Erken seçim hakkında son yazı

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Seçmen çoğunluğunun AKP-MHP iktidarından niçin kurtulmak istediğini anlatmaya gerek yok. Anlatılması gereken CHP’nin kendisini birinci parti yapan seçmen çoğunluğunun erken seçim demesine rağmen bu partinin niçin erken seçim istemediğidir.

CHP yönetimi, parti tabanının ve seçmenlerin baskısıyla Özgür Özel’in ağzından “erken seçim”i kaçırdı. Bilindiği gibi Özel defalarca “biz seçmenden yerel seçim için oy istedik, bize AKP seçmenleri de oy verdi, şimdi erken seçim dersek bu seçmenlere saygısızlık ederiz” gibisinden açıklamalar yaptı. Baskı buna rağmen artınca “eğer seçmen erken seçim isterse, en önce ben erken seçim derim” diye lafı biraz çevirdi. Bu defa baskı iyice büyüyünce, “bir buçuk yıl sonra erken seçim olacak” diyerek, tabanın gazını aldı.

Bu garip “gelişme” neyi gösterdi?

CHP yönetiminin erken seçim istemediğini, buna karşılık krizin ağır yükünün altında öfkesi tavan yapan seçmen çoğunluğunun erken seçim istediğini gösterdi.

Seçmen çoğunluğunun AKP-MHP iktidarından niçin kurtulmak istediğini anlatmaya gerek yok. Anlatılması gereken CHP’nin kendisini birinci parti yapan seçmen çoğunluğunun erken seçim demesine rağmen bu partinin niçin erken seçim istemediğidir.

Bunu anlatabilmek için, diyelim ki altı ay sonra yapılacak olan erken seçimde ne olacağını kestirmek iyi olur.

Altı ay sonra yapılacak erken seçimde Erdoğan kaybedecek, AKP-MHP muhalefete düşecektir. Başta CHP ve muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı, artık bu aday İmamoğlu mu olur, Yavaş mı ya da Özel mi olur her kim olacaksa, kazanır, CHP DEM Parti’yle birlikte meclis sandalyelerinin çoğunluğunu alır. Son yapılan bir ankette CHP’nin oyu yüzde 36 ve DEM Parti’nin oyu yüzde 12’yi buluyor. Buna karşılık AKP yüzde 35’de, MHP yüzde 5’te, yani baraj altında kalıyor. Sayılara takılmayın, ama oy dağılım eğilimi aşağı yukarı bu yönde.

CHP böyle bir “seçim zaferinden” korkuyor. Üç nedenle:

Erdoğan-Bahçeli ikilisi yenilginin ardından, ilk aşamada CHP’yi kesinlikle DEM Parti’yle başbaşa bırakacaktır. CHP DEM Parti’yle ortak hükümet kurmayı göze alabilecek midir? Bir ayak topçusunun faşist kurt selamıyla, Türk halkı neredeyse MHP’nin etrafında kenetlendiği bir ülkede yaşıyoruz. Korkusunun birinci nedeni bu.

Ama daha önemlisi var: CHP iktidarı aldığı gün, eşi görülmemiş ekonomik krizin yarattığı enkazı devralacaktır. Bu enkazı kaldırmanın sadece iki yolu var, ya sermayeden yana bir program izleyeceksin ya da emekten yana.  

Tek başına, hele ki DEM Parti’yle birlikte emekten yana bir programla krizi aşmanın ne demek olduğunu benden daha iyi, sermaye ile içli dışlı CHP yönetimi bilir. Ecevit’i vaktiyle, 1970’lerde, üstelik Kıbrıs fatihi Karaoğlan olduğu sırada alaşağı eden TÜSİAD’ın kampanyası hala hafızalarındadır. Bir de buna DEM Parti’yle ortak ya da ittifak halinde olmanın “dayanılmaz ağırlığını” ekleyin. Korku dağları sarar. İktidara geçtiğinde CHP kesinlikle emekten yana krizi aşmaya bile cesaret edemez. AKP-MHP’nin IMF’siz IMF programını aynıyla uygulamak zorunda kalır. Tıpkı Ecevit’in IMF komiseri Derviş’le yaptığı ve sonunda kendisinin ve partisinin tarihe karıştığı gibi.

