Dağlıca baskınını Hanife ana koordine etmiş!
Dosya Haberleri —
- Kızı Reyhan anlatıyor: 'Biz Bradost Aşireti'ndeniz. Her yerde akrabamız var. Annem Irak’ta teyzesinin kızıyla konuşuyor. Anneme o telefon görüşmesinden dolayı 'sen teröristlerle konuşmuşsun, kod vermişsin, 12 askerin yaşamını yitirdiği bu baskını sen koordine ediyorsun' diyorlar. O yaştaki kadın bu kadar büyük bir olayı nasıl koordine etsin.'
- Hanife anne hem Barış Annesi hem de Cumartesi Annesi'dir. 1999 yılında oğlu Lokman Arslan Bolu-Düzce üçgeninde JİTEM tarafından katledilir. Bu üçgen Kürt yurtseverlerinin katledilip bırakıldığı yerdir. Kaza süsü verilir ancak raporlarda Lokman'ın kazadan 20 dakika önce öldüğü kayıt altına alınır. Önce gözaltına alınmış ardından da katledilmiştir.
- Hanife anne, Bradost Aşireti'ndendir. Tüm Kurdistan'a yayılan bu aşiret, 1600'lü yıllarda İran Şahı'na karşı Dımdım Kalesi'nin savunmasıyla nam salmış bir Kürt aşiretidir. Hanife anne bu geleneği kuşanmış bir Kürt anasıdır. Onca hastalığına ve yaşına rağmen tutuklanmasının nedeni Kurdistan'ı dört parçaya bölen pasaporta içinin ısınmamış olmasıdır!
GÜLCAN DERELİ
Hanife Arslan 78 yaşında. Geverli direngen bir anne. Bir evladı 90'lı yıllarda Düzce-Bolu üçgeninde JİTEM tarafından katledilir. O hem bir Barış Annesi hem de Cumartesi Annesi olur. 2021 yılından bu yana cezaevinde. Hanife anne yürüyemiyor, şeker, kalp, tansiyon, kemik erimesi, karaciğer ve dizlerde sıvı kaybı gibi daha birçok sağlık sorunuyla boğuşuyor. Ancak hem yaşına hem sağlık sorunlarına rağmen ATK cezaevinde kalabilir diyor. Peki 78 yaşındaki bu Kürt annenin suçu ne, neden bu yaşta cezaevinde acaba? Dava kayıtlarına göre Hanife anne 2007 yılında gerçekleşen Dağlıca baskınını koordine etmiş. Yanlış duymadınız! 12 askerin öldüğü Dağlıca baskınını koordine etmekten... Davanın tarihi eski, Çözüm Süreci bitince raflarda duran Hanife annenin dosyası raftan indiriliyor, sonra da Dağlıca baskınını koordine etmekten haliyle örgüt üyesi oluyor ve ceza veriliyor. Kızlarına ulaşıyorum ve Hanife Arslan'ın hikayesini dinliyorum. Karşıma Dımdım Kalesi'nden Dağlıca'ya uzanan bir hikaye uzanıveriyor.
Cumartesi Annesi
Hanife anne daha 10 yaşlarındayken babasını kaybediyor. Evin en büyük çocuğudur. Babasını kaybedince annesi onu evin büyüğü olarak bir "erkek" gibi yetiştirir. Küçük yaştan itibaren kardeşlerinin yükünü omuzlar, annesine yardımcı olur. Bağ bahçeleri vardır hem onlarda çalışır hem de evde annesine destek olur. Evlilik çağına gelene kadar da böyle devam eder. Evlendikten sonra 11 çocuğu olur. Ancak bir çocuğunu daha 10 yaşındayken trafik kazasında kaybeder. Mehmet Şirin ile ilk evlat acısını yaşar. Bu evlat acısını yaşarken bu kez de büyütüp evlendirdiği çocuğu Lokman Arslan'ı "faili meçhul" ile kaybeder. Lokman, bir yıl İstanbul Bayrampaşa'da, 2 yıl da Amed'de cezaevinde kalır. Ardından siyasi çalışmalara katılır. Ancak hakkında kırmızı bülten çıkarılmıştır. Çalışma arkadaşı ile Avrupa'ya gitmeye karar verir. Önce İstanbul'a gider, oradan da Avrupa gidecektir ancak gözaltına alınır. Gözaltına alındığı kabul edilmez, 15 Mart 1999 yılında Düzce'de trafik kazası süsü verilerek katledilir. Bu ölüm üçgeni JİTEM'in Kürt yurtseverlerini katledip bıraktığı yerdir. Lokman da bu dönemde JİTEM tarafından katledilip kaza süsü verilerek bu üçgene bırakılır.
