Erdoğan krizi aşmak için yol arıyor!

Fehim IŞIK yazdı —

  • Yaşanan durum bir güç durumu değil. Erdoğan sadece saldırıyor. Her sıkıştığında saldırıları artıyor sadece. Onu her tarafa ayar veren güçlü biri gibi gösteren durum da yaşadığı krizdir. O esasen krizden çıkmak ve iktidarını sürdürebilmek için yol arıyor.

Önceki başbakanlar iktidarlarını zorlayan krizlerle karşı karşıya kaldıklarında genellikle uçak yolculuklarında gazetecilere mesaj verirlerdi. Bu mesajlarının büyük çoğunluğu da demokratikleşme ve Kürt sorununa dönüktü. Birkaç kezdir Erdoğan da bu yönlü mesajlar veriyor. Son mesajını da Almanya dönüşünde verdi. “Yüzde 50+1 şartının değişmesi isabetli olur. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil” dedi. Bu mesaj belki doğrudan demokratikleşme veya Kürt sorunu ile ilgili olmayabilir. Ancak bilmek gerekir ki bu mesaj iktidarın yaşadığı iç krizden bağımsız değil.

Erdoğan daha uçaktan iner inmez bu haber yayıldı. Birçok yorumcu bu mesajı MHP’den kurtulmanın ilk adımı olarak yorumladı. Bazıları da bu mesajı ‘Erdoğan bu yöntemle kendi istemlerine uygun yeni Anayasa’nın yolunu açmak ve bir kez daha seçilmek istiyor’ sözleriyle yorumladılar. Farklı yorumlar da oldu elbet.

Erdoğan’ın sözleri ile Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında baş gösteren ‘krizin’ birbirinden kopuk olmadığını da düşünmek gerekir. Biliyoruz ki Yargıtay kararının altında Erdoğan’ın da imzası vardır. O karar Erdoğan’dan bağımsız alınamaz. Hiç kuşkusuz Yargıtay üyelerinin üzerinde MHP’nin de bir ağırlığı var. Bu durumu bilen Erdoğan, sonucu kendi lehine olacak biçimde yönlendirmek amacıyla Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi’ni karşı karşıya getirdi. Başlangıçta Yargıtay’a destek verdi. Ardından ise “Ben hakemim” dedi. Ancak ilk açıklamasında dilinin altındaki baklayı çıkardı. Yeni bir anayasa yapımı için krizi kendi lehine kullanacağını gösterdi.

Yeni bir Anayasa’nın sadece AKP ve MHP’nin gücüyle yapılmayacağını biliyoruz. Bu realite iktidar ortaklarının birbirlerine karşı -gizlice de olsa- salvo atışlarını getirdi. Hükümetin ilan edilmesinden sonra bu durum biraz daha görünür oldu. İddia o ki AKP’yi kendine mecbur varsayan MHP daha fazla taviz istiyor. AKP ise bunu yapmaktan kaçınıyor. Hükümetin kuruluşu döneminde MHP’nin istediği kişilerin bakan olmaması da ortaklar arasında krize neden oldu. Bahçeli ile periferinde siyaset yapanlar bu durumdan rahatsızlar. Ayrıca Bahçeli’nin Erdoğan’a, “Desteğimizi çekeriz” dediği de ileri sürülüyor. Nihayetinde bunlar iddia. Konuşuluyor ama doğru mu, değil mi bilemeyiz. Ancak şunu biliyoruz. Türkiye de, Türkiye’yi yönetenler de büyük bir krizin içinde yaşıyor. Kriz, 2015’den bu yana kirli bir ittifak içinde olan iktidar ortaklarını da karşı karşıya getirmiş durumda.

Bir krizden söz ettiğimizde birileri hemen Erdoğan’ın güçlü olduğundan dem vuruyor. Hayır! Hiç de öyle değil. Yaşanan durum bir güç durumu değil. Erdoğan sadece saldırıyor. Her sıkıştığında saldırıları artıyor sadece. Onu her tarafa ayar veren güçlü biri gibi gösteren durum da yaşadığı krizdir. O esasen krizden çıkmak ve iktidarını sürdürebilmek için yol arıyor. Bu nedenle de başını her taşa vuruyor.

