Erdoğan’ın tescilli ikiyüzlülüğünün yansımaları
Fehim IŞIK yazdı —
- Türkiye hızla dikiş tutmaz bir geleceğe doğru ilerliyor. Bunca düşmanlık ve kamplaşma, tükenişin işaretidir. Yani Türkiye açısından mesele Hamas ve İsrail’den daha ileridir. Bunu Kürt siyaseti anladı. Ancak diğerleri de anladı mı?
Erdoğan, İsrail’e dönük başta temkinli konuşurken dozajı artırdı, tehditlerini “Bir gece ansızın gelebiliriz” söylemleriyle sürdürmeye başladı. İstanbul mitinginde sarf ettiği bu tehditlerden önce de grup toplantısında açık bir biçimde Hamas’ın arkasında durmuş, “Hamas terör örgütü değil, kurtuluş ve mücahitler grubudur” demişti.
Erdoğan’ın bu tutum değişikliği ve işi askeri müdahale tehditleri boyutuna vardırması tartışılıyor. Farklı yaklaşımlar var.
Erdoğan’ın danışıklı dövüş içinde olduğunu belirten azımsanmayacak bir kesim var. Bunlar Erdoğan’ın İsrail’e dönük tepkiyi kontrol altında tutmaya çalıştığını ve böylelikle Batı devletleri ile İsrail’e dönük kontrolsüz radikal tehdidin gelişmesinin önüne geçmeyi amaçladığını savunuyorlar.
Bir diğer kesim, Erdoğan’ın başlangıçta itidalli davranarak kısa süreceğini umduğu İsrail-Hamas çatışmasının ardından devreye girmeyi düşündüğünü, ancak ABD tarafından dışlandığını görünce de tehdit siyaseti üzerinden oyun bozmaya dönük yeni adımlar attığını söylüyor.
Üçüncü görüş ise, devleti Erdoğan’ın değil, başını MHP’nin çektiği Ergenekon aklının yönettiğini belirterek bu kesimin Türkiye’yi Rusya’nın başını çektiği Doğu Bloku’nun emrine soktuğunu söylüyor. AKP içinden Ergenekonist siyasete dönük olumsuz tepkiler olunca İsrail’e dönük tehditleri öncelikle Bahçeli’nin dillendirdiği, Erdoğan’ın benzer siyaseti izlememesi durumunda hükümete desteğin kesileceğini Erdoğan’a iletildiği de konuşuluyor.
Başka görüşler de var mı, bilemiyorum. Ancak ağırlıkla konuşulan bu üç yaklaşım da farklı kesimlerce dillendirildi. Kabul etmek gerekir ki bu üç görüş de Ortadoğu’nun en yanardöner siyasetçilerinin başını çeken Erdoğan’a uyar. Ancak yine de bunlardan birinin diğerlerine ağır bastığını görmek gerekir düşüncesindeyim.
İkiyüzlü siyasetin ustası olan Erdoğan’ın Filistin halkının mücadelesine saygı duyduğunu hiç kimse ileri süremez. Böyle olsaydı İsrail ile yıllık 9 milyarı aşan bir ekonomik işbirliğine girmez, İsrailli pilotların Türkiye’de eğitilmesine olanak sağlamazdı. Onun derdinin Filistin halkı olmadığı çok açık. Erdoğan 15 Haziran seçimlerinin ardından geçmişte tümünü hapsettiği Ergenekonculara teslim oldu ve ardından Kürt düşmanı savaş siyasetinin baş yürütücüsü oldu. Ergenekon’un emrine girerek iktidarını sürdürmenin yolunu bulan Erdoğan’ın artık tek derdi vardı, iktidarını ve iktidarla bağlantılı çıkarlarını korumak. Bu siyaseti yürütmenin tek yolu da savaşı büyütmekti. Aksi takdirde yalnız iktidarı kaybetmekle kalmaz, kelleyi de kaybedebilirdi.