Abimi öldürdüler
Hanife annenin çocuğu Reyhan, o dönem yaşananları şöyle anlatıyor: "Abim bir de arkadaşı Celal Avrupa’ya çıkmaya çalışırken katlediyorlar. Abim giderken 'Beni ve Celal’i kırmızı bültenle arıyorlar. Bizi kaybedecekler' dedi, o yüzden yurt dışına çıkmak istiyordu. Öldürüp şoför yerine bırakıp bir kamyonun altına doğru sürüyorlar. Öyle kaza süsü veriyorlar. Lokman abimin ölüm raporunda kaza geçirmeden 20 dakika önce ölmüştür yazıyor. Bolu-Düzce'de buna benzer çok olay oldu. Abim onlardan biriydi. Celal abiyle Lokman abimin arasında iki ay var yok ikisi de kaza süsü verilerek öldürüldü. İkisi de legal alanda siyasi çalışmalar yürütüyordu. Abimin taziyesi uzun sürdü, Celal abi de Gever'e gelmişti, ne oluyorsa o da ani bir kararla İran'a çıkmaya çalışıyor aynı şekilde 'trafik kazası' ile yaşamını yitiriyor."
Çocuklarını emanet edip gitti
Lokman'ın üç çocuğu vardır, yola çıkmadan önce kardeşi Reyhan'a çocuklarını ve eşini emanet eder ve öyle gider. Reyhan abisi ile arasında geçen diyaloğu dün gibi hatırlıyor: "O zaman yine seçim vardı ablam İzmir’de seçim çalışması yapıyordu, annem de ablamın çocuklarına bakmak için İzmir’e gitmişti. Annem evde yoktu, abim giderken bana eşim, çocuklarım sana emanet dedi. Ve beni hiç kadın çalışması olmayan Gever'de kadın komisyonuna yazdırdıktan hemen sonra gitti ve bir daha da dönmedi. Bana çok çalış Gever’de kadının sesi olmalısın diyordu ve vazgeçme asla diye tembihliyordu. Gözaltında kaybedilen Mehmet Yaşar'ın eşi ve çocuklarına sırtında odun taşır götürür, kapılarına bırakır, bir eksiklikleri var mı yok mu diye sorar destek çıkardı. Çok duyarlıydı."
Anne acısını mücadeleyle yoğurdu
Hanife anne bu olaydan sonra artık kendini mücadeleye adar ve hem Cumartesi Annesi olur hem de Barış Annesi. Annesinin ölümler bitsin diye Barış Annesi olduğunu söyleyen Reyhan, "Ondan sonra annem hiçbir anne evlat acısı yaşamasın diye çalışmalara aktif katıldı. Biz zaten çalışan bir aileydik. Annem abime aşırı düşkündü, hepimiz bir tarafa abim bir tarafaydı. Öyle düşkündü. Annem bütün derdini içindeki acıyı bu şekilde kapatmaya çalıştı. Hep çalıştı. Kimse ölmesin ne gerilla ölsün ne polis ölsün ne asker ölsün deyip kendini tamamen çalışmaya verdi" diyor.
Evimizi devlet yıktı
2016 yılında Gever'de sokağa çıkma yasaklarında evleri bombalanır, yıkılır. Eşinin bir ömür emek verdiği yaşam alanları yerle bir olur. Hanife annenin eşi Hasan Arslan, çocuklarını toplar Van'a göç eder. Ancak yaşadıklarına dayanamayan Hasan Arslan hafızasını yitirir, alzheimer olur. Reyhan, "Mecburen göç ettiler. Babam da yıkımlardan sonra her şeyini kaybedince kaldıramadı daha fazla, alzheimer oldu. 19 torunu var, ne bizi ne de torunlarını tanımıyor artık" diyor.
