Yeri göğü inletme zamanı
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Direksiyondaki Coloni arabayı nereye sürerse sürsün onun yanında oturan MİT başkanı o yere gidiyorken, İmralı için izin beklemekle oyalanmak yerine, “Tecrite son, Öcalan’a özgürlük” talebiyle yeri göğü inletme zamanıdır. DEM Parti oyalanıyor demiyorum, Kürt kamuoyunda yaratılan anlamsız beklentiden söz ediyorum. Çünkü yeri göğü inletecek olan bu kamuoyudur.
DEM Parti Eşbaşkanları İmralı’ya gitmek üzere başvurdu. 7 Ekim gününden beri Türk medyasında haberler haberleri izliyor: “DEM Parti Eşbaşkanlarına izin çıktı…Çıkmadı…Çıkmak üzere…Makul zamanın gelmesi bekleniyor…Adalet Bakanımızın Bütçe görüşmelerinden dolayı kafatasını kaşıyacak zamanı olmadığından…” falan filan.
Bu aşağılık oyunun farkında olmayan saf vatandaşlar da Eşbaşkanların İmralı’ya gidişini dört gözle bekliyor.
Malum, Ömer Öcalan DEM Partili vekil. İmralı’ya gitti. Gidişinin üstünden aylar geçti. Ne oldu? Üç şey oldu: Birincisi, Kürt halkı Başkan Öcalan’ın yaşamakta olduğunu öğrenerek sevindi. İkincisi, herkes Ömer Öcalan’a ziyaret izni verilmesiyle tecritin son bulmadığını Öcalan’ın ağzından öğrendi. Üçüncüsü, Başkan’ın çözüm için teorik ve pratik güce sahip olmasına karşın, rolünü oynaması için gerekli şartlara sahip olmadığı da ortaya çıktı.
Eşbaşkanlar İmralı’ya gittiğinde ne olacak? Ne olabilir ki? Ömer Öcalan gittiğinde ne olduysa o olacak. Tecrit sürüyor. Öcalan’ın çözümde rol oynaması için özgür çalışma şartlarının zerresi sağlanmamış.
Elbette DEM Parti Eşbaşkanları’nın Öcalan’la yüz yüze görüşmesi çok iyi bir şeydir. Onun tavsiyeleri DEM Parti’nin önünü açar. Herkesin bu tavsiyelere ihtiyacı var.
Öcalan esarette ve tecrit altındaysa DEM Partililerin de başının üstünde Demoklesin Kılıcı gibi kapatma tehdidi var, binlerce DEM Parti üyesi ve seçmeni hapiste. Mesele bir bakıma “Öcalan’a özgürlük ve DEM Parti’ye legalite” meselesi. İyi de bu meseleyi Başkan Öcalan’la DEM Parti Eşbaşkanları mı konuşarak çözecek? DEM Parti, Öcalan’la yapılacak olan müzakerenin “tarafı” mı? Masa kurulacaksa bir tarafında Öcalan, diğer tarafında devlet oturacak. DEM Parti’nin yeri Öcalan’ın yanında, devletin karşısında. KCK Eşbaşkanları’nın yeri de öyle. Müzakere olacaksa, hepimiz Öcalan’la aynı yerde, devletin karşısında olacağız.
O halde aramızdan birilerinin Adalet Bakanı denilen adamın izniyle arada sırada Kandil’e gitmesinin müzakereyle, çözümle filan hiçbir ilgisi yoktur, olamaz. Çözüm isteyen bizler mi Başkan Öcalan’la müzakere edeceğiz yoksa devlet mi?
Hiç kuşkusuz şu anda devlet Başkan Öcalan’la müzakere etmiyor. Karşılıklı oturup konuşmuyor. Kendi taleplerini ve çözüm önerilerini tartışmıyor. Baskı ve şantaj yapıyor. Ömer Öcalan açıkladı: Öcalan, kendisiyle ilgili “umut hakkının kapısını ardına kadar açma” rüşvetini elinin tersiyle itti: “Kişisel hiçbir talebim yoktur” dedi. Devlet kiminle konuştuğunu biliyor. Öcalan’a kişisel baskı ve şantajın sökmeyeceğini çeyrek yüzyıldır öğrendi. Baskı ve şantaj konusu çok açık: “Bizim dediklerimizi kabul etmezsen, hazır Suriye’de fırsat çıkmışken Rojava’yı kana boyarız, DEM Partili bütün belediyeleri yok ederiz, DEM Parti’yi kapatırız, özgür medyayı sustururuz, önümüze geleni tutuklarız”.
