Hamas, Hüdapar, İsrail ve Türkiye…
Fehim IŞIK yazdı —
- Bu hengamede en büyük ikiyüzlülüğü gösteren bir devlet Türkiye. Erdoğan’ın, Hakan Fidan’ın İsraillilerin Filistinlilere yaptıklarına dönük olarak dile getirdiği her şeyi Türk devletini yönetenler Kürt halkına karşı gerçekleştiriyor. Ne bir eksik ne bir fazla, her şeyiyle aynı yöntemleri uyguluyorlar.
7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e dönük başlattığı kanlı saldırıya, İsrail daha kanlı bir yanıt verdi. Dünya binlerce insanın katledildiği, çocukların, kadınların bombalar altında can verdiği bu kanlı saldırıları izlemeyi sürdürüyor. Tüm dünyanın gözleri önünde büyük bir vahşete imza atılıyor.
Bu kanlı senaryonun altında yatan esas neden, Filistin sorununun hala çözülmemiş olmasıdır. Batı dünyası İsrail’in Filistin halkının topraklarına çöreklenmesini teşvik etmekle kalmadı, verdiği ağır silahlarla Ortadoğu’da kendi çıkarlarını gözeten bir ileri karakol da oluşturdu. Batı ile ilişkili Arap devletleri de çıkarları için yaşananlara göz yumdu. Yani deyim yerindeyse Arap devletlerini yöneten kompradorlar ile Batılı emperyalistler hep birlikte Filistin halkını kirli ilişkilerine kurban olarak seçtiler.
İsrail, nispeten seküler ve demokratik bir hareket olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile diğer sol-ilerici-demokrat Filistinli örgütlerin önünü kesmek için geçmişte birçok oyun da kurdu. Bu oyunlardan biri İslami bir ideolojiye sahip olan Hamas’ın önünü açmaktı. İsrail, Hamas’a -en azından- göz yumarak FKÖ ve diğer örgütleri etkisizleştirmek istiyordu. Nitekim bu oyunda kısmen başarılı oldu. Hamas güçlendikçe Filistinli diğer örgütler zayıfladı ve etkileri azalmaya başladı.
İşin İsrail aleyhine dönmesi ise Hamas’ın güç bulmasıyla başladı. İsrail’in önünü açtığı Hamas güçlendikçe yeni ilişkiler geliştirdi. Yaser Arafat liderliğindeki Filistinliler sorunun şiddetsiz çözümü için adım atmaya başladığında ise bir kez daha demokratik Filistin hareketinin karşıtı olarak devreye girdi. Bu sürede Hamas’a en büyük desteği verenlerin başında İran geliyordu. Hamas’ı İsrail’e karşı bir sopa gibi kullanmak isteyen Arap devletlerinin bir kısmı da alttan alta Hamas’a kucak açtı. Erdoğan’ın iktidara gelmesiyle birlikte Hamas’a kucak açanlar arasında Türkiye de yerini aldı.
Bu yanıyla değerlendirdiğimizde 7 Ekim’den bu yana şiddetlenerek süren son savaşın da yeni bir oyunun başlangıcı, bir dizayn girişiminin yansımaları olduğunu söylemek mümkün. Mesele Filistin sorununu çözmekten öte esasen Ortadoğu’nun yeniden dizaynında çıkar çevrelerinin hesap savaşlarına dönüşmüş durumda. Altından Çin’den İran’a, ABD’den Rusya’ya, Türkiye ve Avrupa Birliği’nden diğer Arap devletlerine kadar her çapanoğlunun çıkacağı yeni hesaplaşmanın savaşıdır, bu son savaş.
