DAİŞ yılanı herkese dokunur

Fehim IŞIK yazdı —

  • İşin özeti kimse “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deme hakkına sahip değil. DAİŞ destekçileri teşhir edilip gerekli adımlar atılmaz ise hiç kuşkunuz olmasın o yılan herkese dokunacaktır.

DAİŞ anlam itibariyle bir devlet adını ifade etse de bir millet, dil ya da toprak parçasına hitap etmiyor. Bu inanca mensup insanlar öncelikle dünyanın herhangi bir köşesinde DAİŞ’e biat etmiş insanlarla yaşanacak bir alan oluşturmayı ve giderek tüm dünyanın hâkimiyetini ele geçirmeyi amaçlıyorlar. Alan hâkimiyetinin ilk denemesini Irak’ta hayata geçirdiler. Oradan ise Suriye ile Rojava’ya geçiş yaparak bazı bölgeleri işgal ettiler.

DAİŞ’in toprak egemenliğine son veren güç QSD savaşçıları oldu. Kürt savaşçılar öncülüğündeki QSD, 2014’te Musul işgaliyle birlikte toprak ele geçirip yöneten DAİŞ’lileri önce Kobanî’de, ardından Baxoz’da bozguna uğrattı. DAİŞ’in başkent ilan ettiği Reqqa dahil tek bir alanda hakimiyeti kalmadı.

Ağır bedeller vererek savaşan QSD’liler sayesinde DAİŞ 2019’dan bu yana yeniden yer altına çekildi. Önemli oranda DAİŞ elemanı da Türk işgali altındaki Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê kentlerine geçerek buralarda yaşamaya başladılar. Bunun yanı sıra hala binlerce DAİŞ elemanı Rojava hapishanelerinde, on binlerle ifade edilen DAİŞ’li aileler ise Rojava’daki kamplarda yaşıyorlar.

Bu yaşanmışlıklarda herkesçe bilinen, deyim yerindeyse herkesin bildiği bir sır gibi saklanan durumlardan biri Türk devleti ile DAİŞ arasındaki ilişkidir.

DAİŞ Musul’u işgal ettiği gün bu kentteki Türk konsolosluğunu da basarak konsolos dâhil çok sayıda Türk görevliyi esir aldığını açıkladı. DAİŞ Musul’da biat etmeyen tek kişiyi sağ bırakmazken, Türk konsolosluğundaki özel harekat elemanları dâhil tüm görevlilere ‘el bebek gül bebek’ davrandı. Nihayetinde bu görevliler bir seremoni ile Türk devletine teslim edildi.

Sonradan anlaşıldı ki Musul’daki Türk konsolosluğunda yaşananların tamamı bir mizansenmiş. Hatta Kobanî başta olmak üzere Rojava’nın tamamının DAİŞ marifetiyle işgal edilmesinin planları da o dönemde yapılmış.

Dönemin DAİŞ çete başı Bağdadi’nin, “En büyük hatamız Türk devletini dinleyerek Kürtlere dönük savaş başlatmamız oldu” dediğini, teslim olan veya örgütü bırakarak kaçan bazı üst düzey DAİŞ’liler birçok kez itiraf etti. DAİŞ’liler bu ilişkinin Musul işgalinde başladığını da itiraf ettiler. Dönemin Musul konsolosu Öztürk Yılmaz, DAİŞ ile Türk devletinin ilişkisini şimdiye kadar açıkça itiraf etmemiş olsa bile birçok kez tehditvari ifadelerle bu ilişkiyi ima etti. Belli ki bu imalar neticesinde istediğini elde ettiğinde ya da karşı tehdidin dozajı daha ağır olduğunda sesini kesmeyi tercih etti.

Peki, şimdi durum ne? DAİŞ’liler alan hâkimiyetini kaybetti diye bu tehlikenin bittiğini söylemek mümkün mü?