Çok uzatmadan hatırlatmakta yarar var; Erdoğan Kürt siyasetine dönük yürüttüğü ikiyüzlü siyaseti nedeniyle iktidarını kaybetmişti. Bu dönemde Kürt düşmanı Ergenekoncuların kanatlarının altına sığınarak yönünü bu kez Avrasyacı siyasete çevirdi. Bu nedenle Kürt hareketini suçlayanlar var. Ancak aradan geçen bunca yıl gösterdi ki, Erdoğan’ın derdi sorun çözmek değil, ajandasındaki arzularını yaşama geçirmekti. Bunun için dini kullandı, demokrasiyi kullandı, Cemaat’i kullandı, Kemalizm’i kullandı. Kürt siyasetini kullanmak için her türlü hokkabazlığı yaptı. Nihayetinde Kürt siyasetinden istediği sonucu alamayınca gidip Ergenekoncuların kucağına oturdu.
Bu Erdoğan şimdilerde ise Hamasçılık oynayarak ikiyüzlülüğünü sürdürüyor. Bu tutumla hem dindar seçmenin hassasiyetlerini kullanıyor, böylece Müslüman olduğunu sanan kesimleri konsolide ediyor hem de Ergenekoncuların olası bir karşı koyuşunun önüne geçmek için onların hedeflerinden ayrı düşmemeye çalışıyor.
Bu elbet Erdoğan ve yandaşları için açmaz yoldur. Ergenekoncular için ise bir o kadar riskli bir siyasettir. Eğer şimdiye kadar bu açmazlar ile riskler başlarına bir iş açmamışsa bunun temel nedeni de hiç kuşkusuz Erdoğan’a muhalif olduğunu iddia eden CHP’nin başını çektiği geçen seçim döneminin basiretsizler topluluğudur. Bu kesim Erdoğan’ın hamaset ve şiddetle yürüttüğü siyasetin önünü kesmek için hakikati dile getirmek yerine daha fazla hamasete yöneldiler ve “iktidara gelirsek şiddeti daha fazla kullanacağız” mesajı verdiler. Böyle bir muhalefet Erdoğan için bulunmaz bir nimet, Ergenekoncuların başını çektiği Avrasyacı ulusalcılar için ise inanılmaz bir fırsattır.
Yazıya başlarken Erdoğan’ın Hamas tutumu için dillendirilen 3 farklı bakışa dikkat çektim. Son bakış açısını, Erdoğan ile Avrasyacı ulusalcıların ilişkisini açtım. Ancak bu durum, söz konusu tutumun Erdoğan’ın kesin tutumu olduğu anlamına gelmez. Her yöne kaymaya müsait Erdoğan, esasen çıkış bulamadığı için ilk etapta sarıldığı kesimden uzaklaşamadı. Eğer Kürt hareketi, Batı, ABD veya ona nefes olabilecek bir başka kesim geçmişe, yaşanmışlara sünger çekip farklı bir siyaset fırsatı sunsaydı belki Erdoğan için bugün farklı seçenekleri daha fazla konuşuyor olabilirdik. Ancak bu olmadı, çünkü Erdoğan’ın bariz ikiyüzlülüğü ve emrine girdiği kesimin faşizan siyasetine teslim olması belli bir dönem var olan kredinin tamamını tüketti. Belki Kürt siyaseti açısından aynı şeyi söyleyemeyiz ama iç muhalefet de, ABD’nin başını çektiği İsrail yanlısı blok da Erdoğan’ın bu gidişatının yaratacağı istikrarsızlık üzerinden kendilerini domine etmeye çabalıyorlar. Rusya destekli Ergenekonistler ise kullandıkları Erdoğan’ı tamamen tüketip iktidarı açıktan devralacakları günlerin hesabını yapıyorlar.
Tüm bunlar bize bir gerçeği de gösteriyor. Türkiye hızla dikiş tutmaz bir geleceğe doğru ilerliyor. Bunca düşmanlık ve kamplaşma, tükenişin işaretidir. Yani Türkiye açısından mesele Hamas ve İsrail’den daha ileridir. Bunu Kürt siyaseti anladı. Ancak diğerleri de anladı mı? Bu duruma dönük yeni ve ahlaklı bir tutum geliştirirler mi? İmkansız olmasa da çok zor. Ancak herkes bilmeli ki bu gidişat gidişat değil. Bu gidişatın tersine dönmesinin tek yolu da savaşa son verecek adımlar atmak, iktidarı ve muhalefetiyle buna uygun siyaset yapmaktır.