Devrimci direniş kurtarır, ırkçı kalkışma öldürür

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Mülteci sorununu ne iktidardaki AKP, ne CHP, ne Avrupa ve ne de NATO çözebilir. Kapitalist kriz varsa, yoksulluk varsa, iklim krizi varsa ve savaş varsa kitlesel göçler kaçınılmazdır.

Türkiye’nin birçok il ve ilçesinde Suriyeli mültecilere yönelik ırkçı-pogrom yaşanırken, AKP iktidarının işgal ve fiilen ilhak ettiği Suriye topraklarında da Türk devletinin ordusuna karşı beklenen isyan yaşandı. Bu iki patlama aynı kaba konamaz. Kürt halkı ve ırkçı-şoven milliyetçiliğe karşı olan Türk halkı Saldırıya uğrayan Türkiye’deki mülteci Suriyeli Araplarla da, işgalci-ilhakçı Türk ordusuna isyan eden Araplarla da, Suriyeli Alevi Araplarla da dayanışma içindedir.

Türkiye 2010 “Arap Baharı”nı fırsat bilip, bölgede hegemonya savaşına girmiş olmanın ve bu savaşta DAİŞ’le birlikte Rojava devrimini yok etmeye yeltenmenin ağır ve sonu belirsiz sonuçlarını yaşıyor. Suçlu Türk devletidir, AKP-MHP iktidarıdır.

Erdoğan rejimi krizdedir. MHP’nin devletin içindeki uzantılarının Suriyeli mültecilere karşı ırkçı kalkışmanın başlıca kışkırtıcısı olduğundan şüphe bile edilemez. Batı yanlısı devlet içi fraksiyonların ve NATO’nun “yumuşama-normalleşme” adı altında kapitalist ekonomiyi krizden çıkarma ve Türk devletini üçüncü dünya savaşının yeni aşamasında yeniden güvenilir NATO müttefiki haline getirme, bu amaçla “siyasi istikrar” adına MHP’yi tasfiye etme, CHP’yi AKP’yle işbirliğini yönlendirme stratejisi MHP’nin kontr-gerillacı cinayet şebekesini harekete geçirmişe benziyor. Sinan Ateş cinayetinin ilk duruşmasıyla pogrom olaylarının başlaması tesadüf olamaz. MHP AKP’nin boynuna taktığı yuları, bir süredir geriyor. Ve iktidarını sürdürmek için kendine yeni dayanaklar arayan Erdoğan’ı, bu defa yuları onu neredeyse boğacak kadar germiş bulunuyor. Ayağının altından seçmen tabanı hızla kayan Erdoğan o nedenle pogrom olayları karşısında MHP’yi değil, Özdağ gibi bir iki MHP artığını değil, tüm muhalefetin mülteci politikasını suçlamıştır. Yargı, Sinan Ateş’in MHP merkezindeki katillerini nasıl koruyorsa, MHP merkezindeki pogromcuları da koruyor. Korumak zorundadır. MHP’nin çoktan beri uzantısı haline gelen Soylu Erdoğan’a “devlet benim önümden geçti” diyerek şantaj sopasını göstermekte, karşılıklı hamleler bu iki ortağı hem birbirini yıpratmasına, hem de birbirine kopmaz biçimde yapışmasına neden olmakta. Artık hem birlikte olamazlar, hem de birbirlerinden kopamazlar.

Birbirlerine suç ortaklığının kuvvetli tutkalıyla yapışmış olan Saray koalisyonu, Türkiye halkları için son derecede tehlikeli bir güvenlik sorunu halini almıştır. Bunların bir gün bile iktidarda kalması Türkiye’nin geleceği bakımından kabul edilemez.

Şu aralar hem Şimşek, hem Yerlikaya, hem Fidan bu suç şebekesinin suç kanıtlarını “enkaz kaldırma” adı altında yok ediyor. Şimşek ekonomiyi çökertme suçunun, Yerlikaya devleti mafyalaştırma suçunun, Fidan Türkiye’yi savaş bataklığında yenilgiye uğratma suçunun kanıtlarını yok etme adımlarını, bu suçları işleyenler adına ve onları gizleyerek yok etmeye çalışıyor. Bu suçlar Türk hukukuna göre “vatana ihanet” suçlarıdır ve failler yatarı ağırlaştırılmış müebbet hapis olan cezayla yargılanırlar.

