Ren köprüsünden barışa yürüyüş

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Şimdi Avrupa 16 Kasım’da çaresizlik psikolojisini aşmış, anayurdu Kürdistan, ortak vatanı Avrupa olan yüzbinlerin mağrur, barışçı ve uygar varlığını Ren Nehri’nin köprüsünde meraklı gözlerle seyredecek. Bu yürüyüş Avrupa’ya istikrar ve barış vaat ediyor.

Üç gün sonra Kürt halkı, Avrupalı ve Türkiyeli dostları hep birlikte Ren Nehri’nin görkemli köprüsünden “Öcalan’a özgürlük” diye haykıracakları alana akacaklar. Türkiye’deki ve dört parça Kürdistan’daki tüm Kürtlerin gözleri onlarda. Çünkü birinci Köln yürüyüşünde köprüyü sallayanların, bu defa uluslar arası komplonun merkezindeki cam kuleleri titreteceklerini düşünmekteler.

Köln yürüyüşü Almanya’nın içine girdiği siyasi kriz koşullarında gerçekleşecek. Bu yürüyüşte mülteci düşmanı politikaların sahipleri karşılarında örgütlü, bilinçli aynı zamanda barışçı, özgürlükçü laik bir halkı, kadınların öncülüğünde uygar adımlarla yürürken bulacaklar. Bu büyük kitle Avrupa halkları için barış ve istikrar gücüdür. Muazzam Müslüman kitleler içinde “mülteci barbarlar” korkusuyla titreyenler, DAİŞ korkusuyla panikleyenler, kendilerini baştan çıkaran ırkçı siyasetçilere “işte uygar Müslüman halk” deme fırsatı bulacaklar. Neo Nazi partilerin İslam ve mülteci düşmanlığı karşısında çaresiz kalan Avrupa üç gün sonra Köln köprüsünde hem Müslüman hem de mülteci yüzbinlerin kendisi için ne kadar büyük ve güvenilir bir dost olduğunu görecek. 

Yürüyüş Öcalan’a özgürlük yürüyüşü. Öcalan’ın özgürlüğü ise yalnız Kürtlerin ve Türklerin yaşadığı topraklar için değil, aynı zamanda Avrupa için biricik çıkış yolu. Onun paradigmaları tüm Müslüman halkları ve özellikle Müslüman kadınları birleştiriyor ve Avrupa’nın bütün Hıristiyan, Yahudi ve hangi inanıştan olursa olsun tüm Avrupalı halkları için güvenilir bir güç inşa ediyor.

Eski ve yorgun Avrupa kıt’ası tarihini yeniden hatırlamalı. Bu coğrafya Katoliklerin Yahudileri, Katoliklerle Protestanların birbirlerini öldürdüğü bir toprak parçası. İki dünya savaşında milyonlarca insanın, masum kadın ve çocukların yattığı bir “uygar mezarlık.”  Bu kapitalist moderniteye insan kanı bulanmıştır. Hiçbir din, mezhebin, hiçbir ilerici ideoloji ve politikanın gücü bu kanı silmeye yetmedi. Ve şimdi Avrupa halkları gözü kapalı Üçüncü Dünya Savaşı’na doğru sürükleniyor. Hıristiyanlarla Müslümanlar, Müslümanlarla Yahudiler, Avrupa’ya on binlerce yıl önce göç eden, o nedenle kendilerini Avrupanın sahibi sananlarla, birkaç on yıl önce gelen göçmenler bu savaşın yaşadığımız ilk aşamasında birbirlerine yeniden düşmanlaştırılıyor. Sözde “uygar” insan, onun “barbar” sandığı insana karşı. Eski göçmen yeni göçmene düşman. Oysa hepimiz dünyalıyız ve hepimiz eski ve yeni göçmenleriz.

İbret alınacak trajediler yaşanıyor. Ukrayna Avrupa’nın bir parçası ve şimdi biz bu Avrupalıların milyonlar halinde göç yollarına düştüğünü, Almanya’ya, diğer ülkelere sığındığını görüyoruz. Bir zamanlar Avrupa’nın ve dünyanın en okunan yazarı Avusturyalı Stefan Zweig göç ettiği Latin Amerika ülkelerinde iki dünya savaşı öncesi Avrupa’yı çocuksu bir hasretle son biyografik eserinde anmıştı. “Pasaportsuz gezdiği yıllardan” söz ediyordu. Anılarını ve bütün umutlarını yitirdi, hayat arkadaşıyla birlikte hayatına son verdi. Göç yolu onun için ölüm yolu oldu. Şimdi kısacık pasaportsuz günlerden sonra Avrupa’nın devletleri sınırlarını duvarlarla, tel örgülerle kapatıyor, adım başında silahlı gümrük polisleri insanların yollarını kesiyor, göçmenler çocuklarıyla fırtınalı denizlerde can veriyor.

Göçmenliğin bir yüzünde sömürgeci soygunun ve kapitalist sömürünün yarattığı işsizlikten, iklim krizinin yarattığı susuzluk ve gıdasızlıktan, bunların yarattığı salgın hastalıklardan, diktatörlüklerin amansız zorbalıklarından, kışkırtılan kabile, din ve mezhep kavgalarından ve gözlerini azami kâr hırsı bürümüş olanların rekabet savaşlarından kaçmanın acıklı mutluluğu, diğer yüzünde ise doğup büyüdükleri topraklara hasretin ve sığındıkları ülkelerdeki aşağılanmaların hüznü var. 

İşte şimdi Avrupa 16 Kasım’da çaresizlik psikolojisini aşmış, anayurdu Kürdistan, ortak vatanı Avrupa olan yüzbinlerin mağrur, barışçı ve uygar varlığını Ren Nehri’nin köprüsünde meraklı gözlerle seyredecek. Bu yürüyüş Avrupa’ya istikrar ve barış vaat ediyor. Onlar Avrupa’dan Başkan Öcalan’a karşı işledikleri komplo suçunun özeleştirisini ve özeleştirinin gereği olarak O’nun özgürlüğünü talep ediyor.

Öcalan’a özgürlük talebinin sahipleri bilin ki, Avrupa’ya “yabancı ilticacılar” değil, Avrupa’nın sahipleri olduğunu düşünen Avrupalılar kadar Avrupa’nın emek veren, vergi veren ve kapitalist  modernitenin krizine karşı direnen sahipleridir.

Ve kimse unutmasın ki, onların önünde dünyanın bütün barışsever insanları tarafından saygıyla anılan Önderleri, arkalarında dört parçada yaşayan elli milyonluk Kürt halkı ve dünyanın her yerindeki demokratik konfederalist dostları var.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.