Kan emiciler ve ortakları

Fehim IŞIK yazdı —

  • Az ya da çok fark etmez nihayetinde bu suça ortak olanlar arasında, kan emici iktidar ile ortaklarına oy düzeyinde bile olsa destek verenler de vardır. Çözüm aranması gereken durumlardan biri de budur.

Alamos Gold’un Kanadalı CEO’su John McCluskey, bir televizyon programında Türkiye’deki faaliyetlerini anlatırken aslında yaşananları tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Yabancı bir şirket Türkiye’de işlerini nasıl kolayca yürütebiliyor? Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz onlara nasıl rant olarak geri dönüyor? Bu ve benzer soruların tüm yanıtlarını bu açıklamada görmek mümkün. Açıkça demiyor ama konuşmadan anlaşılıyor ki Türkiye’deki işlerini rüşvet vermeden, iktidarı elinde tutanlarla rant paylaşımına gitmeden yürütemezler.

McCluskey’in anlatımlarına göre şirket Türkiye’de 9 yılda 100 milyon dolarlık yatırım yapmış. Bunun karşılığında ise 4 milyar 270 milyon dolar tutarında altın çıkarmış. Gelecek on yıl ise harcamalarının 200 milyon dolara elde edecekleri kazancın da 20 milyar dolara çıkmasını beklediklerini söylüyor. 1’e 100 kazanacaklarını açıkladığı bu program, bir yanıyla da hisselerini pazarladıkları bir ekonomi televizyonu. Bunları anlatırken hissedarlarına nasıl kârlı bir yatırım yaptıklarının reklamını da yapıyor.

İtiraflar bu kadarla sınırlı değil. Türkiye’deki işçilerin çalışma koşulları ile ekonomik krizin, yüksek enflasyonun kendileri için nasıl kazanç kapısına döndüğünü de anlatıyor. “İşçileri Türk parası ile çalıştırıyoruz. Bunun yanı sıra Türkiye’deki enflasyon ve döviz kurundaki sık değişim de maliyetimizin düşmesini ve kazancımızın katlanarak artmasını sağlayan önemli bir etkendir” diyor.

Bu rezalet bir başka ülkeye dönük olarak itiraf edilse o ülkede yer yerinden oynar. Ancak Türkiye’de bunun yaşanması pek mümkün görünmüyor. İktidarı elinde tutanların sözkonusu rantın ortakları arasında olması, bunun en temel nedenlerinden biridir. Zaten böyle olmasa tüm kapılar sonuna kadar bu kan emicilere açılır mı? Ayrıca medya da büyük oranda bu kesimlerin kontrolünde. İşçileri de birer köle gibi bu şirketlerin emrine veriyorlar. Hal böyle olunca, al gülüm ver gülüm rantı paylaşıyorlar. Halka kalan ise acı ve ölüm oluyor.

Bu haysiyetsizliğin sonuçlarını İliç’te yaşadık. 13 Şubat günü siyanürlü atık içeren tonlarca zehirli toprak yığını bir sel olup aktı. Gerçek sayıyı bilmiyoruz ama resmi açıklamalara göre 9 işçi hala göçük altında. Bu bir yana, eğer bu türden bir durum yaşanmamış bile olsa buradaki zehirli toprak yığını zaten onlarca yıl çevreye ölüm kusacak türden tehlikeli atıklar içeriyor. Bu bile insanların, doğanın onlarca yıl boyunca hastalanıp yok olmasını beraberinde getirecek ciddi bir risktir.

Doğa savunucularının da dikkat çektiği gibi siyanürle altın aramanın kendisi zaten büyük bir tehlike içeriyor. Doğayı tümden yok eden bir madenciliktir, siyanürle altın arama. Söz konusu bölgede ormanları yok eden, hayvanları katleden bu madencilik türü insanların uzun yıllar sürecek hastalıkların pençesinde kalmalarını sağladığı gibi acılı bir biçimde ölümlerine de yol açıyor.