Bradost Aşireti
Bölgenin en büyük aşiretlerinden biri olan Bradost Aşireti'nden olan Hanife annenin dedeleri Doğu Kürdistan’da Dımdım Kalesi'nde savaşanlardan. O yüzden İran ve Irak'ta çok sayıda akrabası vardır. Aşiret tıpkı Kurdistan'ın parçalanması gibi her parçaya bölünür ama ilişkiler devam etmektedir. Hanife anne akrabalarıyla sık sık telefon görüşmeleri yapar. O görüşmelerden biri bahane edilerek 2007 yılında Dağlıca'da 12 askerin ölmesinin suçlusu olarak dava açılır. Evet Hanife ananın suçu Dağlıca baskınını koordine etmek! Kızı Reyhan'dan dinliyoruz: "Biz Bradost Aşireti'ndeniz. Dımdım Kalesi dedemizin kalesi. Dedemiz, Şaha karşı savaşmış. Biz o aşiretten gelmeyiz o nedenle hem İran'da hem de Irak’ta Bradost Aşireti'nden çok insan var, çok akrabamız var. O zaman annem Güney Kurdistan’da teyzesinin kızıyla konuşuyor. Anneme o telefon görüşmesinden dolayı 'sen teröristlerle konuşmuşsun' diyorlar. Annem ben kuzenimle konuşmuşum diyor. O konuşma olayın kodları olarak adlandırılıp dosya açılmış. Bununla suçlanıyor ve anneme sen bu baskını koordine ediyorsun diyorlar. O yaştaki kadın bu kadar büyük bir olayı nasıl koordine etsin. Bununla suçlandı ve bundan dolayı tutuklu. 2007'de 9 ay hapis yattı. Annem telefonla konuşurken diyor Reyhan da hasta yanınıza göndereyim tedavi ettirin, sabaha kadar uyuyamıyor nefes alamıyor diyor. Bundan dolayı benim de hakkımda karar vardı o zaman ben yeni doğum yapmışım bundan dolayı bebeğimden uzak kaldım, firar kaldım. Bebeğimden dolayı gitmedim, 9 aydan sonra gittim ifade verdim, çıktım. Annem 9 ay yattıktan sonra tahliye oldu. Bu sefer tekrar aynı gerekçe ile örgüte üyelikten 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi."
Hanife anne sabaha karşı evine yapılan baskınla gözaltına alındığı sırada çocuğu Lokman sorulur. "Lokman nerede nasıl öldü" diye sorarlar, Hanife anne ise şöyle yanıtlar: "Oğlumun nasıl ve nerede öldürüldüğünü siz iyi biliyorsunuz."
Annesi ve kardeşlerinin cenazesi
Verilen cezanın ardından çocukları Hanife annenin cezaevine gönderilmesini istemez. Bu yüzden de Federe Kurdistan'a akrabalarının yanına gönderir. Annesinin uzun bir süre firar kaldığını söyleyen Reyhan, "Annem Bitlis Cezaevi'ndeyken annesi Dilber'i kaybetti göremedi. Firardayken kardeşleri Cemil ve Naci'yi kaybetti, cenazelerine katılamadı. Uzun bir süre firar kaldı. Ta ki 2021’e kadar, 2021'de bir şekilde kardeşimin evinde olduğunu öğreniyorlar, hemen evden alıyorlar tutukluyor. Annem o gün bugündür içeride" diye vurguluyor.
Pişmanlık dayatıldı
Hanife annenin okuma yazması yoktur. Türkçe bilmediği için Kürtçe konuşur. Mahkemeye çıkarıldığında da tercümen yardımcı olur. Annesine ilk tutuklandığında pişmanlık dayatması yapıldığını söyleyen Reyhan, şöyle anlatıyor: "Bitlis’te cezaevindeyken ona ‘sen yaşlısın pişmanlık yasasından yararlan hemen çıkarsın’ diyorlar. O da şöyle cevap veriyor: Benim her bir parçamı kulağım kadar etseniz de ben yine de pişmanım demeyeceğim çünkü ben pişman olacağım bir şey yapmadım. Bir suçum yok, niye pişman olayım. Kürtçe konuşur, derdini Kürtçe anlatır. Çünkü bu konuda çok zulüm gördük. O da bundan dolayı kendi anadiline sahip çıkıyordu."
