Ekolojik yıkım ve İklim Konferansı
Cafer TAR yazdı —
- İnsanlar uzun bir süredir daha fazla tüketebildiklerini düşünürken, aslında üzerinde yaşadığımız dünyayı barbarca tükettiklerini en sonunda fark etmek zorunda kaldılar. Fakat sorunu fark etmek tek başına yetmez, gerekli önlemleri de en kısa sürede almak gerekir.
- Geldiğimiz noktada ekolojik sorunlar artık yerel olmaktan çıkmış, evrensel bir karakter kazanmıştır, bir ülkede yaşanan ekolojik sorunlar sadece o ülkeyi değil bütün yer küreyi tehdit etmektedir. Sorun son tahlilde sadece az veya çok tüketimi özendirmeye indirgenemez.
Aralık ayının başında Dubai’de 30 Kasım-12 Aralık tarihleri arasında yapılan ve 13 gün sürecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na birçok ülke devlet başkanı düzeyinde katılım gösterdi. Uzun bir süre görmemezlikten gelinen, kimi zaman ise küçümsenen iklim değişikliği ve onun yaratacağı olumsuz sonuçlar kendisini o kadar dayattı ki; yıllarca bu konuyu görmemezlikten gelen hatta sol bir ukalalık olarak gören çevreler bile küresel ısınmayı önemsemek zorunda kaldılar.
Nasıl önemsemesinler ki; insanlar uzun bir süredir daha fazla tüketebildiklerini düşünürken, aslında üzerinde yaşadığımız dünyayı barbarca tükettiklerini en sonunda fark etmek zorunda kaldılar. Fakat sorunu fark etmek tek başına yetmez, gerekli önlemleri de en kısa sürede almak gerekir.
Konferans öncesi Birleşmiş Milletler İklim Sekreterliği (UNFCCC) yayınladığı raporla gelinen noktada işin vahametini katılımcı ülkelere bir kez daha göstermek istedi. Sekreterlik küresel ısınma ile mücadelede zamanın artık sonuna gelindiği ve bir an önce çok radikal önemler alınmazsa sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan küresel ısınmanın 1,5 ila iki derece arasında tutulması hedefine ulaşılamayacağını net olarak ortaya koydu.
Artık gerçekten yolun sonu gözüküyor; bizden önceki nesiller dört mevsimi yaşayabiliyorlardı, halbuki biz artık bundan yoksunuz. İnsanlar nispeten buna uyum sağlayabiliyorlar; fakat diğer canlıların bu kadar şansı yok. Bundan dolayı milyonlarca yıldır gezegenimizde yaşayan hayvan ve bitkilerin yaşam alanları daraldığı için nesli tükeniyor.
Kapitalizmin temel zaafı talebi bilmeden sürekli daha fazla üreterek kâr etme isteğidir. Günümüzde özellikle sosyal medyanın neredeyse her yaştan, bütün insanlara ulaşması sonrası patlama yapan iletişim çağı sonrası insanların tüketme isteği de patlama yapmıştır.
Eskiden de firmalar reklamlarla insanları kendi ürünlerini tüketmeye teşvik ederlerdi; fakat geldiğimiz noktada reklam sadece kendi ürününü tanıtma çabasının çok daha ötesinde bir anlam kazanmış ve daha karmaşık bir karakter kazanmıştır.
Bütün medya faaliyeti neredeyse önce genel olarak tüketimi artırmanın daha özel olarak da herhangi bir firmanın ürününü tüketmeyi teşvik eden bir karakter kazanmıştır.
Daha yüzyıl kadar önce gezegenimizde mutlu insan yaşaması için gereksinim duyduğu ihtiyaçlarını karşılayabilen insanken, günümüz insanı ise hiçbir zaman mutlu olamayan, bağımlılık düzeyinde tüketmek isteyen insana dönüşmüştür.
Günümüz insanı dünyanın her yerinde (hangi ülkede yaşadığı, hangi inanca ait olduğunun da bir önemi yok!) sadece her gün daha fazla, daha farklı şeyler tüketmek istiyor. Sürekli daha fazla ve yeni şeyler tüketme ve tükettiğini başkalarına gösterme isteği günümüzde bütün dünyayı içine alan bir salgın hastalığa dönüşmüş durumda.
Her şeyi sürekli tüketmek isteyen insan aslında sadece dünyanın başka yerlerinde yaşayan insanların ve diğer canlıların değil gelecek jenerasyonların da yer yüzünde yaşam hakkını düşüncesizce tüketiyor.
Halbuki bütün inançların temelinde israftan kaçınma, bencil olmama, başkasını da düşünme vardır. Ancak ne yazık ki yer yüzünde var olmayı ve mutluluğu daha fazla tüketebilme üzerine kurgulamış günümüz insanı sadece herhangi bir metayı değil, üzerinde yaşadığımız bütün gezegenimizi tüketiyor.
Bu hem insan-insan ilişkilerini hem de insan doğa ilişkilerini bozuyor, çürütüyor. Sadece üzerinde yaşadığımız dünya fiziki olarak değil, insanlar da ahlaki olarak bozuluyor, çürüyor, güvensizleşiyor, birbirinden uzaklaşıyorlar.
Geldiğimiz noktada ekolojik sorunlar artık yerel olmaktan çıkmış, evrensel bir karakter kazanmıştır, bir ülkede yaşanan ekolojik sorunlar sadece o ülkeyi değil bütün yer küreyi tehdit etmektedir. Sorun son tahlilde sadece az veya çok tüketimi özendirmeye indirgenemez.
Üzerinde yaşadığımız dünyayı, dünyadaki diğer insanlarla ve canlılarla kendi arasındaki bağı, onların kendisinin yaşamındaki önemini doğru tanımlayamayan insanlar; geldiğimiz noktada ortaya çıkan sorunun ciddiyetini kavrayamazlar.
Ekolojik sorunlar, demokratik sorunların devamıdır. Bir toplum ne kadar katılımcı, demokratik bir karakter kazanırsa o kadar çok üzerinde yaşadığımız dünyaya karşı da kendini sorumlu hisseder. Ekoloji sorunu aynı zamanda ahlaki/politik bir sorundur.
Dolayısıyla işleyen, bütün insanların katılımını sağlayan ahlaki/demokratik bir dünya yaratılmadan gezegenimiz için en büyük yakın tehdit haline gelmiş küresel ısınma ve ekolojik yıkım süreci durdurulamaz.