Çözüm, sistemin tümden değişimindedir
Fehim IŞIK yazdı —
- Erdoğan'dan önce de sistem matah bir sistem değildi. Ancak Erdoğan liderliğindeki sistem ile öncekiler arasında pek çok açıdan önemli farklar bulunuyor.
Erdoğan’ın giderek daha fazla yerleşikleştirdiği sistemin sonucu bugünlerde daha net görülüyor. Her yer hırsız, sahtekâr, mafya ve çetelerle dolup taşmış durumda. Elbet Erdoğan'dan önce de sistem matah bir sistem değildi. Ancak Erdoğan liderliğindeki sistem ile öncekiler arasında pek çok açıdan önemli farklar bulunuyor.
Önceki sistemde hukuk yoktu. Ancak mevcut yasalar iyi kötü işliyor ve bireylerden çok tekçi Türk devletinin varlığını koruyordu. Sistemin düşmanlığı genellikle tekçi ve Türkçü sistem karşıtlarına yönelikti.
Devlet gelirlerinin önemli kısmı önceki sistemde savaşa ve Türkçülüğe harcanıyordu. Ancak Erdoğan sistemine geçişle birlikte savaş da, savaşın maliyeti de Erdoğan'ın ve dar çevresinin çıkarları için kullanılır hale geldi. Erdoğan açısından din ve Türkçülüğün de bir anlamı yoktur. Erdoğan, din ve Türkçülük kavramlarını kullanarak iktidarını konsolide ederken, aynı zamanda savaşın rantından kendisi ve çevresi için faydalanıyor.
Yoksulluk önceki sistemde yaygındı. Ancak Erdoğan artık sadece yoksullaştırmıyor, aynı zamanda kendi sistemine biat etmeyen herkesi mal varlığına bakmaksızın fakirleştiriyor. Onların mallarına el koyma konusunda bir harami gibi davranıyor ve kendi mafyasını zenginleştirmekten çekinmiyor.
Mafya ve çeteler önceki sistemde sadece devletin tekçi ve Türkçü çıkarları doğrultusunda, sistemin savunucuları arasından seçiliyordu. Ancak Erdoğan'ı destekleyenlerin hepsi birer mafya ve çete haline gelebiliyor. Erdoğan'ın sistemine biat ettiklerinde, kayıtsız ve hesapsız bir şekilde her türlü kötülüğü yapabiliyorlar ve Erdoğan onay vermedikçe hiçbir kurum bu kişilere hesap soramıyor.
Önceki sisteme yabancı değiliz, adı Kemalizm’di ve Türkleştirme esasına dayalıydı. Her şeyi Türkleştirmeye kurban ettiler, diğer halkları ve inançları asimile etmek için ellerinden geleni yaptılar. Doğru, Erdoğan önceki sistemin kodlarını kullanarak iktidara geldi, şimdi de o kodları kullanarak iktidarını sürdürüyor. Ancak biliyoruz ki Erdoğan dine ve Türklüğe ne kadar sarılsa bile işin esası öyle değil. O ne İslam'ı ne de Türkçülüğü savunuyor. Onun tek derdi Saray ile hükümranlığına biat edenleri korumak. Erdoğan açısından bakıldığında din ve Türkçülük sadece kullanışlı argümanlardır. Bir diğer deyimle Erdoğan’ın dini de, milliyeti de çıkar ve paradır.
Tabii bu durumun dikkat çekici bir diğer yanı da Erdoğan sisteminin başarısıdır. Bunu görmek ve nedenlerini anlamak gerekir. Sistemini adım adım yaşama geçirdi ve şimdi en kudurgan haline ulaşmış durumda. Eğer engellenmez, bu kudurganlık üzerinden başından beri meziyetlerini saydığımız kurucu ideolojiyi de bertaraf ederlerse, hiç kuşkunuz olmasın öncelikle hilafetlerini ilan edeceklerdir. Din soslu bu sahte hilafetin DAİŞ hilafetinden beter olacağına şüphe yok. Erdoğan hilafetinde şans sadece koşulsuz biat edenlere tanınacak. Geriye kalanlar için kölelik ötesinde bir şans olmayacak. Hatta Erdoğan hilafetine biat edenlerin de yaşama şansı kalmayacak. Onlar da en ufak karşı çıkışlarında yok edilecekler listesine dahil olabilecekler.