Bunun böyle olmadığını 22 Mart günü Rusya’nın başkenti Moskova’da gerçekleşen canice saldırı bir kez daha gösterdi. Cuma günü gerçekleşen bu saldırıyı DAİŞ üstlendi. Rus yetkililer saldırıya dönük farklı hesaplar yaptıklarından olsa gerek henüz DAİŞ adını resmen duyurmuyorlar. Onların derdi de bu saldırı üzerinden Ukrayna ile diğer batılı devletleri köşeye sıkıştırmak. Ancak görünen şu ki; Moskova’daki saldırının faili büyük olasılıkla DAİŞ’tir. Bu biçimiyle nasıl bir tehlike olduklarını bir kez daha dünyaya gösterirken aynı zamanda dünyanın dört bir yanına yayılmış çetelerine de cesaret veriyorlar. Bu saldırı bir yanıyla DAİŞ’in kendini yeniden ‘pazara’ sürmesinin de hazırlığıdır. “Ben buradayım; bu saldırıları yapabilecek potansiyele sahibim; ilgililere duyurulur” diyorlar adeta.

Durumun bu noktaya gelmesinin en büyük nedeni DAİŞ karşıtı uluslararası koalisyonun Kürt siyasetinin uyarılarını ciddiye almamasıdır. DAİŞ’in toprak egemenliğinin son bulmasına destek veren söz konusu koalisyon, ardından yapılması gerekenlere ilişkin neredeyse hiçbir sorumluluğunu yerine getirmedi. DAİŞ karşıtı uluslararası koalisyonun kurucusu olan devletler binlerce DAİŞ’linin Türk devletinin işgal ettiği alanlar üzerinden dünyaya yayılmasına seyirci kaldı. Çete üreten Rojava’daki hapishaneler ile DAİŞ’li ailelerin kaldığı kampların ıslah edilmesine destek vermedi. DAİŞ çetelerinin yargılanmasına dönük tek bir adım atmadı. Hatta öyle ki bazı devletler kendi vatandaşı olan DAİŞ’lileri bile geri alıp yargı karşısına çıkarmadı. En önemlisi ise Türk devletinin DAİŞ’e, DAİŞ zihniyetindeki diğer çete yapılanmalarına destek vermesini kendileri için bir sorun olarak görmediler. Aksine yeri geldi sessizlikleri ile Türk devletinin Rojava’ya dönük saldırılarına destek verdiler. İnsanlık suçu işlenmesine rağmen bu sessizliklerini utanmazca sürdürdüler.

Türk devletinin Rojava’ya dönük saldırılarının bir nedeni Kürtlerin bir statü sahibi olmaması ise bir diğer sebebi de DAİŞ’in alan hâkimiyetine son vermesidir. Türk devleti bir yanıyla DAİŞ’in de intikamını Kürtlerden alıyor. Uluslararası güçler bu rezilliğe de sessiz ve ikiyüzlü tutumlarını sürdürmeye devam ediyorlar.

Tam da bu ortamda DAİŞ kendini yeniden piyasaya sürdü. Kürtler karşısındaki yenilgilerinden sonra DAİŞ’i bugünlere getiren elbet Türk devletinin desteğidir. Belli ki o artık Türk devletinin desteğini yeterli bulmuyor. Daha güçlü bir sahip arıyor. Bunca karmaşanın hâkim olduğu dünyada yeni bir sahip bulmakta da zorlanmaz. O desteği bulduğu gün ise emin olun vahşet sadece Moskova ile sınırlı kalmaz.

İşin özeti kimse “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deme hakkına sahip değil. En önemlisi ise herkes DAİŞ’in alan hâkimiyetinin son bulmasında ağır bedeller ödeyen Kürtlere karşı borcunu ödemekle mükelleftir. Alan egemenliği son bulan DAİŞ ortak bir yönelimle tamamen bitirilmez, destekçileri teşhir edilip gerekli adımlar atılmaz ise hiç kuşkunuz olmasın o yılan herkese dokunacaktır.

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.