Hakan Fidan’ın parmakları
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Ağızdan çıkan kelimelerdeki “tereddütlü” halden ziyade, “vücut diline” bakınca, bu 'kudretli ve zeki adamın' özgüvenden yoksun olduğunu gördüm. Bir istihbaratçı parmaklarına hakim olamıyorsa, biliniz ki çok zor durumdadır.
Eski MİT Başkanı şimdiki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bundan beş gün önce NTV’nin kendisiyle yaptığı röportajda çok ilginç açıklamalar yaptı. NTV programcısı Fidan’a “Türkiye’nin YPG ile ilgili stratejisi nedir?” sorusuna Fidan şöyle cevap verdi: “Biz Suriye’nin toprak bütünlüğünü iktidara geçen HTŞ’nin sağlamasını bekleyeceğiz.” Ardından da “üç aşamalı” bir plandan söz etti.
Bu plana göre birinci aşamada, “YPG-PKK içindeki Suriyeli olmayan savaşçı statüsündekiler”, İkinci aşamada, “Suriyeli olsalar da YPG’nin bütün komuta kademesi Suriye’yi terk edecek.” Üçüncü aşamada ise, “PKK’li olmayan kadrolar silah bırakıp rejimle bütünleşecek”.
Görünüşe bakılırsa Türk devleti Rojava’ya karşı stratejisinde “geçici” bir revizyon yapmışa benziyor. Çünkü Fidan, Suriye sınırı boyunca 40 kilometre derinlikte bir “güvenlik koridorundan” söz etmedi. Buna karşılık “bir vuruşta” değil de, “üç aşamalı” bir süreç içinde mevcut Suriye iktidarının Rojava’yı tasfiye etmesini “beklediklerini” açıkladı.
Röportajı dikkatle izledim. Ağızdan çıkan kelimelerdeki “tereddütlü” halden ziyade, “vücut diline” bakınca, bu 'kudretli ve zeki adamın' özgüvenden yoksun olduğunu gördüm. Ellerini birbirine kavuşturmuş, parmaklarını huzursuzca oynatıyordu. Vücut dilinin bu en önemli organı eller bize ağzından çıkan cümlelerin tercümesini yapıyordu: “Durumdan emin değilim…”
Emin olamaz.
Emin olsaydı, HTŞ’den önce İdlib’den yola çıkan Suriye Milli Ordusu denilen, ipten kazıktan kurtulmuş cihatçılarla Şam’ı ele geçirmeyi ve bizzat kurduğu Suriye Geçici Hükümeti’ni iktidar koltuğuna oturtmaya kalkışırdı. Yapamadı. Til Rıfat’ta ve Minbiç’te bu orduyla QSD kuvvetlerini kuşatır yok ederdi. Bunu da yapamadı. Şimdi Rojava’nın tasfiyesini HTŞ’den beklediğini dile getirdi ve üstelik, her aşamasının ne kadar zaman alacağı bile belli olmayan “üç aşamalı” bir tasfiyeden söz etti. Ancak bu defa Rojava’yı haritadan silmekten söz bile edemedi, buna karşılık Rojava’daki QSD silahlı güçlerinin ve PYD’nin tasfiyesinden söz etti.
Ne yapmış oldu?
ABD’yle bir uzlaşma zemini yaratma zorunda olduğunu, parmaklarının bize anlattığı üzere belli etmiş oldu.
Ama bunu “Gelin Rojava’yı teröristlerden birlikte temizleyelim” diye açıkça ifade bile edemedi. Çünkü şu anda, kendi devletinin “Terör örgütü listesine” aldığı HTŞ ile böylesine iç içe olunca, kendisinden başka hiç kimsenin “terör örgütü” demediği QSD güçlerini “terörist” olarak “temizlemeye” kalkmanın saçmalığını anlayacak bir zekası var.
Açmazın farkında. Birincisi, Birleşmiş Milletler Teşkilatı, yani dünyanın bütün devletleri HTŞ’yi “terör örgütü listesine” almış. İkincisi, başta ABD ve İsrail HTŞ’yi Türk devletinin yardımıyla kullanarak oradaki Kürtlere “vatandaşlık” bile vermeyen Suriye’de rejimi yıkmış. Üçüncüsü, QSD’yi ve dolayısı ile YPG-YPJ’yi Türkiye’den başka hiç kimse “terör örgütü listesine” almamış. Dördüncüsü, ABD ve AB ülkeleri PKK’yi “terör örgütü listesine” almış olmakla birlikte, şimdi yine “terör örgütü listesine” aldıkları HTŞ’yi bu listeden çıkarmaya hazırlanmaları karşısında, HTŞ’yle PKK’yi kıyaslayan her aklı başında insanın “PKK de terör örgütü değil” diyeceği kendiliğinden ortaya çıkmış. Beşincisi, bu durumda Türkiye “PKK terör örgütü olduğu için, sınırlarımda bir ‘teröristan’ kurulmasına karşıyım” gerekçesiyle Rojava’ya saldırma imkanının zayıfladığını görmüş. Amacının terörle mücadele değil, Kürt halkının en küçük bir statü kazanmasını önlemek olduğu apaçık meydanda. Altıncısı, Rojava’yı tasfiye etme gerekçesi olarak “Rojava ülkemin toprak bütünlüğünü tehdit ediyor” demeyi de, koskoca NATO devletinin gücüne “yakıştıramadığı” için Fidan ne diyeceğini şaşırmış. Rojava “teröristan” olsa onu yok etme hedefini savunmak kolay da, “küçücük Rojava beni bölecek” demek “egemen erkekliğe” pek yakışmaz. Yedincisi, böylece elinde “Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak” gibi, ciddi olmayan bir saldırı gerekçesi kalmış.
İşte şimdi “üç aşamalı” planı Suriye’nin “toprak bütünlüğünü savunma” gibi zayıf bir gerekçeye dayandırıyor. Bu ise açık kapıyı tekmelemekten farksız. Çünkü Özerk yönetim, Suriye devletinin bir parçası olduğunu, ülke topraklarını bölmek, ayrı bir devlet kurmak gibi bir amaç gütmediğini, özerklik temelinde Suriye’nin toprak bütünlüğünü “Türk devleti devletimiz Suriye’nin topraklarından derhal çekilsin” diyerek savunduğunu dünyaya ilan etmiş.
Fidan YPG’nin Suriye’yi terk etmesinden söz ediyor, kendi devleti ise, Suriyeli olmayan Türk ordusu ile Suriye’de, Efrîn’den, Serêkaniyê’ye kadar Suriye devletinin topraklarını işgal etmiş ve ilhak sürecini derinleştirmiş. Oysa milliyetçi Suriyeli Arap İskenderun Liva’sının acısını hala yüreğinde taşımakta.
Siz de Fidan’ın yerinde olsanız, ellerinizi nereye koyacağınızı bilemez hale gelirdiniz.
Bir istihbaratçı parmaklarına hakim olamıyorsa, biliniz ki çok zor durumdadır.