Güvencesiz hayatlar, buruk gelecek
Kadın Haberleri —
-
Tekstil sektöründe çalışan kadınlar, düşük ücretlere ve güvencesiz çalışmaya mahkûm edilirken bir yandan da mobing, fiziki, cinsel ve psikolojik şiddetle baş etmeye çalışıyor.
ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL
Kaniwer İpek, Rozerin Polat ve Şükran Altunkaynak. Her biri devletin Kurdistan’da yürüttüğü soykırım politikaları sebebiyle yurtlarından göç etmek zorunda kalan kadınlar. Metropollerde ekonomilerini sağlamak ve yaşamlarını sürdürebilmek için tekstil sektöründe çalışmaya başlayan bu üç kadın, düşük ücretlere ve güvencesiz çalışmaya mahkûm edilirken bir yandan da mobing, fiziki, cinsel ve psikolojik şiddetle baş etmeye çalışıyor.
12 yaşından beri çalışıyor
İstanbul’un Şişli ilçesine bağlı Örnektepe Mahallesi’nde bulunan bir şapka atölyesinde Kaniwer İpek’le tanışıyoruz. Makine başında sorularımıza yanıt vermeyi kabul eden İpek’le kısa bir sohbetin ardından röportaja başlıyoruz.
Kaniwer İpek, henüz 35 yaşında. Aslen Mêrdînli olan İpek’in ailesi ekonomik nedenlerden önce Manisa’ya ardından İstanbul’a taşınır.
Aile bireylerinin tümü geçimlerini sağlamak için 8 yıl boyunca İstanbul’un Mahmutpaşa semtinde tekstil atölyelerinde çalışır. 2002’ye kadar bu şekilde yaşayan aile ardından küçük bir konfeksiyon atölyesi açar ve kendi işini yapmaya başlar. Atölyeyi açtıklarında İpek henüz 12 yaşında ve ilkokulu yeni bitirmiştir. Öğrenimine devem edemez ve ailesinin açtığı konfeksiyon atölyesinde ortacı olarak çalışmaya başlar.
Aynı sektörde tanıştığı eşiyle erken yaşta evlenen İpek, iki çocuk sahibi. Çocuklarının doğumundan sonra iş yükü artıyor ve ailesine destek olmak için başladığı tekstil işinden başka seçeceği kalmıyor.
Hayali doktor olmaktı
İşini severek yapmasına rağmen zorlandığını anlatan İpek, bir gününü şu sözlerle anlatıyor: “Günde 11 saat çalışıyorum. Sabah 8 buçukta iş başı yapıyorum, akşam saat 7 buçukta paydos ediyorum. İşlerin yoğunluğuna göre çalışma saatlerim 15-16 saati bulabiliyor. Eve gittiğimde çocuklar ve mutfakla ilgilenmem gerekiyor. Her gün olmasa da haftanın iki üç günü evi temizlemek zorundayım. Akşam olunca yemek faslı başlıyor. Bulaşıkların yıkanması, çocukları uyutmak derken yalnızca uyumaya zaman bulabiliyorum.”
Eğitimine devam edebilseydi doktor olmak istediğini anlatan İpek, “Neden doktor olmak isterdin?” sorumuza şu yanıtı veriyor: “İnsanlara yardım etmeyi seviyorum. Yaşamak ve ayakta durmak çok zor ama buna rağmen bir şeyler yapmak isterdim. Tabi bunların hepsi artık bir hayal. Hayatıma dair kendi tercihlerimi yapma şansım olmadı. Hayallerimi gerçekleştiremedim ama çocuklarımın daha iyi eğitim alabilmesi için çalışacağım. Ben yaşayamadım onlar yaşasın.”
Gözlerini sürgünde açıyor
Kaniwer İpek’le vedalaşıp Okmeydanı semtine doğru geçiyoruz. Okmeydanı, oldukça kozmopolit bir yapıya sahip. Kürtler, Aleviler, Türkler ve pek çok inanç ve halktan insanın iç içe yaşadığı bir semt olan Okmeydanı, aynı zamanda İstanbul’un emekçi semtlerinin başında geliyor. Okmeydanı girişinde beş katlı bir binanın birinci katında bulunan, kadın elbiseleri yapan bir atölyeye giriyoruz. Rozerin Polat’la da burada tanışıyoruz. 20 yaşında olan Polat, konfeksiyon atölyelerinde makineci olarak çalışıyor. Batmanlı bir ailenin ortanca çocuklarından olan Polat, ailesinin, devlet baskısı sonucu yerleştiği Hatay’ın İskenderun ilçesinde dünyaya geliyor. 2006 yılında ise henüz 3 yaşındayken İstanbul’a taşınıyorlar. Lise birinci sınıfta okulu bırakıp, aile ekonomisine katkı sunmak için 15 yaşında çalışma hayatına atılmak zorunda kalıyor.
