Erdoğan diktatörlüğü ve Rojava seçimleri

Fehim IŞIK yazdı —

  • Kürtlerin silahı bir meşru savunma aracı olarak kullanmaları doğal ve zorunludur. Bunu tartışmıyoruz. Ancak direnişi her alana yayma gibi bir zorunluluk vardır. Diplomatik alandan tutun kültür ve sanat alanına kadar yaşamın her alanında verilen direniş gerekli ve bir o kadar da kutludur. Özellikle uluslararası demokratik zeminde yürütülecek direniş çok önemlidir.
  • Kobanî sürecinde DAİŞ Erdoğan zihniyetinin vekiliydi. Şimdi Erdoğan zihniyetinin kendisi sahadadır. DAİŞ nasıl yenildi ise Erdoğan da öyle yenilmelidir. İnanıyorum ki Kürtler ve dostları başta olmak üzere uluslararası alandaki demokratik güçler, nasibini insanlıktan alanlar sorumlu davranıp birlikte hareket ederlerse Erdoğan’ın sonu da DAİŞ’ten farklı olmayacaktır.

Rojava Demokratik Halk Meclisi 97. oturumunda 29 maddeden oluşan yerel seçim yasasını kabul etti. Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından Rojava Özerk Yönetimi Yüksek Seçim Komiserliği 11 Haziran günü yerel seçimlerin yapılmasını karar altına aldı. Seçim çalışmaları başladı. Seçime katılacak parti ve ittifaklar ile bağımsız adayların listesi duyuruldu.

Rojava seçimlerine 2 ittifak, 3 parti ve onlarca bağımsız aday katılıyor. Seçimlerin favorisi olarak görünen Halkların ve Kadınların Özgürlük İttifakı’nda 22 parti ve örgüt yer alıyor. Bu parti ve örgütlerin arasında PYD, Kongra Star ve Suriye Gelecek Partisi de var. Bir diğer ittifak ise Birlikte İyi Hizmet İttifakı’dır. Bu ittifakta da 5 parti yer alıyor. Her iki ittifakın yanı sıra çok sayıda aday da seçimlere bağımsız olarak katılıyor. Seçmenler 11 Haziran günü toplam 2 bin 113 sandıkta oy kullanacak.

Buraya kadar yazdıklarımız teknik bilgiler. Ancak her şey bu teknik bilgilerde göründüğü gibi değil. Keşke sadece bu teknik bilgilerle yetinerek yazabilseydik. Ancak gerçekler acı. En büyük acı da işgalci Türk devletinin saldırı tehditleri.

Yerel seçimlerin yapılacağının açıklanmasının ardından Türk devleti var olan saldırılarını artırdı. Partiler, örgütler ve adaylar çalışmalarını yürütemesin diye SİHA’lar seçim meydanlarının üzerinde dolaştırıldı. Seçim çalışmaları engellenmek istendi hatta birçok kez de engellendi. Bu sürede partilerin araçlarına ve konvoylarına SİHA’larla saldırılar da gerçekleşti, yaşamlarını yitirenler oldu. Kısaca seçimler yapılmasın, adaylar propaganda çalışması yürütemesin diye ellerinden ne geldiyse yaptılar. Bu tehditler nedeniyle ertelenen çalışmalar da oldu. Suriye Devrimci Gençlik Örgütü 4. Olağan Kongresi’ni 1 Haziran günü yapacağını duyurmuştu. Bu tehditler nedeniyle söz konusu kongre belirsiz bir tarihe ertelendi.

Bu saldırılar yetmemiş olacak ki bu kez devreye doğrudan Erdoğan girdi ve Rojava’yı bir kez daha tehdit etti. 30 Mayıs günü gerçekleştirilen bir askeri tatbikata katılarak konuşan Erdoğan sadece Kürt halkına değil, Rojava’nın tüm bileşenlerine dil uzattı. Yerel seçimleri bir tehlike olarak değerlendirdi. Rojava’daki de-facto statüyü bir kez daha ‘teröristan’ olarak adlandırdı. En önemlisi ise Rojava’daki yerel seçimlerin Türkiye aleyhine yaşama geçirilmiş bir durum olduğunu ileri sürdü.

