Güncel

“Süreç”, TÜSİAD, CHP

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • TÜSİAD’ın da, CHP’nin de karşı karşıya oldukları bu tehlikeli gidişi durduracak bir yol haritası yok. Şikayet ediyorlar, ama yerlerinden kıpırdayamıyorlar.

Uzun zamandır “bizim gündemimizle”, “onların gündemleri” arasında var olan uçurumun yarattığı ciddi sorundan söz ediyorum. Sorun şu:

Türkiye’de yaşayan Kürt halkı ve demokrat insanlar, bizim gündemimizin ne olduğundan Özgür Medya sayesinde haberdarlar. Şu sıralar nicesi zindanda, bir çoğu toprağa düşen medya çalışanlarımız demokratik kamuoyunu kahramanca bilgilendiriyorlar.

Türk halkı ise, ezici çoğunluğu ile bizim medyamızı değil, AKP ve CHP medyasını izliyor. Bu çoğunluk bizim medyamızda öne çıkardığımız gündemden habersiz.

Demokratik kamuoyu ise, hem bizim medyamızı izliyor, hem de ister istemez AKP-CHP medyasını da. Politik bakımdan bilinçli insanlar bu birbiriyle ilgisiz gibi görünen medya gündemleri arasındaki bağı görseler bile, büyük çoğunluk, benim tahminime göre, AKP-CHP medyasının boca ettiği gündemin etkisinde kalıyor.

Bunun sonucu özgür medya, bu gündemle meşgul edilen Türk halkına, hatta demokrat insanların çoğunluğuna ulaşmakta ciddi zorluklar yaşıyor. Devletin baskısı ve iki medya arasındaki eşitsiz güç dengesi bu zorluğu daha da büyütüyor.

Bu zorluğu aşmak kolay değil. Ancak yine de yapılacak işler var. En önemlisi Türk medyasının uydurma gündemleriyle (magazinel sansasyon haberleri, uydurma “teröre karşı zafer” iddiaları v.s.) tüm halkı ilgilendiren gelişmelere dönük gündemini birbirinden ayırmak. Ve bu düzen içi medyada yer alan tüm halkı ilgilendiren gelişmelerle, bizim gündemimizin arasındaki bağı göstermek. Bu yöntemle dikkatleri tek yanlı gündemle meşgul geniş kitlelerin dikkatlerini bizim gündemimize çekmek mümkün olabilir.

Biz büyük bir heyecanla Başkan Apo’nun “demokratik dönüşüm” temelinde yapacağı çağrıyı, elbette mücadeleye ara vermeksizin bekliyoruz. O nedenle gündemimiz, haklı olarak “süreçle” ilgili gelişmeler.

Ancak bu arada Türkiye’de çok önemli gelişmeler oluyor. Hepsini saymama gerek yok. İkisini vurgulayacağım: Birincisi, TÜSİAD Başkanı’nın ve TÜSİAD YİK Başkanı’nın kollarına polislerin girdiği görüntüler ve her ikisi hakkında “yurtdışına çıkış” yasağı. İkincisi, CHP’nin son kurultayını “iptal” etme ve böylece Özgür Özel yönetimini düşürme yönünde başlayan soruşturma. Her iki gelişme Cumhurbaşkanı’na bağlı Devlet Denetleme Kurulu’na, son değişiklikle verilen “İstiklal Mahkemeleri"ne bile taş çıkartacak yetkilerin ışığında ele alındığında, pratikte pek mümkün olmasa bile, teorik açıdan Koç Holding’e ve CHP’ye kayyım atamaya doğru bir gidişe işaret ediyor. Şu anda Türk muhalefeti işte bu tehlikeyle karşı karşıya ve buradan çıkış yolunu bulamıyor. Türk dış ticaretinin yüzde seksenini kontrol eden tekellerin örgütü TÜSİAD kendi başkanlarına bile sahip çıkamıyor ve CHP tam “erken seçim” kampanyası açmaya kalktığı bir sırada “İmamoğlu ve Yavaş yandaşları” arasında bölünmeyle uğraşıyor.