Irkçılık okulu bırakmasına sebep oldu
Okulu bırakma nedenlerinden birinin de devletin Kürt halkına bakışı olduğunu söyleyen Polat, okulda sürekli Türk kimliği üzerinden eğitim verilmesi ve hem öğretmenler hem de okul idaresi tarafından ırkçılığa maruz kalmasının ardından “Beni dışlayan bir sistemin içinde ben de duramam” diyerek okul hayatını noktalıyor.
Şimdilerde eğitimini açık öğretimde sürdüren Polat’ın bu çabasının kaynağı ise avukat olma isteği. “Ablam 19 yaşındayken haksız bir şekilde gözaltına alındı ve örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklandı. Ömrünün 3 yılını hapishanede geçirdikten sonra tahliye edilse de hakkında 23 yıl ceza istenen dava hala sürüyor. Ablam gibi haksızlığa uğrayan herkesin savunmasını yapmak istiyorum.”
İşten fırsat buldukça sosyal aktiviteler içinde olmaya çalışan Polat hafta sonları erbane kursuna gidiyor ve “Erbane kadınların sessiz çığlığını yansıttığı için öğrenmeye çalışıyorum” diyor.
Ekonomik ambargo
Günde 12 saat çalışan Polat, sabahtan akşama kadar ayakta durmak, uzun çalışma saatleri ve ücretlerin düşük olması gibi bir sürü sorun yaşadığını anlatıyor.
Tekstil iş kolunda çalışan kadınların çoğunun ekonomik şiddete maruz kaldığını ifade eden Polat şöyle devam ediyor: “Bu sektörde her iki kadından biri mutlaka fiziksel, psikolojik ya da ekonomik şiddete maruz kalıyor. Kadınlar, iş yerinde yaşadıkları bir yana aile tarafından da ekonomik ambargoya maruz kalıyor. Çalıştıklarında bu ambargo son bulmuyor ama bir nebze de olsa azalıyor. Çoğu kadının sosyal hayatı yok mesela. Uzun çalışma saatlerinden kaynaklı evde dinlenecek zaman bile bulamıyorlar. Çoğu zaman eve gider gitmez baygın düşüyorum ve sadece uyuyabiliyorum.”
Ailenin yükü onun omuzlarında
Rozerin Polat’la aynı konfeksiyon atölyesinde çalışan 22 yaşındaki Şükran Altunkaynak, ailenin tüm yükünü omuzlarına yüklenmiş. Aslen Mêrdîn Dargeçitli olan Altunkaynak’ın ailesi de benzer sebeplerle İstanbul’a göç etmek zorunda kalanlardan.
İstanbul’da dünyaya gelen Altunkaynak, 12 yaşında okulu bırakmak zorunda kalır. Daha okurken çalışmaya başladı ve 10 yıldır kesintisiz bir şekilde konfeksiyon atölyelerinde işçilik yapıyor. Babası siyasi nedenlerden dolayı 5 yıl önce Almanya’ya iltica etmek zorunda kalıyor. Annesi ve 3 kardeşiyle birlikte yaşayan Altunkaynak evin tek çalışanı.
İsyanı bir yere varamıyor
Evin geçinimini tek başına üstelenmek zorunda kalan Altunkaynak, “Başka bir alternatifim olmadığı için tekstilde çalışmak zorunda kaldım. Eğitimime devam edebilseydim kadın haklarını savunmak ve Kürt halkının yaşadığı baskılarla mücadele etmek için avukat olmak isterdim. Okulu bıraktığım için bir yanım pişman ama aileme bakmak zorundayım. Birinin fedakârlık yapması gerekiyordu, o da ben oldum. Omuzlarımda bu kadar ağır yük varken bazen isyan ettiğim zamanlar oluyor. Bu isyanım da pek bir yere varamadan sonlanıyor” diyor.
“Atölyede çalışırken hiç hayal kuruyor musun” sorumuzu ilk önce yanıtlamak istemeyen Altunkaynak bir süre düşündükten sonra şu yanıtı veriyor: “Eskiden çok fazla hayal kurardım ama bu iş insanın hayal kurmasına bile izin vermiyor. Artık hayal kurmuyorum.”