Söz konusu konuşmanın içeriği özü itibariyle tamamen boş iddialardan oluşuyor. Tüm dünya biliyor ki bölge için en ciddi tehlike bizzat Erdoğan zihniyetinin kendisidir. Erdoğan tutumuyla sadece PKK veya Rojava karşıtlığını itiraf etmiyor. O tutumuyla başta Kürtler olmak üzere tüm bölge halklarına düşmanlık üretiyor. Erdoğan 21. yüzyılda Osmanlı zihniyetinin yeni bir versiyonunu yaşama geçirme, Hilafet’i yeniden canlandırma niyetinde ve bunun önündeki engelleri tek tek ortadan kaldırmak istiyor. İşgal saldırılarının artmasının, Kürt halkına karşı soykırım siyasetinin güçlendirilmesinin bir nedeni de budur.

Öncesinde tutumu bu kadar açık değildi. Saldırılarını vekiller üzerinden yürütüyordu. DAİŞ en önemli vekillerinden biriydi. Ona verdiği destek açık ve bu destek Türk devletinin mahkeme kayıtlarında bile görülebiliyor. DAİŞ Kobanî’de çöktü. Kürt halkının direniş duvarına tosladı. Bunun ardından Türk devleti bizzat devreye girdi. ABD ve Rusya’nın yol vermesiyle Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê kentlerini işgal etti. Amacı tüm Rojava’yı işgal etmekti. Ancak efendilerinin izin verdiği sınırlarla yetinmek zorunda kaldı. Şu anda da efendileri izin verse pekâlâ kaldığı yerden devam edeceklerdir. Şimdilik aldığı izin lokal saldırılar boyutundadır ve bunu da alabildiğine barbar bir biçimde gerçekleştiriyor. Yani o kendi gücüyle değil efendilerinin gücüyle Rojava bileşenlerine, Kürt halkına saldırıyor.

Efendilerinin kim olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Bu efendiler bazen Rusya, bazen ABD olabiliyor. Ancak kabul etmek gerekir ki Erdoğan bu iki güç arasındaki çatışmadan alabildiğine fırsat yaratan biridir ve bu fırsatları iyi değerlendiriyor. Acı gerçek bir anlamda da budur. İşin doğrusu Türkiye için Kürtlerin statü sahibi olması tehlike değil. Hatta böyle bir statü iyi değerlendirildiğinde bölge halkının yararına olduğu gibi Türkiye halklarının da yararına olacaktır. Asıl tehlike Erdoğan zihniyeti ve bu zihniyeti besleyen hegemonik güçlerin çıkarcı zihniyetidir.

Ne yazık ki bu acı duruma karşı tek seçenek var: Direnmek. Kuşku yok direnmekten kasıt sadece silahlı direniş değil. Elbet Kürtlerin silahı bir meşru savunma aracı olarak kullanmaları doğal ve zorunludur. Bunu tartışmıyoruz. Ancak direnişi her alana yayma gibi bir zorunluluk vardır. Diplomatik alandan tutun kültür ve sanat alanına kadar yaşamın her alanında verilen direniş gerekli ve bir o kadar da kutludur. Özellikle uluslararası demokratik zeminde yürütülecek direniş çok önemlidir. Bunun güçlü bir biçimde yürütülmesi gerekir. Bu farklı gibi görünen alanlardaki direnişler birbirini tamamlamalıdır. İnanıyorum ki bu durum sonucun halklar ve inançlar lehine değişmesini de beraberinde getirecektir. Bu değişim, Erdoğan zihniyetinin efendilerini de etkileyecektir. Onlar Erdoğan’a o kadar müsamahakâr davranamayacak, önünü açamayacaklardır. Böyle bir mücadelenin hangi sonuçları beraberinde getireceğini Kobanê direnişi döneminde hep birlikte gördük.

Açık demek gerekirse şimdiki durum Kobanî direnişi döneminden iyi değil. Kobanî sürecinde DAİŞ Erdoğan zihniyetinin vekiliydi. Şimdi Erdoğan zihniyetinin kendisi sahadadır. DAİŞ nasıl yenildi ise Erdoğan da öyle yenilmelidir. İnanıyorum ki Kürtler ve dostları başta olmak üzere uluslararası alandaki demokratik güçler, nasibini insanlıktan alanlar sorumlu davranıp birlikte hareket ederlerse Erdoğan’ın sonu da DAİŞ’ten farklı olmayacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.