Tehlike bu kadar açık ve net iken Türkiye’nin ölüm kusan bu madenleri işleten şirketler için iktidarlar tarafından bir cennete dönüştürüldü adeta. Sadece AKP-MHP iktidarı değil, öncekiler de benzer tutum içinde oldular. AKP-MHP iktidarında ise bu cennet, söz konusu şirketler için tam anlamıyla bir İrem Bahçesi’ne dönüştürüldü. Ölüm kusan kan emici şirketler ile rantiyeci ortaklarına cennetleştirilen ülke, geriye kalanlar için ise cehennemin en derin çukuruna dönüşmüş durumda. En önemlisi ise bu ölüm çukurunda yaşayanların, bu dünyada cehenneme maruz kalanların önemli bir kesiminin hala bu rantiyeci iktidarların peşine takılması gerçeğidir.

Bir kez daha John McCluskey’in anlatımlarına dönelim. Dedik ya, sözlerinden de net anlaşılıyor ki bu işler rüşvetsiz veya rant paylaşımı olmadan yürümez. İliç madeninin sahibi olan bir başka Kanadalı şirket, yani Anagold maden şirketi işlerini rahat yürütebilmek için önce Erdoğan’ın gizli ortakları arasında olduğu Çalık Holding’i hisselerin yüzde 20’sine ortak etti. Bununla da yetinmeyip halkın sesini kesmek için bölgedeki köylülere binlerce dolar sus payı dağıttı. Erzincan’daki Binali Yıldırım Üniversitesi’ne ise bağış adı altında 13 milyon lira verdi. Bu paraların, bölgeden yükselmesi muhtemel aykırı sesleri kesmek için verilmiş birer rüşvet olduğu çok açık. Elbet, bunlar resmi olarak yapılan işlemlerden bazıları. Bir de gayri resmi olarak dağıtılanlar var ki resmi olarak yapılanlardan katbekat fazla olduğunu söyleyebiliriz. En önemlisi ise Erdoğan’ın kasasına giren para. Ranttan en büyük payı alan olarak Erdoğan’ın kasasına ne kadar girdiğini tahayyül bile edemiyoruz.

İliç’teki madene izin verilen dönemde Murat Kurum, bu madenlere kolaylık sağlayan, çalışma kapasitelerini artırmasını onaylayan sorumlulardan biri. Bu onayların tümünün Erdoğan’ın izniyle verildiğini biliyoruz. Elbet bunlar yaşanırken sessiz kalmayanlar da oldu. Bu yazdıklarımızı yıllardır dillendiren muhalif çevreler, doğa savunucuları, bölge halkından insanlar tehlikeye dikkat çekmek için seslerini yükselttiler, mahkemelere başvurdular. Ancak bu kirli rant ilişkisinin önünü bir türlü kesemediler. Her yerden engellendiler.

Peki bunca şey biliniyor da sonuç ne? Bilinen, en az 9 işçinin hala zehirli toprak yığını altında olması. Ormanlarla kaplı bir alan çöle dönüşmüş durumda. Toprağa karışan zehir yeraltı sularını yok etmekle kalmayacak Basra’ya kadar geniş bir coğrafyayı zehirleyecek, milyonlarca canlı varlığın ölümüne sebep olacak.

Bu barbar açgözlülük olmasa 200 milyon dolar 20 yılda nasıl 20 milyar dolar kazanca dönüşür? Bu barbar açgözlülük olmasa Murat Kurum gibi bu büyük suçun sorumlusu olanlardan biri bugün nasıl Türkiye’nin en büyük belediyesini yönetmeye aday olarak karşımıza çıkarılır?

Doğrudur, onlar ikiyüzlü, rezil, sorumsuz ve kan emicidir. Peki onları hala iktidarda tutanlara ne demeli? Halk bilinçsiz ya da hakikati anlama kapasitesinden uzak olabilir. Hatta yürütülen ırkçı siyaset beyinlerini de köreltmiş olabilir. Ancak bu suç ortağı olmalarına engel mi? Az ya da çok fark etmez nihayetinde bu suça ortak olanlar arasında, kan emici iktidar ile ortaklarına oy düzeyinde bile olsa destek verenler de vardır. Çözüm aranması gereken durumlardan biri de budur. Elbet halk düşmanlığı yapacak halimiz yok. Ancak halka gerçeği aktarmanın, bu kan emicilerin gerçek yüzünü göstermenin yol ve yöntemini de bulmak gerekir. Herkesin düşünmesi gerekenlerden biri de budur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.