Emekten yana bir program yine de kısmi reformlarla bir ölçüde hayata geçirilebilir. “vergide adalet”, “işçi patron el ele, krize karşı milli cephede” filan diyerek bir şeyler yapılabilir. Ama bunu yapmanın önünde çok büyük bir engel var: Savaş. Silahlanma harcamaları. Emekten yana sosyalist ya da hem patrondan hem de emekten yana reformist bir politika izlemenin olmazsa olmaz şartı barıştır; silaha harcanan parayı SİHA’cı damada değil, halka, asgari ücretliye, emekliye, eve hapsedilmiş kadına vermektir. “Orduyla karşı karşıya gelmek mi?” CHP yönetimi için bu soru ölümcüldür.

Ama korkunun önemlinin de önemlisi  asıl nedeni burada. CHP iktidarı aldığı gün, kendisini Üçüncü Dünya Savaşı’nın, belki de hepten tırmandığı ortamda, Türkiye’nin özellikle Başûr Kurdistanı’nda İran’la karşı karşıya geldiği bir cehennemin içinde bulacaktır. Okurlar ezbere biliyor; bu cehennemden Türkiye’yi İmralı esaretindeki Öcalan çıkarabilir; özgürlüğüne kavuşan Öcalan, dört parçadaki elli milyonluk Kürt halkının bölünmüşlüğüne son verir ve onun yüzbinlerceyi bulan silahlı savunma güçlerini birleştirir, bu güce dayanarak Türkiye’yle, İran’la, Irak’la ve Suriye’yle barış masasına oturmasına ne Rusya ne de Amerika engel olabilir. CHP iktidara geldiğinde ya Öcalan’la birlikte barışa yürümek ya da NATO’yla birlikte büsbütün gırtlağına kadar savaşa bulaşmak ikilemiyle karşı karşıya gelecek. Belli ki CHP Öcalan’la birlikte barış yoluna koyulmayı aklından bile geçiremez, ama aynı zamanda tek başına NATO’yla birlikte savaş yoluna koyulmaya da cesaret edemez.

İşte CHP yönetimi seçmen çoğunluğunun erken seçim talebine bu sayılan nedenlerle karşıdır. Erken seçim sözleri kendi seçmenini oyalama amaçlıdır. Erken seçimle iktidara geçmekten korkmaktadır.

CHP bu tutumuyla, yani erken seçimle devirecekken “yumuşama-normalleşme” politikasıyla AKP-MHP iktidarının emek düşmanı programına ve barış düşmanı planlarına asgari olarak zımni-dolaylı bir destek vermektedir. Deniz Baykal’ın “ebedi muhalifliğini” devam ettirmekte, AKP-MHP’nin izlediği çizgiyle, kendiliğinden tasfiyesini beklemektedir. Bu beklemenin sonucu halkın açlıktan kırılması, ülkenin savaş maceralarında felakete uğrayacak olması, CHP’yi şimdi kaçtığı iktidara, çok daha korkunç şartlarda, tıpkı Sevr sonrası Kemalistler gibi mecbur kılacaktır.

Ama CHP aslında o zamana kadar da bekleyemeyecektir. Yumuşama-rasyonalleşme denilen süreç ne Özgür Özel’in ne de Erdoğan’ın kafasından çıkmadı. Onlara “hiç biriniz bu krizden ve savaştan tek başınıza sağ salim çıkamazsınız” diyen “milli güç ile dış gücün” kafasından çıktı. Devletin “devlet aklına sahip” kesimi ve NATO, CHPyi adım adım korktuğu iktidara, DEM Parti’yle değil de MHP’li ya da MHP’siz AKP’yle birlikte ortak olmaya zorlayacaktır. İşte o zaman CHP’nin korktuğu başına gelecek, erken seçimle iktidarı almadığına bin pişman olacaktır. Emekçiyi aç, halkları kan revan içinde bırakacak ve sonunda AKP’yle birlikte tarihe karışacaktır. Başka şartlarda bu sona “inşallah” derdim ama, şartlar böyle bir duaya uygun değil.

Çünkü kriz çok derin ve Üçüncü Dünya Savaşı insanlığı ya barbarlık ya barış sapağına getirdi.

Soru şu: Onlar CHP’yi böyle bir bataklığa zorlarken, biz ne yapacağız? CHP tabanının erken seçim talebini destekleyerek, bu tabanın CHP yönetimini erken seçime zorlaması için yerellerde elden geleni mi yapacağız yoksa biz de bekleyecek miyiz?

Tercih meselesi. Bekleyebiliriz. Ama unutmayalım ki, insanlar aç karnına ve şu anda herkes için tek çare olan aç ve barışa susamış halkların önderi Öcalan tecrit altında bizi beklemeyecektir. Halksız ve Öcalansız kalabiliriz.

Benden söylemesi.

Bu yazı erken seçim hakkında son yazımdır. Daha fazla okurlarımı yormam ayıp olacak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.