Belli ki bu hassas duruma rağmen, Başkan Öcalan baskı ve şantaja direniyor.
DEM Parti Eşbaşkanları’nın İmralı’ya gitmesinin en büyük yararı, eğer Öcalan Rojava’da, Medya Savunma Alanları’nda, Bakur’da sürmekte olan direnişin şu andaki somut durumundan habersiz bırakılmışsa, O’na gerçek durumu anlatmak, Türk devletinin “blöf” yaptığını açıklamak olacaktır. Bana sorarsanız Başkan, kendi eseri olan yarım yüzyıllık direnişi Türk devletinin kıramayacağını herkesten daha iyi biliyor.
Sanıyorum, artık bu aptalca oyunun tarafı olmak yerine, “TBMM’de keyfi tecrit uygulamasına” karşı hukuki, bağlayıcı kararları zorlamak ve zindanlardaki sözde disiplin uygulamalarının hükümlülerin avukatlarınca denetlenmesi için mücadele etmek ve Öcalan’ın özgürlüğü talebini bıkmadan savunmak en doğru tutumdur.
Demokratik muhalefet, Öcalan’ın özgürlüğü mücadelesinde en güçlü dönemden geçiyor. “Öcalan’a özgürlük” mücadelesi artık evrensel boyuttadır. Ve şu anda Türk devleti bu talebe karşı çıkma bakımından en zayıf anını yaşıyor. Çıplak gerçek gözler önündedir.
Türk devleti Birleşmiş Milletler’in, Avrupa Birliği’nin ve bizzat kendisinin “terör örgütü listesine” aldığı HTŞ’nin başındaki kırmızı bültenle aranan Colomi ile içli dışlıdır. MİT Başkanı Kalın onunla arabada yan yana şehir turu atıyor. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Türk devletinin “terör” suçlaması konjonktüreldir. Dün “terörist” dediğine bugün “liberal” der. Çünkü gerçekte onun “terör örgütü” dediği hiçbir örgüt terör örgütü değildir. İnsanlık dışı şiddet uygulayan HTŞ bile “Selefi, demokrasi, laiklik ve kadın düşmanı” bir siyasi-askeri partidir. Türk devleti başından beri bu partiyle içli dışlıdır. Terör örgütü listesine alması ABD ve AB karşısında taktik bir manevradır.
Ve şu anda bu taktik manevranın inandırıcı olması için yargıladığı ve tutukladığı yaklaşık sekiz yüz HTŞ üyesini tahliye etmeye hazırlanmaktadır. Hem de kimleri? ANHA ve ANF’nin geçtiği habere bakınız:
“Atatürk Havalimanı'nda 28 Haziran 2016'da Erdoğan’ın kollayıp beslediği DAİŞ’in düzenlediği ve 45 kişinin katledildiği saldırının ardından tutuklanan 6 DAİŞ çetesi tahliye edildi.
Now Haber'de geçen habere göre; 46'şar kez ağırlaştırılmış müebbet cezası alan tutuklu 6 DAİŞ çetesi, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin kararı doğrultusunda, "hakkaniyete uygun adil bir cezaya hükmedilmesi gerekirken yetersiz gerekçe ile teşdidin derecesinde hataya düşülerek fazla ceza tayin edilmesi" gerekçesiyle 12 Aralık’ta tahliye edildi.”
Direksiyondaki Coloni arabayı nereye sürerse sürsün onun yanında oturan MİT başkanı o yere gidiyorken, İmralı için izin beklemekle oyalanmak yerine, “Tecrite son, Öcalan’a özgürlük” talebiyle yeri göğü inletme zamanıdır.
DEM Parti oyalanıyor demiyorum, Kürt kamuoyunda yaratılan anlamsız beklentiden söz ediyorum. Çünkü yeri göğü inletecek olan bu kamuoyudur.