Sesimiz duyulsun
Annesinin serbest bırakılmasını isteyen Reyhan, sözlerine şöyle devam ediyor: "Annem 76 değil 78 yaşında hep yanlış yazılıyor. Annemin bir sürü hastalığı var, hastalıklarına biz merhem olalım. Biz saralım, biz tedavi edelim. Annem öyle onurlu bir kadındır ki içeride kendisine bakan kadın arkadaşlara yük olduğunu düşünüyor. Kızım onların da bir sürü sorunları var, bana baktıklarında rahatsız oluyorum, bana bakmak zorunda kalıyorlar, bu beni üzüyor diyor. Biz bu yüzden o kadar çok uğraştık ki çıksın biz bakalım annemize diye. En azından psikolojik olarak rahat olsun. Sanki onların da anneleri yok, kendi yaşlıları yok. Annemizi alıp ayaklarını öpe öpe onun yaralarını sarmak istiyoruz. Orada niye başkalarına yük olsun, biz bakalım annemize. Ama yok dağa taşa anlatıyorsun, vicdan yok. Böyle bir anlayış olmaz, böyle bir acımasızlık olamaz. Bu yaştaki bir anne evinde minderinde oturur. Ne işi var orada. Çağrılarımız sonuç vermiyor. İnşallah vicdana gelirler. Bu hak değil, haksızlık. Ne bir insan öldürdü ne hırsızlık yaptı ne yaptı bu insan, akrabasıyla bir telefon görüşmesi için böyle yapılır mı? Bunca yıl düşünebiliyor musunuz 2007’den bu yana bitmedi bizim bu sancımız. Sesimizin duyulmasını istiyoruz."
Gardiyanlar kötü davranıyor
78 yaşındaki annesinin gardiyanların kötü muamelesine maruz kaldığını söyleyen Reyhan, "Hastaneye götürülüyor ancak doktora göstermeden geri cezaevine getiriliyor. Gardiyanlar kötü davranıyor, ben izinliydim gelmemem gerekirdi ama dua et yine de seninle geldim diyor. Annem de yürüyemiyorum bana niye zulüm ediyorsunuz diye kızıyor. Tekerlekli sandalye istiyor, gardiyan eğer bir daha tekerlekli sandalye istersen seni bir daha doktora getirmem diye tehdit ediyor" diyor.
Biz neden öldürülüyoruz?
Hanife annenin bir çağrısı olduğunu söyleyen Reyhan, annesinin sözlerini şöyle aktarıyor: "Halkın özellikle siyasi tutsaklara sahip çıkması gerekiyor. Bu hukuksuzluğun sona ermesini istiyor, içerdeki tutsakların suçlu olmadığını, adaletin yerini bulmasını, adaletli olunmasını istiyor. Neden biz ya içeride ya dağda ya sokakta bir yerlerde öldürülüyoruz diyor."
* * *
Barış istedi suçlu oldu
Annesinin ciddi sağlık sorunları olduğunu dile getiren kızı Şükran Çiftçi de, şu ifadeleri kullanıyor: "Annem dizlerini hiç kıramıyor. Kaç defa anjiyo olmuş. Zaten kalp hastası kesinlikle cezaevi koşullarında kalamaz. Cezaevinde tutulursa sağ çıkamaz. Başvura yapılacak her yere başvurduk. Bekliyoruz. Annemin hiçbir suçu yok. Annem Barış Annesi, içeride tutmak için bahane buldular. Hepimiz de iyi kötü biliyoruz. Sadece annem için değil bütün anneler için hastalar yaşlılar için tahliye istiyoruz. Gerçekten o insanlar için cezaevi iyi bir ortam değil. Annem dışarda olsaydı şimdi onu ameliyat ettirmiştik. Gerçekten annem bacaklarını hiç kullanamıyor. Annem çok çekti, çok gördü. En azından ömrünün son zamanlarını çocuklarıyla huzurlu bir şekilde yaşasın istiyoruz. Annem çok iyi bir insandır, karıncayı bile incitmez. Çocukla çocuk yaşıtıyla yaşıt olur. O kadar ki duygusal, o kadar ki merhametlidir. Cumartesi Anneleri'ne katılırdı. Barış olsun diye her yere giderdi. Ölüm olmasın diye çok çabalardı. Yeter ki barış olsun diye onu da suç saydılar işte."
* * *
Kardeşim Hacettepe’de akademisyendi!
Ailesinin devlet tarafından fişlendiğine dikkat çeken kızı Reyhan, sözlerini şöyle tamamlıyor: "Kardeşim de Ankara Hacattepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisiydi. Annem tutuklanınca özel harekat sürekli gidip annemi soruyor, kardeşime baskı yapıyorlar, sıkıyorlar. Üniversitenin yönetimine soruyorlar Mehmet Hanifi Arslan nerde diye bir değil iki değil her gün sora sora kardeşimin psikolojisini bozuyorlar. Annem içerde, niye soruyorlar baskı yapmak için. O kadar çok baskı yapıyorlar ki kardeşimin beyninde tümör oluşuyor. Yoğun stresten dolayı oluşuyor. Bundan dolayı kardeşim işini bırakmak durumunda kaldı Van’a geldi. Şu an işsiz. O zaman doktorasını yapıp kadrolu olacaktı ama baskılar onu hasta etti. Kardeşim işinden olunca annem ona ekstradan üzüldü, işte benim yüzümden diye. Lokman abimin çocukları her biri iki üniversite okudu işe giremediler. Onları da annemin durumu etkiledi. Bunlarından verdiği psikolojik zorluklar var annemde. Benim yüzümden hayatları mahvoldu diye. Bunlara üzülünce sağlığı daha da kötü oldu."
