Gülenciler suç ortağı mı, mağdur mu?
Fehim IŞIK yazdı —
- İlginç olan 5 Haziran günü görülen Mehmet Sıddık Akış’ın duruşmasında, Murat Ertunç’un ‘Oyun Bozan’ kod adı ile gizli tanık olarak verdiği ileri sürülen tüm bilgilerin dosyada adı geçen tüm KCK davası tutsakları aleyhine kullanılması.
AKP iktidarının Colemêrg halkının iradesini 3. kez gasp etmesi yeni bir tartışmayı daha beraberinde getirdi. Bu tartışma, Gülen Cemaati’nin devlet içinde güçlü olduğu dönemde Kürtlere ve iktidar cenahına karşı açılan davalarda uygulanan ikili hukuk sistemine dönüktü.
Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” olarak gördüğü 15 Temmuz’dan sonra Gülen Cemaati’nin iktidar ve destekçilerine karşı hazırladığı iddianameler tek tek iptal edildi, devam eden ceza davaları ise durduruldu. Bununla yetinmeyen iktidar kesinleşmiş yargı kararlarının da tamamını bozdu. Ergenekon davası tutuklu ve hükümlüleri 15 Temmuz sonrasında Yargıtay kararıyla beraat ettirildiler. Erdoğan’ın kişisel bir mesele gibi ele aldığı 28 Şubat davasına dönük ise 31 Mart yenilgisi sonrasında adım atıldı. Özgür Özel’e jest olsun diye bu davanın hapiste olan hükümlüleri serbest bırakıldı. Tabi hatırlatmakta yarar var; 28 Şubat Davası’nın iddianamesini AKP’li savcılar bizzat Saray’ın emriyle yazmış, AKP’li hakimler de gereğini yerine getirmişlerdi.
İktidar Kürtlere ve sosyalistlere dönük davalarda aynı yolu izlemedi. KCK soruşturmaları kapsamında açılan davalar başta olmak üzere Kürtlere dönük açılan soruşturma ve davaların tamamında Gülen Cemaati’nin yargıda güçlü olduğu dönemin tüm kumpasları kat be kat artırılarak kullanıldı. Bu durumun sonuçlarının halk iradesinin gaspına dönük nasıl adice alet edildiğini ise son olarak Colemêrg Belediyesi Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış’a dönük kumpasta gördük. 2009 yılında başlatılan KCK soruşturmasının ceremesi, tam 15 yıl sonra Mehmet Sıddık Akış’a ve davadaki diğer tutsaklara ödetildi. Bu cereme yalnız ona değil bir halkın iradesine de ödetildi.
Colemêrg kararının hemen ardından kayyıma gerekçe edilen davanın açılışında rol oynayanların Gülen Cemaati’ne yakın savcı ve hakimler ile dönemin Gülenci polisleri olduğu açığa çıktı. Bu, elbet Colemêrg’de halk iradesini gasp edenlerin Gülen Cemaati olduğu anlamına gelmez. Ancak Gülencilerin söz konusu döneme ilişkin suç ortaklıklarını deşifre etmedeki korkakça tutumları nedeniyle bu kesimin sorumsuz olduğunu da söyleyemeyiz. Bu durum tam aksine Gülen Cemaati’nin hala devam eden hak ihlallerine ve hukuksuzluklara dönük köklü bir özeleştiri vermemeleri nedeniyle mevcut tabloda dolaylı da olsa paylarının olduğu anlamına gelir. Çok açık bir biçimde diyebiliriz ki eğer bir hak ihlali, bir hukuksuzluk var ve bu hukuksuzluğun, hak ihlalinin altını Gülen Cemaati’ne mensup insanlar imzalamış ise bunun hukuki olduğu kadar vicdani ve ahlaki sorumluluğu da Cemaat yanlılarına aittir.
Colemêrg kararının hemen ardından Mehmet Sıddık Akış’ın gözaltına alınarak tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen soruşturmada imzası olan dönemin Van Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Durmuş Yiğit’e ulaştım. Neredeyse ona ilk yazanlardan ve yanıt isteyenlerden biriydim. Yaklaşık 10-12 saat boyunca bir yanıt alamadım. Hemen ardından Cemaat’e yakınlığıyla bilinen T24’ten Adem Yavuz Arslan’a DY rumuzuyla yanıt verdiğini okudum. Yanıtında sorumluluğu reddederek kayyım anlayışına karşı olduğunu belirtiyordu. Bu açıklamanın ardından bana geri dönüş yaptı. Görüşmeyi -kendince öne sürdüğü bazı gerekçeler nedeniyle- kabul etmemekle birlikte sadece söz konusu dönemde haksızlıklar yapıldığını ifade etmekle yetindi. Bu arada T24’ten Adem Yavuz Arslan’la da yazışmıştık. Durmuş Yiğit bana dönünceye kadar bazı sorularımı ve Gülen Cemaati yanlılarının söz konusu dönemdeki rollerini ona ve bildiğim bazı Cemaat yanlılarına da sormuş ve artık bir dönemin açık bir biçimde ifşa edilmesinin zamanının geldiğini hatırlatmıştım.
