Celladına aşık Kürtler
Fehim IŞIK yazdı —
- Kürtler katledilirken katledenleri, işgal güçlerini aklayan adımlar atmak neyin nesidir? PKK’nin Güney Kurdistan’daki varlığı Kürt düşmanlarıyla, sömürgecilerle, işgalcilerle stratejik işbirliğine girmenin gerekçesi olabilir mi? PKK ile sorunları var diye KDP’lilerin Türk askerlerinin araçlarına eskortluk yapmasını ve onlara onlarca askeri üs oluşturmasını, yol inşa etmesini kim nasıl izah edebilir?
- Kürt’e düşman olanın minneti yoktur. Kürt’ü, gücü yetiyorsa istediği yerde istediği biçimde katletsin. Ancak bir Kürt düşmanına eskortluk yapıyorsa, yol gösteriyorsa kimse kusura bakmasın, eleştireceğiz, o Kürt korucudur, işbirlikçidir, celladına aşık biridir, diyeceğiz, yazacağız.
İki arkadaşımız, Kürt basınının iki emekçi kadını 23 Ağustos günü Süleymaniye'nin Seyîdsadiq ilçesinde Türk devletinin SİHA'ları ile katledildiler. Saldırıda bir meslektaşımız ise ağır yaralandı. Bu, Kürt basın emekçilerine dönük ilk saldırı olmadığı gibi Türk devletini yönetenlerin barbar zihniyeti devam ettikçe son saldırı da olmayacak.
Saldırının dikkat çekici boyutları var. Türk devleti geçmişte askeri alanlar dışında saldırı gerçekleştirirken bile hedefin askeri olmasına dikkat ediyordu. Bu, Türk devletinin sivilleri önemsemesinden, savaş hukukuna saygılı davranmasından değil, en azından tutumu için bir savunu alanı oluşturmak amacıyla gösterdiği zorunlu bir dikkatti. Hukuksuzluğun uluslararası alanda aleyhine dönmesini istemiyordu.
Türk devletinin elbet 20 Temmuz 2022'de Zaxo'nun Perex köyünde olduğu gibi 9 sivilin katledildiği çokça saldırıları da oldu. Bu tür saldırıların hemen ardından ise suçlamadan kurtulmak için yaşamını yitirenlerin ailelerine hem yüklü tazminatlar ödedi hem de meselenin uluslararası kurumlara taşınmaması için ilgili devletlere ciddi tavizler verdi. Bunu Güney Kurdistan'da katledilen birçok sivile dönük olarak da uyguladı. Türkiye'nin birçok kez baraj kapaklarını açıp Irak'a su aktarmasında bu sivil katliamların da payı vardır. Irak su aldı, katledilenlerin yakınları tazminat aldı ve meselenin üzeri örtüldü.
Türk devleti 'yol kazası' olarak nitelediği bu saldırılar dışında gazetecilere, yazarlara, bilim insanlarına dönük suikastlar da gerçekleştirdi. Bu suikast saldırılarında istihbarat elemanı tetikçileri kullanmayı tercih etti. Süleymaniye başta olmak üzere Güney Kurdistan'ın birçok kentinde gerçekleştirilen suikastların tamamında bu yöntem kullanıldı. Tetikçileri gönderdi, hedef seçilen kişi ya da kişileri katletti, tetikçileri önce güvenli bir nokta olan KDP alanlarına ve ardından Türkiye'ye taşıyarak koruma altına aldı. Ancak Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn arkadaşlarımızın katledilmesinde bu yöntem kullanılmadı. Arkadaşlarımız gazetecilik faaliyeti için bulundukları bir alanda Türk SİHA'ları tarafından bilinçli bir biçimde katledildiler.