* * *
Her yere başvurduk
Hanife annenin avukatı Jiyan Özkaplan ile konuşuyorum. Özkaplan son durumu aktarıyor: "Daha önce tahliyesi için bir talep yapılmıştı ben de bunun üzerine Van İnfaz Savcılığı'na tekrar infazın ertelenmesi talebinde bulundum. Bu talepten sonra Hanife anne heyet raporuna ardında da İstanbul ATK’ye gönderildi. Burada bir rapor hazırlandı ve Hanife annenin cezaevinde kalabileceği yönünde rapor verildi. Bunun üzerine tekrar hapishaneye gönderildi. Burada hastalık devam etti. Akciğerinde iltihaplanmalar meydana geldi. Ben yine infazının ertelenmesi için talepte bulundum, bu talebimde de birçok hastalığı olduğunu belirttim. Adalet Bakanlığı yönetmeliğinde çok kocamış yaşı 75 üstü olanlar ya da çok ağır hasta bulunan kişiler için bir düzenleme yayınlandı ve bu düzenlemeye göre de bu kişilerin cezalarının artık evde tamamlanması ya da infazlarının ertelenmesi gerektiği yönünde bir görüş bildirildi ve ben de bu görüşe dayanarak bir talepte bulundum. En son infaz savcılığına çıktı ve karar verdiler, infaz erteleme talebimi reddettiler. Üç hafta önce Hanife anneyi ziyaret ettim. Ayakta duramıyordu, bacakları çok ağrıyordu, kemik erimesi başlamış. Sürekli rahatsız ve geceleri artık uyuyamıyor. Cezaevinde sağlığı günden güne kötüye gidiyor. Tekrar infaz ertelenmesi talebinde bulunacağım, Adalet Bakanlığı’na, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na da yazılarımızı gönderdik. Aile de gönderdi. Ancak keyfi bir uygulama söz konusu. Başka bir suçtan hükümlü bulunan yaşlı bir kişi Cumhurbaşkanı tarafından yayınlanan genelge ile bir gecede serbest bırakıldı."
İşkenceci tahliye edilmişti
Erdoğan, 3 Mayıs 2023 tarihinde Hizbullah davasında yargılanıp Ankara'daki "Domuz bağı katliamları"nın sorumlusu olan ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Mehmet Emin Alpsoy'un kalan cezasını 'kocama hali' gerekçesiyle tahliyesine karar vermişti.
* * *
Dımdım Kalesi ve Brados Aşireti'ne dair...
Tarihçi Sedat Ulugana'ya Dımdım Kalesi'ni ve Brados Aşireti'ni sorduk: "Kale Dımdım’de Emerxan diye biri var. 1600-1650’lerde İran şahına karşı Emerxan isimli bir Kürt milis Dımdım Kalesi'ni sonuna kadar savunuyor. Tabi korkunç şeyler oluyor. 300 Spartalı mitolojisini hatırlarsanız öyle bir direniş gerçekleşiyor. Dımdım Kalesi’nin suyunu kesiyorlar, farklı farklı yöntemler deniyorlar ama Dımdım Kalesi’ndeki Kürtler teslim olmuyor. Çok çetin bir direniş sergiliyorlar. Tarihe mal olmuş Ordîxanê Celîl, Sovyet Kürdolojisi’nde bahseder ondan. Şemo ilk Kürt romancasıdır. O da Sivanê Kurmanca’yı yazan Erebê Şemo'nun (Arab Shamilov) Dımdım Kalesi’ndeki direnişi de romanlaştırır. Oradaki direniş çok mühimdir, önemlidir. Bradostlar ise en eski Kürt Asiretlerinden birisidir. Bradost Aşireti özellikle Hakkari Urmiye, arasındaki, Hakkari İran ve Irak üçgeninde yerleşik bir aşirettir. Çok büyük bir ve meşhur bir aşirettir ve devletler de sınırları tam buralarda çizmiştir."