Ayrışma, yeni eğilim ve mücadele
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Politik durumu analiz ederken yalnızca devlet ve onunla bağlı sistem içi güçlerin ne dediklerine ve ne yaptıklarına bakmak önemlidir ama, çok yanıltıcıdır. Şu anda 1 Ekim günü Bahçeli’nin başlattığı ve adı belli olmayan “süreç” etrafında yürüyen çelişkili gelişmeler ve karmaşık tartışmalar işte bu tek yanlılıktan ötürü olumlu bir perspektiften yoksundur.
Politik durumu analiz edenler yalnız devletin ve onunla bağlı sistem içi güçlerin, bir de kendi kafalarındaki önyargıların resmini çiziyorlar. Türk medyasında hemen hepsi bu resme bakıyor, fakat resimde büyük bir boşluk var. Başkan Öcalan ve Kandil ne diyor, diye bakmak akıllarına gelmiyor. Kürt Özgürlük Hareketi bu resimdeki kurumların ve kişilerin muhatabıdır. Muhatap Başkan Öcalan ve onun kurup evrensel boyuta yükselttiği KCK-PKK sistemidir.
İçinde kendi önyargılarının da olduğu resme böyle eksikli bakınca yapılan bütün analizler hiçbir değer taşımıyor.
Bahçeli’nin, gerçekte Erdoğan’la birlikte başlattığı ve Özgür Özel’in dışında kalmamaya çalıştığı gelişmeler, Türk devletinin başlattığı gelişmelerdir. Kürt halkı ve dostlarının mücadelesinin ve Üçüncü Dünya Savaşı’nın yeni aşamasında Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ve bu defa gerçek “beka” sorununun sonucudur.
Devletin Başkan Öcalan’a yaklaşımındaki değişikliği “DEM Parti’yi kandırmak, Erdoğan’ın dördüncü defa seçilmesi için yapılmış bir iç politika oyunu gibi görmek”, bu değişiklikte Başkan Öcalan’ın çeyrek asırdır direnişini, gerillanın destansı özsavunmasını, Kürt halkının serhildanlarını, kadın devrimini, dünya çapında yükselen “Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” hamlesini ve Ortadoğu’da savaşın Türk devletini büyük tehlikelerle yüz yüze getirdiğini görmemektir, bu olguların etkisini yok saymak, küçümsemek, anlamamaktır.
İşin bir yanı böyle. Diğer yanı ise şudur: Medyada eli değneklilerin tartışmasında her şey var, ama KCK-PKK tarafının ne dediği, ne yaptığı hakkında ya hiçbir şey yok ya da sadece demagojik saldırılar var.
Oysa devletin Başkan Öcalan’la ilgili yeni eğilimini anlamak için asıl bakılması gereken yer Kandil’dir. Çünkü Kandil, politik gelişmelerde devlet nasıl bir belirleyici etken ise, o da simetrik olarak belirleyici etkendir. Devletin yeni eğiliminin nasıl bir sonuç vereceği sadece devlete bağlı değildir. KCK-PKK bu yeni eğilim karşısında negatif tutum alıyorsa, o eğilim taktik bir manevraya dönüşür ve sönüp gider. Pozitif bir tutum alırsa stratejik sonuçlar doğurma ihtimali doğar.
20 Kasım tarihli Yeni Özgür Politika’da yayınlanan Selahattin Erdem’in “Ayrışma” başlıklı yazısı hepimiz için KCK-PKK faktörünü hesaba katan bir tutum almamıza ışık tutuyor. Çünkü Erdem’in yazısı Kürt Özgürlük Hareketi’nin görüşlerini yansıtıyor.
Bu yazıda devletin yeni eğilimi, yukarıda ifade ettiğim gibi, Kürt halkının yürüttüğü mücadelenin ve Ortadoğu’da süren savaşın yeni aşamasında Türkiye için ortaya çıkan reel tehlikenin bir sonucu olarak belirtiliyor. Bu analiz temelinde ortaya çıkan sistem içi ayrışma analiz ediliyor.
Buna göre kişiliklerinden, ideolojilerinden, bölgesel emperyalist amaçlarından ve PKK’yi tasfiye etme niyetlerinden bağımsız olarak Erdoğan ve Bahçeli’nin temsil ettiği ve devletten kaynaklanan eğilim ile İyi Parti ve Zafer Partisi’nin şahsında bu eğilime karşı saldırıya geçen çizgi ve bu ikisinin arasında yer alan tereddütlü kesimin tümü dikkatle birbirinden ayrıştırılıyor.
Ve sonuçta Erdem şöyle diyor:
“Mevcut tartışma ve başlayan ayrışma nereye gider; kuşkusuz şimdilik net bir şey belirtemeyiz. Ama mevcut durumun Türkiye açısından yeni bir gelişme ve de ilerleme olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki bunun dışında ne yapabiliriz? Elbette kendimizi kandırmadan ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen mücadeleyi bir an olsun zayıflatmadan, birinci eğilimin önünde engel oluşturmayıp onları teşvik edici bir yaklaşım içinde olabiliriz. Yine üçüncü eğilimi eleştirerek, özellikle savaş rantçısı ikinci eğilime karşı yoğun bir mücadele yürütebiliriz. Özellikle CHP içinde veya çevresinde olup da bu eğilimde yer alanları eleştirmek önemlidir. Çünkü aynı Dervişoğlu ve Özdağ’ın dilini kullanmakta ve anlayışını savunmaktadırlar.”
Bu yaklaşım, yalnız Türkiye’yi değil, en başta Kürdistan’ı varolma-yokolma ikilemiyle karşı karşıya bırakan Üçüncü Dünya Savaşı şartlarında Kürt Özgürlük Hareketi’nin tüm halklar için sorumluluğunu ve ilkesel tutumunu olanca açıklığı ile dile getirmiştir.
Erdem’in yazısı Karl Marks’ın Feurbach üzerine yazdığı tezlerin 11’incisine atıfta bulunurcasına şöyle sonuçlanıyor:
“Bakarak değil, mücadele ederek gelişmelerin doğru ve çözümleyici olmasını sağlayalım!”
Barış, çözüm ve Öcalan’a özgürlük için mücadele eden ve Konfederal devrim yolunda yürüyen herkes Erdem’in bu yazısını dikkatle okumalı.