Bu hengamede en büyük ikiyüzlülüğü gösteren bir devlet de Türkiye. Çok yazıldı çizildi, ayrıntılarına girmeye gerek yok. Ancak özetle şunu belirtmekte yarar var ki Erdoğan’ın, Hakan Fidan’ın İsraillilerin Filistinlilere yaptıklarına dönük olarak dile getirdiği her şeyi Türk devletini yönetenler Kürt halkına karşı gerçekleştiriyor. Ne bir eksik ne bir fazla, her şeyiyle aynı yöntemleri uyguluyorlar. Öncesini bırakın, sadece 3 Ekim’den bu yana Rojava’ya dönük saldırıları izleyin yeter. Rojava’ya dönük saldırılarda söylenenler ve yapılanlar ikiyüzlülüğün en bariz göstergesidir.
Türkiye bununla da yetinmiyor, Kurdistan’ı muhafazakâr siyasetin çarklarına sıkıştırmak, böylece demokratik Kürt siyasetinin etkisini kırmak için de İsrailvari adımlar atmaya yelteniyor. 1990’larda Hizbullah üzerinden denediği adımı bu kez HÜDAPAR üzerinden tekrar ediyor.
14 Mayıs seçimlerinden hemen önce Süleyman Soylu, AKP-HÜDAPAR ilişkisini tarif ederken “Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk siyasetinin attığı en önemli adım, HÜDAPAR adımıdır. Bakın bundan 10 yıl sonra göreceksiniz, HÜDAPAR adımının hangi stratejik adımla atıldığı ve kimlerin önünü tıkadığı ve Türkiye’de bu adımla beraber Doğu ve Güneydoğu politikasında muhafazakârlık aksının tekrar nasıl devreye gireceği” diyordu.
Bu adımın altında Kurdistan'ı muhafazakârlaştırma amacının olduğunu Süleyman Soylu’nun kendisi itiraf ediyor. Ancak bu o kadar masum bir duruma işaret etmiyor. Aynı zamanda Kürt meselesini bugün İsrail-Filistin arasında yaşanan çıkmaza sokma girişimidir.
Türkiye benzer bir adımı 90'lı yıllarda yaşama geçirirken halkın Hizbulkontra olarak adlandırdığı oluşumun binlerce yurtsever Kürt’ü katletmesine, destek verdi. Hizbulkontra'yı yeterince kullandığını gördükten sonra ise hareketin liderini öldürerek bu defteri kapatmak istedi. Erdoğan iktidara geldikten sonra geçmişte askeri olarak denenen bu adımı siyaseten yaşama geçirmek için girişimlerde bulundu. Meclis'ten geçirdiği yasalarla 90'lı yıllarda yüzlerce cinayet gerçekleştiren Hizbulkontra elemanlarının tamamını serbest bıraktı. HÜDA-PAR'ın kuruluşunun gerçekleşmesinden sonra ise bu hareketi seküler-demokratik Kürt siyasetine karşı kullanmaya başladı. 14 Mayıs seçimleriyle birlikte bu girişim aleni bir biçimde yürütülmeye başlandı. Bu adımla asıl hedeflenen Kürt siyasal hareketinin Kurdistan'daki etkinliğini kırmak ve devletin siyasal İslamcı bir akıl üzerinden bir kez daha Kurdistan'a yerleşmesini sağlamaktır.
Hedefleri bu. Ancak bu adımı geçmişte askeri olarak deneyen Türk devletinin şimdi HÜDAPAR üzerinden bir kez daha siyasi olarak denemeye kalkması, bir İsrail taklidi olsa da bilmek gerekir ki ne Kurdistan Filistin’dir ne de Türkiye İsrail’dir. Türkiye’yi yönetenler 90’larda Hizbullah ile içine girdikleri ateş çemberine bir kez daha girmeye kalkıyorlar. Üstelik bunu yaparken DAİŞ ile içine girdikleri ateşi, diğer cihadist çetelerle nasıl bir içinden çıkılmaz kirli siyasete soyunduklarını unutuyorlar.
Heraklitos değişimin önemini ifade ederken "Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz" demişti. Erdoğan ve yandaşları ise aynı nehirde bırakın iki kez birçok kez yıkanmayı düşünecek kadar akılsızca davranıyorlar.
Türkiye’nin içine girdiği bu kirli oyunun sonucunu da hep birlikte göreceğiz…