Bu pervasızlıkta sözüm ona ikisi de Kürt olan Türkiye ve Irak dışişleri bakanlarının 15 Ağustos'ta açıkladığı Askeri ve Güvenlik İşbirliği Mutabakat Zaptı’nın yadsınamaz bir etkisinin olduğunu görmekte yarar var. KDP'nin de bileşeni olduğu bu mutabakat zaptı ile Türk devletinin Güney Kurdistan'daki tüm işgal üsleri yasallaştırılırken bir de ortak operasyon merkezi kuruluyor. Bu anlaşma ile elinin güçlendiğini gören Türkiye, suikast saldırılarında yeni bir aşamaya geçişini Gülistan ve Hêro arkadaşlarımızı katlederek ilan etti.
Türk devletini pervasızlaştıran etken elbet sadece iki ülke arasında imzalanan mutabakat zaptı değil. KDP’nin işgalci güçlere verdiği sonsuz destek de önemli bir etkendir. Bugün eğer Güney Kurdistan’da 80’e yakın Türk askeri üssü varsa, bunun en önemli nedeni iddia edildiği gibi PKK’nin bölgedeki varlığı değil. KDP, kendi hakimiyetini işgalcilerden güç alarak kuvvetlendirmek istiyor. Bu artık çok belli. Bu nedenle de işgal askerlerinin önüne geçerek onların araç, gereç, asker ve silahlarının güvenli bir şekilde taşınmasına yardım etmekten çekinmiyor. Bu durum onlarca kez görüntülendi. Türk devleti üslerinin olduğu alanların çevresine “Burası Türkiye sınırlarıdır. Girmek yasaktır” bile yazdı. KDP’den tek bir olumsuz tepki gelmedi. KDP ile Türk devletinin ilişkileri geliştikçe Türk devleti gibi KDP’nin de pervasızlığı arttı. Öyle ki Gülistan ve Hêro arkadaşımızın katledilmesinin, Rêbîn Bekîr’in ağır yaralanmasının ardından KDP’ye bağlı bir askeri istihbarat kurumu bu arkadaşlarımızı PKK’nin üst düzey yöneticileri ve silahlı militanları olarak ilan edebildi. KDP’li kurumun kendisinin çalıp kendisinin oynadığı iddiaya ise KDP’li basın anında teşne oldu ve bu durumu manşetlere taşıyabildi.
KDP basınındaki açıklama ve yorumları, AKP basınında görmedik. Onlar meseleyi görmezden gelerek üstünü örtme niyetlerini aşikâr ettiler. Ancak işlenen suçun üzerini örtmek için de bir kurumun açıklamasına, basının ise bunu haberleştirmesine ihtiyaçları vardı. Bunu da açık demek gerekirse KDP’yi maşa gibi kullanarak yaptılar. KDP’li Kurdistan Anti Terör Birliği açıklama yaptı, KDP’li Kurdistan 24 kanalı da bunu haberleştirip servise sundu. Türkiye bir göz isterken birden iki göz sahibi oldu. KDP ise bir kez daha kendi ayağına sıkarak işgalcilerin hizmetinde olmaktan mutlu olduğunu gösterdi.
Biliyorum, çokları yine KDP’ye dönük eleştiriler nedeniyle yazıp çizecekler. Ama daha onlar yazmadan sormak isterim: Kürtler katledilirken katledenleri, işgal güçlerini aklayan adımlar atmak neyin nesidir? PKK’nin Güney Kurdistan’daki varlığı Kürt düşmanlarıyla, sömürgecilerle, işgalcilerle stratejik işbirliğine girmenin gerekçesi olabilir mi? PKK ile sorunları var diye KDP’lilerin Türk askerlerinin araçlarına eskortluk yapmasını ve onlara onlarca askeri üs oluşturmasını, yol inşa etmesini kim nasıl izah edebilir?
Peki bunları yazmayalım mı? Yok! Yazacağız. Yazmak zorundayız. Kürt’e düşman olanın minneti yoktur. Kürt’ü, gücü yetiyorsa istediği yerde istediği biçimde katletsin. Ancak bir Kürt düşmanına eskortluk yapıyorsa, yol gösteriyorsa kimse kusura bakmasın, eleştireceğiz, o Kürt korucudur, işbirlikçidir, celladına aşık biridir, diyeceğiz, yazacağız.