Erdoğan’ın son grup toplantısında yaptığı konuşmanın tümü TÜSİAD’ı “fitnecilikle”, CHP’yi “delegelere rüşvetle” suçlamaya ayrıldı. Bu basit bir kavga değildir. Türk kapitalizmi Ortadoğu’da pazarlarını kaybetti ve Batı ile ilişkili sermayeye karşı, Erdoğan’ın yarattığı mafyatik tekelci sermaye iç pazarda saldırıya geçti. MÜSİAD TÜSİAD’a karşı. Ermeni ve Rum sermayesine çökerek ilk sermaye birikimini yapan Türk kapitalizminde, ikinci büyük yeniden paylaşım devlet sektörünün yağmalanması ve Cemaat yanlısı sermayeye çökmekle devam etti ve şimdi sırada Koç, Sabancı, Eczacıbaşı vs. var. Bilindiği gibi Koç Holding’in silah endüstrisine girmesi damat Bayraktar lehine engellenmişti. CHP ile ilgili gelişme ise, Erdoğan’ın ilk genel seçimde iktidardan kesinlikle düşecek olmasıyla ilgili. Söz sonusu olan fiili olarak “muhalefetsiz faşizme” doğru gidiştir. CHP ya bölünüp zararsız hale getirilecek ya da muhalif olmaktan çıkarılacak.

Bu durumda yukarıda ifade ettiğim gibi TÜSİAD’ın da, CHP’nin de karşı karşıya oldukları bu tehlikeli gidişi durduracak bir yol haritası yok. Şikayet ediyorlar, ama yerlerinden kıpırdayamıyorlar.

İşte bu ortamda Başkan Öcalan’ın “demokratik dönüşüm” sloganıyla ifade edilen, yalnız Kürt halkını ve ekonomik kriz altında ezilen Türk emekçi halkını değil, TÜSİAD’ı ve CHP’yi de bu tehlikeli durumdan çıkaracak olan yol haritasını tüm Türkiye kamuoyuna anlatma, benimsetme ve milyonların desteğini kazanma imkanı genişlemiştir. Bu imkanı gerçeğe dönüştürmek, burada örneğini verdiğim iki konu gibi konularda, Türk halkının gündemi ile Kürt halkının gündemi arasında sağlam argümanlarla ve olgularla inandırıcı bağ kurmayı gerektiriyor.

Başkan Öcalan’ın “demokratik dönüşüm” açılımı gerçekleştiğinde, mafyatik sermayenin ve sınai-askeri kompleks oligarşisinin, Erdoğan’ın sözleriyle “devlet desteğinden” uzaklaştırılan, ancak Türkiye ekonomisinin motor gücü olan Batı ile bütünleşmiş TÜSİAD sermayesine çökmesi de, AKP’nin “muhalefetsiz faşizme” fiilen yürümesi de imkansız olacak.

Eğer bu argüman başarılı bir şekilde somut olgularla kanıtlanırsa, Başkan Öcalan’ın inisiyatifinde gelişen sürece Türk ulusunun, küçük bir oligarşik azınlık dışında desteği sağlanabilir.

Bu da “bin yıllık Türk ve Kürt kardeşliği"ni yeniden kurmayı sağlayabilir. Bu kardeşleşmeden “demokratik uluslaşma sürecine” yürümenin şartları ortaya çıkabilir.

Böyle bir yaklaşıma karşı şu sorulabilir: Kapitalist moderniteye, yani sömürüye karşı sınıf mücadelesi ne olacak?

Şu olacak: Hem Kürt halkının özgürlüğü için hem de işçi sınıfı ve emekçi halkın kurtuluşu için TÜSİAD-MÜSİAD tekellerine karşı sınıf mücadelesi, AKP'nin dinci-faşizm ve CHP'nin milliyetçi-devletçi çizgisine karşı ideolojik ve politik mücadele bu “demokratik dönüşüm” koşullarında silahsız, barışçı, legal yollardan gelişme imkanı bulacak.

Yani, “ya Apocu demokratik dönüşüm ya da barbarlık.”

Türkiye’nin geldiği ikilem işte budur.

paylaş

   

Güncel

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.