Sorguladığım ve yanıtını aradığım Cemaat dönemini ilgilendiren genel bilgiler olmakla birlikte Colemêrg KCK davası üzerinden yaşama geçirilen kumpasa ilişkin de sorularım vardı. Ne yazık ki bunlara yanıt alamadım. Sorularım genellikle kişisel tutumların açıklanmasıyla geçiştirildi. Dönemin savcısı Durmuş Yiğit ise rolünün ve sorumluluğunun olmadığını, bazı bilgileri de hatırlamadığını belirtmekle yetindi.
Hal bu iken dönemin davasında Cemaat yanlısı savcı, hakim ve polislerin rolüne bir kez daha bakalım. Bu bilgilerin bir kısmını söz konusu dönemde davanın ‘Oyun Bozan’ kod adlı gizli tanığı ile aynı hapishanede kalan Bêdlîs Gazeteciler Cemiyeti Başkanı meslektaşımız Sinan Aygül açıkladı.
‘Oyun Bozan’ adlı gizli tanığın asıl isme Murat Ertunç. Serbest bırakıldığına dair bilgiler var. Nerede olduğu tam olarak bilinmiyor. Başka bilgiler de var ama doğrulamadığım için şimdilik bunlar bende kalsın. Murat Ertunç’un bu davadaki rolüne ilişkin dedikleri çok açık. Muş Hapishanesi’nde aynı dönemde tutuklu olan meslektaşımız Sinan Aygül’e davaya ilişkin bilgiler veren Murat Ertunç, gizli tanık olmaktan vazgeçtiğini belirtiyor. Gizli tanıklık yapmak istemediğini ifade ettikten sonra onu yeniden adliyeye çağırıp sorguya alan savcılardan biri Durmuş Yiğit. O dönem alınan ifadenin altında Durmuş Yiğit’in de imzası var. Murat Ertunç’un anlatımına göre Durmuş Yiğit ve beraberlerindeki polisler kendisini ailesi üzerinden tehdit ediyorlar. Bu yetmez, bir uyuşturucu operasyonunda yakalamış gibi yaparak ailesinden 3 kişiyi daha gözaltına alıp tutukluyorlar. Tüm bunlar neticesinde Murat Ertunç polislerin soruşturmada işkenceyle yazdırdığı ifadeler üzerinden davanın gizli tanıklığını sürdürmeye devam ediyor.
Dava dosyasında Murat Ertunç’un gizli tanıklıktan vazgeçtiğine dair dilekçesi var mı yok mu, öğrenemedim. Ancak bir dilekçe verdiğini biliyorum. Zaten bu bilgiyi meslektaşımız Sinan Aygül’e cezaevinde verdiği söyleşi üzerinden bizzat kendisi ulaştırmış. İlginç olan 5 Haziran günü görülen Mehmet Sıddık Akış’ın duruşmasında, Murat Ertunç’un ‘Oyun Bozan’ kod adı ile gizli tanık olarak verdiği ileri sürülen tüm bilgilerin dosyada adı geçen tüm KCK davası tutsakları aleyhine kullanılması.
İşin özeti şu: Söz konusu davadaki kumpas 2009’da Gülen Cemaati’ne yakın savcı, hâkim ve polisler tarafından kuruluyor. 15 Temmuz sonrasında Cemaat’le kanlı bıçaklı olan Erdoğan o döneme ait tüm kararları yok hükmünde sayarken Kürtlere ve devrimcilere dönük olanları katmerli bir biçimde uygulamaya devam ediyor. Buraya kadar bilinmeyen bir şey yok. Bunlar herkesin bildiği şeyler. Ancak asıl ilginç olan 15 Temmuz’dan sonra ciddi hak ihlalleri ile karşı karşıya kalan, bu hak ihlallerinin neredeyse tamamına sadece Kürt siyaseti ile sosyalistlerin karşı çıktığı bir sürece rağmen Gülen Cemaati’nin söz konusu dönemdeki sorumlularının hala bir şey olmamış gibi davranmaları. Bu ikiyüzlülük nasıl aşılır bilmiyorum ama esasen istenen şu ki herkesin bildiğini açıkça deşifre etmelerinin, belgeleriyle birlikte yeniden ortaya sermelerinin zamanının çoktan geldiği...
Bildiklerini ifşa etmez, belgeleriyle birlikte ortaya sermez ve ‘biz mağduruz’ söyleminin ardına sığınarak kendilerini sorumsuz gibi göstermeye devam ederlerse, hiç kimse kusura bakmasın dediklerine kendileri de inanmaz. Aksine, Kürtlere dönük suç ortaklığında rol oynamaya devam ederler.