onların insan ticareti yaptığını söylüyorum. Bizim üzerimizden para kazanıyorlar. İnsan ticareti tam da böyle bir şeydir. Bütün bunlara tanıklık edince de sendikal mücadele ve örgütlenmeye başladım” diyor.
İşyerine gözetleme kulesi
Amazon depoları tıpkı hapishaneler gibi T1, T2, T3… diye isimlendirilmiş. Şu an 10 farklı depoda en az 1500 işçi çalışıyor. Mehtap Tütün’ün deyimiyle “1500 insan kamplarda çalışıyor.” Neden kamp dediğini de bir örnekle somutlaştırıyor Tütün: “Ben oradan çıkmadan önce bir kule dikiliyordu. İnşaatı çok hızlı yapıldı. Bizim en küçük talebimizin dönüşünü aylarca yapmayan yönetim bu kuleyi dikmek için harıl harıl çalışıyordu. Kulenin ne işe yarayacağını sorduğumda yönetimin gözetleme kulesi olacağını söylediler.”
Acizler!
Depoda çalışanların neredeyse tamamı sayardı Mehtap Tütün’ü. Bu da sendikal alanda örgütlenmesini kolaylaştırdı. Bu durum yönetimin gözlerinin Mehtap Tütün’e daha çok çevrilmesine sebep oldu. Tütün hakkında sendikacılık faaliyetleri yüzünden usulsüz biçimde tutanaklar tutuldu. Tütün, bir sabah işe gittiğinde insan kaynaklarından görüşmeye çağırıldı. Usulsüz biçimde tutulan tutanaklara savunma yazması istendi. Yazmayacağını söyleyince, “Sen savunma yazmalısın ki bu tutanakların bir anlamı olsun” yanıtını aldı. Tütün de yalanlarla dolu usulsüz bir tutanağa savunma yazmayacağını söyleyip işinin başına döndü. Ertesi gün işini bitirdikten sonra akşam saat 21.00’da depo şefinin odasına çağrıldı. Odaya girdiğinde yönetimden 4 kişinin onu beklediğini gördü. Karşısına iftira dilekçeleri çıkarıldı. Dilekçelerde Mehtap Tütün’ün kendilerini rahatsız edip işten alıkoyduğu yazılıyordu oysa dilekçeler, selam dahi vermediği kişilerin imzasını taşıyordu. Tütün, bunun üzerine işten çıkarıldı. Bunları anlatırken, “Beni işten çıkarmak için o kadar çok çaba gösterdiler ki. O yönetimin beni işten çıkarmak için ayağıma geldiklerindeki aciz halleri gözlerimin önünden gitmiyor. Çok acizlerdi” diyerek gülümsüyor Mehtap Tütün.
Değerlisiniz, örgütlenin
İşten çıkarıldıktan sonra kısa süre içerisinde yeni bir iş buldu Tütün. Ancak Amazon’a karşı mücadelesini bırakmadı. Kendisi için değil, diğer işçiler için. Yalancı şahitler ve düzmece tutanaklarla işten atılan Mehtap Tütün, o günden beri üyesi olduğu Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası (DGD-SEN) ile birlikte Amazon depolarının önünde işçilere sesleniyor: “Sizin için buradayız. Siz değerlisiniz. Değerli olduğunuzun farkına varın. Emeğiniz değerlidir. Onlar sizi değersiz kılmaya devam edecekler. Onlara müsaade etmeyin. Ne kadar değerli olduğunuzu onlara örgütlenerek gösterin. Kurtuluş yok tek başına.
***
'Başka frekansa geçmeyin'
Amazon depolarında Kürt düşmanı uygulamaların da yaşandığını belirten öncü işçi Mehtap Tütün, maruz kaldıkları ırkçılığı anlatıyor: “Depoda çalışanların yarısından fazlası Kürt. İki Kürt arkadaşımızın merdivenlerden çıkarken kendi aralarında Kürtçe konuştuğunu duyan yönetimden biri, arkadaşlarımızı ‘Başka frekansa geçmeyin’ diye uyarıyor. İşçiler bu çıkışın şaşkınlığını attıktan sonra bunu söyleyen yöneticinin odasına gidip ‘Bizi Kürtçe konuştuğumuz için mi böyle uyardınız?’ diye soruyorlar. O da ‘Evet, Kürtçe konuşamazsınız. Kürtçe yasal bir dil değil. Burada konuşulacak olan diller Türkçe ve İngilizcedir. Burada Kürtçe konuşamazsınız’ diyor. Bizim arkadaşlar da ‘Anadilimizi istediğimiz yerde konuşabiliriz’ diye tepki gösteriyor. O da ‘Burası Türkiye Cumhuriyeti. Kürtçe konuşamazsınız. Konuşma benim için bitmiştir’ deyip hakaretler ederek arkadaşlarımızı odadan kovuyor. Bu olay depo içerisinde kısa sürede yayıldı. Kürt işçiler olarak bu duruma tepki göstermek için yavaş yavaş toplanırken Kürtçenin yasak olduğunu söyleyen yönetim elemanı geldi, işi durdurup herkesle toplantı yapacağını söyledi. Yarım ağızla bir özür diledi. Yine de Kürtçenin yasak olmadığını söylemedi. ‘Kendi aranızda veya tuvalete giderken konuşabilirsiniz ama depo içerisinde konuşamazsınız. Dışarıda konuşabilirsiniz ama mola alanında konuşamazsınız’ gibi şeyler söyledi. Ardından da bizi iş durdurmakla suçlamaya kalktı. Sonraki gün durumu daha üst bir yöneticiye taşıdık. Samimi bir özür beklediğimizi ve Kürtçe’nin yasak olmadığının açıklanmasını istedik. Gereğini yapacaklarını söylediler ama birkaç saat sonra arkadaşlarımızı Kürtçe konuştukları için uyaran yönetim elemanının işten çıkarıldığını öğrendik. Konuyu takip eden birkaç gün içerisinde ırkçılığa itiraz eden herkesi de tek tek işten çıkardılar.”