Yıllardır yargılanmak bir yana hala iktidarda kalmaları sistem içi muhalefetin “Yenikapı ruhu” yüzünden parlamenter rejimin tasfiyesine ve diktatörlük rejiminin kurulmasına karşı halk direnişini önlemiş olması sayesindedir. Ve şimdi bu suçları işleyenler, işledikleri suçun sonuçlarından biriyle tehlikeli şekilde karşı karşıya gelmişlerdir. Mülteci sorununu yaratanlar ve ülkeyi kanlı boğuşmaların eşiğine getirenler bunlardır.

Ancak yolun sonuna yaklaşılıyor. Mülteci sorunu tüm dünyada olduğu gibi, bir yandan halk muhalefetinin barış, demokrasi ve özgürlük yolundan sapmasına sebep oluyor, aynı zamanda perspektifi kanlı boğuşmalara açıldığı için sistemin krizini derinleştiriyor.

Basit bir kıyaslama bize gerçeği anlatır: Erdoğan’ın kanla bastırdığı Gezi direnişinin ya da Kobane serhıldanının, dahası gerilla savaşının önlenemeyip, yayılıp derinleştiğini düşünelim. Bunun sonucu ne olurdu? Demokrasi olurdu, barış olurdu, çözüm olurdu, refah olurdu. Şimdi de yıldönümünde olduğumuz Madımak kundakçılığının, Maraş katliamının, şu anda yaşadığımız Suriyelilere karşı pogromun ülkeyi boydan boya kapladığını düşünelim. Bunun sonucu ne olurdu? Tek kelimeyle ya şimdi olduğu gibi faşist diktatörlük ya da sınırsız bir barbarlık olurdu.

Şunu da hatırlatmak gerekiyor: Milliyetçi histeriyle aklını yitiren halkı Suriyeli mültecilere karşı kışkırtmak ateşle oynamaktır. İdlib’de, diğer ilhak edilen Rojava kantonlarında on binlerce Suriyeli “cihatçı” ÖSO adı altında Kürt halkına karşı soykırımcı saldırı için örgütlenmiştir. Şu anda bunlar Başur Kürdistan’nda kullanılıyor. Bunlar ilhak edilen bölgelerden Türkiye’ye serbestçe girip çıkıyor. Türkiye’nin “güvenli” bölgelerinde eğitiliyor. Savaştan kaçan Suriyeli sivil ve masum beş milyon mültecinin arasında binler ve onbinlerce DAİŞ’çi suçlu gizleniyor. Bunlara Afganistan’dan gelen onbinlerce savaşçıyı da ekleyin. Türkiye barut fıçısı üstünde oturuyor ve bu fıçıya elinde çırayla yaklaşan faşist neyle karşı karışa olduğunu şimdilik ya bilmiyor ya da bu fıçıyı patlatmak istiyor.

Mülteci sorununu ne iktidardaki AKP, ne CHP, ne Avrupa ve ne de NATO çözebilir. Kapitalist kriz varsa, yoksulluk varsa, iklim krizi varsa ve savaş varsa kitlesel göçler kaçınılmazdır. Dünyaya mülteci krizinin nasıl çözüldüğünü Rojava gösteriyor. Burada milyonu aşan Arap mülteci Kürt halkıyla, Ermeni, Süryani halklarıyla, Ezidilerle, Türkmenlerle bir arada yaşıyor. Arap baharında aralarına kan giren Sünni Araplarla Alevi Arapların bir arada yaşamasının yolunu Rojava gösteriyor.

Bunun sırrı konfederal devrimde, Önder Öcalan’ın demokratik ulus paradigmasındadır. Bir hayal değil, bu düşünce artık Kürdistan’ın dört parçasında maddi bir kuvvete dönüşmüş ve Rojava’da hayata geçmeye başlamıştır.

Şimdi yapılacak olan siyasi iş, Öcalan’a özgürlük için artık saniye kaybetmeden ayağa kalkmak ve onun özgürlüğünün önündeki siyasi engeli yıkmaktır: Erdoğan istifa, erken seçim, geçici seçim hükümeti, emek ve barış düşmanı programın durdurulması, yeni anayasayı yapacak Kurucu Meclis için sıfır seçim barajı için muhalefet birleşmelidir. Erdoğan erken seçime yanaşmadığında TBMM’den çekilme, rejimi sokakta erken seçime zorlama.

Şimdilik, devrimci süreç yoğunlaşana kadar bir başka yol yok. MHP’li devlet uzantıları biraz sonra öyle bir kaos yaratabilirler ki, bir bakmışınız seferberlik ve savaş hali ilan edilmiş, derken CHP kendisini suç şebekesinin içinde bulmuş. Kürtler bu durumda ne yapacaklarını biliyor da, acaba Türkler de biliyor mu?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.