Ezberleri bozma zamanıdır
İlham BAKIR yazdı —
- Değişim ve dönüşümün önünü tıkayan, kendini yenilemeyen, sorulara ve sorunlara ezberci cevaplar getiren, eski tarzda ısrar eden, çözüm ve sonuç üretmeyen bitmez tükenmez toplantılar pratiğinden kendini kurtaramayanların bırakalım öncülük yapması, iki adım yol yürümek bile mümkün değildir.
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın silahların susturulması, demokratik ve barışçıl çözümün önünün açılmasına dair çağrısı hem Kürtler arasında, hem başta Türkiye olmak üzere Kürdistan’ı işgal altında tutan sömürgeci ülkeler ve bunların kamuoyu nezdinde çok büyük oranda Kürtlerin ne kazandığı, ne verdiği, karşılığında ne aldığı ekseninde tartışıladurmaktadır. Elbette Kürt Özgürlük Hareketi periferisindeki Kürtler arasında bu çağrı daha paradigmal ve felsefi düzeyde tartışılmaktadır. Ne kazanıldığından, bunun karşılığında hangi tavizlerin verildiğinden ziyade daha büyük fotoğrafı gören bir yerden bir tartışma yürümektedir. Fakat yine de Önder Öcalan’ın paradigmasını tarihsel gelişimi üzerinden bütünlüklü bir yerden anlayan, bir etnik ya da dini grubun ne kazandığı ne kaybettiği üzerinden değil bütün halklardan, inançlardan, gruplardan insanların beraberce nasıl kazanacağına dair bir önerme olduğu, hakkıyla tartışılmamaktadır. Bu çağrının, bütün bölge için, bütün Ortadoğu için sadece kısa erimli kazanımları değil, uzun vadeli sistemsel bir kuruluş ve kazanımı önerdiği hakkıyla anlaşılamamakta, hakkıyla analiz edilmemektedir.
Ulus- devletçi, federalist, idari özerklikçi yahut kültüralist çözümlerin Ortadoğu gerçekliğinde yaşanan hiçbir soruna cevap olamadığı, olamayacağına dair tespiti Kürtlerin statü kazanmasından, Kürtlerin ulusal ve kültürel haklarından vazgeçildiği, hatta mücadeleden vazgeçildiği ve teslim olunduğu gibi uç boyutta değerlendirmelere zemin yapılmaktadır. Oysa şurası çok net ve açıktır ki mücadeleden bir vazgeçiş söz konusu dahi edilemez. Kürt Özgürlük Hareketi bu mücadelenin elli yıllık öncüsü, işçisi, emekçisi ve bedel ödeyenidir. Mücadeleden vazgeçildiğinden, teslim olunduğundan söz etmek en hafif tabiriyle hadsizliktir. Kürt Özgürlük Hareketi, her alandaki bütün mücadele dinamikleriyle dimdik ayaktadır ve amansız, muazzam bir mücadeleyi vermeye devam etmektedir. Bu hareketin geliştirdiği özgürlük tutkusunun, verdiği mücadelenin, ödediği bedelin yakın tanığı, ortağı ve sahibi olan Kürt halkının bundan zerre kadar kuşkusu yoktur. Bu savı ortaya koyanların, bu kuşkuyu veya iddiayı dile getirenlerin büyük çoğunluğunun en temel özelliği Kürt’ün özgürlüğü için uzaktan maval okumak dışında bir emeğin sahibi olmayışı ve en ufak bir bedel ödemişliğinin söz konusu olmamasıdır. Bu kesimlerin bütün sermayesi Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşıtlık ve düşmanlık üzerine kuruludur. Elbette herhangi bir örgütsel yapı içerisinde yahut bir entelektüel olarak Kürt halkının çıkarları için samimi olarak eleştirilerini, kaygılarını, korkularını dile getirenleri bunlardan ayrı değerlendirmek gerekir. Fakat bunlara da hakkaniyet ölçüsünden sapmamaları, emek ve bedel ölçüsünü kurmaları gerektiğini hatırlatmak gerekir.
Fakat asıl mesele, bu mücadelede her alanda öncülük görevini üstlenmiş olanların, Kürt aydın ve entelektüellerinin gerçekten Sayın Öcalan’ın çağrısının ne anlama geldiğini, bu çağrının, Sayın Öcalan’ın geliştirdiği özgürlük paradigmasında nereye oturduğu, hangi güncel ve tarihsel ihtiyaçlara denk geldiğinin kavranıp kavranamaması ve buna dair derinlikli bir tartışmanın yürütülüp yürütülmemesi meselesidir. Ne yazık ki bu anlamda öncü rolü üstlenmiş olanların, Kürt entelektüellerinin Sayın Öcalan’ın geliştirdiği paradigmayı kavrama ve bu çağrıyı bu bağlamda siyasi, ideolojik, felsefi ve reel politik düzleme oturtabilme sorunu vardır. Bu anlamda halkın yaşadığı korku ve kaygılara, bilinçli ya da iyi niyetle yaratılan karmaşaya, bulanıklığa güçlü cevap olunamamakta, cevap olmak adına söylenenlerin, çoğu zaman bu kaygı ve karmaşayı daha da büyüttüğü görülmektedir. Başta kadın, gençlik ve kültür sanat alanı örgütlenmeleri olmak üzere tüm kurumlarda, tüm alanlarda güçlü bir eğitim ve tartışma süreci geliştirilmeli, bu kritik tarihi sürece cevap olunacak bir yeterliliğe donanıma ulaşılmalıdır. Değişim ve dönüşümün önünü tıkayan, kendini yenilemeyen, sorulara ve sorunlara ezberci cevaplar getiren, eski tarzda ısrar eden, çalışma arkadaşını beğenmeyen, kendini emek süreçlerine katmayan, kısır tartışmalardan, çözüm ve sonuç üretmeyen bitmez tükenmez toplantılar pratiğinden kendini kurtaramayanların bırakalım öncülük yapması, bu tür yönetim yahut yoldaşlık anlayışıyla iki adım yol yürümek bile mümkün değildir. Eksik yoldaşlığın doğru öncülük geliştirmesi mümkün değildir. Önder Öcalan’ın yoldaşlığının doğru kavranması öncülük sorununun çözüm anahtarıdır.