Elbet muhalefet bitmeyecek. Direnenler hep olacak. Ancak Erdoğan'ın mutlak zaferinde hiçbir muhalifin kendi topraklarında özgürce yaşayamayacağını bilmeliyiz. Muhaliflerin çoğu ya hapiste olacak, ya yurt dışına kaçacak, ya da her şeye karşı sağır ve dilsizi oynayacak. Çok az sayıda direnişçi de zorunlu olarak yer altı faaliyetlerine çekilecek. Bunun zor bir iş olduğunu bilmeliyiz. Böyle bir durumda bedelin günümüze göre daha ağır olacağı da bir gerçektir.
Bunlar korku dolu, karamsarlık yayan sözler olarak değerlendirilmemeli. Tüm yol ve yordamlar henüz tam olarak tükenmediği için bu sözleri bir uyarı olarak anlamak gerekir. Birçok yol ve yordam var. Ama en önemlisi Kürtlerin büyük direnişi ve davalarına bağlılıkları var. Erdoğan sistemine hiçbir şekilde teslim olmadılar. Tüm mücadele yöntemlerini kullanarak direnişlerini sürdürdüler, sürdürüyorlar. Yarın Erdoğan tamamen hâkim olsa bile direnişleri son bulmayacak. Bu durum aslında özgür, eşit ve demokratik bir yaşamı arzulayan herkes için büyük bir şanstır.
Şu ana kadar özellikle eski sistemin savunucuları tarafından bu realitenin kıymeti bilinmedi. Hatta eski sistemin sahipleri “Kürtler analarını görmesin” diye, Erdoğan'ın yaptıklarının neredeyse tamamına gözlerini kapadılar. Birçok kez de açıktan Erdoğan'ı desteklediler. Ama artık çoğu tehlikenin farkında ve görüyor. Çünkü onlar da artık Erdoğan'ın hedefi durumundalar. Bugüne kadar bilerek ya da bilmeyerek Erdoğan'a destek verenlerin birçoğunun da gelecekteki tehlikelerin farkında olduğuna inanıyorum. Çünkü onların da mevcut mafya ve çete düzeninde artık bir güvencesi yok. Elbet destekçiler var ve olacak. Çoğu ırkçı ve faşist olan bu destekçilerin azınlıkta olduğunu ve oranlarının yüzde 20 ya da 25'e ulaşmadığını da görmek gerek. Tamam, bu oran az değil ama karşılarındaki kesimin de yadsınamaz bir gücü var. Eğer bu güç özgür, eşit ve demokratik bir geleceğin konsolidasyonu için değerlendirilirse, her şeyin üstesinden gelinebilir.
Tüm sorumluluk Erdoğan ve savunucularından geriye kalan yüzde 75 ve 80'in boynundadır. Bu sorumluluk şimdiye kadar Kürtlere bırakıldı. Ama artık Kürtlere bırakılmayacak kadar önemlidir. Akıllıca adımlar atılırsa her şey değişebilir. En akılcı yol da sistemi kökten değiştirecek cesareti göstermektir.
Ne eski sistem ne de Erdoğan'ın sistemi sorunlara çare olmadı, olamaz. Türkiye sadece demokrasinin kodlarına dönerek içinde bulunduğu girdaptan çıkabilir. Bu nedenle sistem özgürlük ve eşitlik temelinde yeniden organize edilmelidir. Meclis halkın meclisi olmaz; tüm diller ve inançlar üzerindeki yasaklar kalkmaz; her halk ve inanç kendi topraklarında özgür bir şekilde hareket edemez ve kendini yönetemez; insanlar ve inançlar arasındaki düşmanlık sonsuza kadar ortadan kalkmaz ise hiçbir şey değişmez.
Bu elbette kolay değil. Ama Kürtlerin çoğu buna inandı ve ağır bedeller ödemelerine rağmen yenilmediler, direnerek ayakta kalınacağını tüm dünyaya gösterdiler. Artık herkesin buna inanması gerekiyor. Başka çare yok.