İsrail’e karşı yürüttüğü siyaset esasen bir İsrail karşıtlığı içermiyor. Eğer öyle olsaydı İsrail ile yapılan yıllık milyar dolarları bulan ticaret hacmine ilişkin bir adım atardı. Bunu yapmadı, yapamaz da. Evet, Hamas’ı açıktan destekledi. Ancak bu siyasetin de taraftar konsolidasyonunundan bağımsız olmadığını görmek gerekir. Bu tutumu ile sadece savaşı besliyor. Savaştan beslenen biri olarak ateşi harlayan Erdoğan’ın tutumu esasen ne Hamas’a, ne de Filistinlilere yarar.

Erdoğan, ABD ve batılı devletler karşısındaki tutumunu da bu şekilde yorumlamak mümkün. ABD ve Avrupa, Erdoğan’ın yönünü Doğu Bloku’na, Rusya ve İran’a çevirmesini istemiyor. Bu ülkeler Erdoğan’ın ortaklarının Avrasyacı olduğunu ve Türkiye’yi Batı Bloku’ndan tamamen koparmak istediğinin de farkındalar. Bunun üstüne Erdoğan çıkarcılığını da ekleyince, tablo daha anlaşılır oluyor. Erdoğan Batı’ya dönük siyasetinde şimdi tam da bu durumu kullanıyor. Batı’ya öyle üst perdeden vurmasının altında da bu var. ABD ve ortakları ise ne yazık ki bu efelenmelere hak ettiği yanıtı vermek yerine alttan almayı tercih ediyorlar.

Altını çizerek belirtmekte yarar var. Bunca kirli siyasetin içinde asıl muhalefeti yapan sadece Kürt siyasetidir. Kürt siyaseti demokrasi ve barışın inşası, Kürt sorununun çözümü için her yol ve yönteme başvuruyor. Ancak muhalefetin diğer kesimi ile iktidarda bir politik ahlak yok. Tüm dertleri, Kürtlerin analarını görmemeleri... Örneğin Erdoğan her ilişkiyi sadece kendi çıkarına yontuyor. Kürtlerle bağını da bu yaklaşım üzerinden kuruyor, kurmak istiyor. Eğer Erdoğan’a hizmet ederseniz, bir karşılığınız olur. Bugün Hüdapar ile yaptığı tam da budur. Bu anlamda hem Hüdapar’dan istediğini alıyor, hem de Kürtler arası çelişkileri artırmak için çabalıyor. Solu ve sağıyla diğer sistem içi muhalefet çevreleri de Kürtlere dönük siyasetlerinde Erdoğan’dan farklı değiller. Kürt düşmanlığı üzerinden Erdoğan’a destek vermekten hiç imtina etmediler, şu anda da hazır kıta bekliyorlar. Bu hazır kıtanın komutanlığını da Meral Akşener yapıyor.

Bu ahlaksızlık içinde siyaset yapmak elbet kolay değil. Daha şimdiden yerel seçimleri Kürtler aleyhine çevirmek için ayak oyunlarına, dedikodulara başladılar bile. Ancak şunu da unutmayalım, Kürt siyaseti ağır bir bedel üzerinden bugünlere geldi. Yetkin bir deneyim kazandı. Onurlu siyasetten de geri adım atmadı. Bu tutum gözünü Kürt düşmanlığı bürümüş muhalefet çevreleri ile bunların etkisindeki halk tarafından anlaşılmamış olabilir. Esas sorun bu değil. Eğer Kürt hareketi yeni bir taktik yanlışa fırsat vermez ise bu sürecin en ağır bedel ödeyenlerinin en büyük kazanımlara imza atacağını hep birlikte göreceğimize inanmamız gerekir. Bunca kirli siyaset ve ayak oyunundan başarıyla çıkacak olan bir tek Kürtler ve Kürt siyasetidir. Yeter ki ikilemde kalmasınlar!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.