Kılıçdaroğlu niye protokol imzalar?

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Kılıçdaroğlu’nun protokol imzaladığı güç, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne mafyatik yöntemlerle çöken, adına "derin devlet" denilen Balkan ve Kafkas devşirmelerinin Masonik yapılanmasıdır.

Türkiye’de mafyatik işgal nedeniyle ortaya saçılan lağımdan gündem o kadar kirlenmekteki kim nereye nasıl yetişecek anlaşılamıyor. Son birkaç gündür Kılıçdaroğlu’nun Ümit Özdağ ile yaptığı protokol konuşulmaktadır.

Görebildiğim kadarıyla Kürtlerin tepkisi “Kılıçdaroğlu’nun ihaneti” üzerinde kurulmakta. Bence bu konuda o kadar da acele etmemeliyiz. Özel Harp Dairesi’nin en önemli özelliği bu tür duyguları yönetmek ve yönlendirmek. Şu an bunun bir örneğini yaşıyoruz bence. O yüzden konuya başka bir perspektiften bakmakta fayda var.

Bir kere önce şu soruyu soralım kendimize: Kılıçdaroğlu oy oranı 0.1’i bile bulamayan bu parti ile neden böyle bir protokol imzalar? Ve bu protokol neden belli dönemlerde alenen sızdırılır? Bununla ne yapılmak istenir?

Bu soruların yanıtlarını protokolün içeriği üzerinden okuyabileceğimizi düşünüyorum. Protokol aslında şunu söylüyor kısaca:

1. Anayasa’nın Türklük tanımına,

2. İçişleri Bakanlığı ve diğer iki bakanlığa (ki bunlar muhtemelen Milli Savunma ve Milli Eğitim olacaktır),  

3. Ekonomi, Adalet ve Güvenlik bürokrasisine,

4. Bugüne kadara yapılan kadrolaşmalara dokunma.

Bakın parti falan belirtmiyor. Bir bütün olarak "dokunma" diyor ve işaret ettiği alanlara dikkat. Devletin ideolojik, askeri ve ekonomik alanları, yani tüm hayati organları, yani çetenin yıllardır işgal ettiği alanları.

Bunun anlamı, mevcut halin/statükonun, yani Türk- İslam Sentezci karakterinin korunması isteniyor. Kim istiyor? Özdağ mı? Hayır! Zafer Partisi hiçbir zaman iktidarda olmadığına göre, buralar kim tarafından kontrol edildiyse onlardır. Yani, bugüne kadar yapılan bütün bu devlet mimarisinin arkasındaki güç. Yani A, B, C partileri değil, bütün partilerin/hükümetlerin içine yerleştirilmiş mevcut Türkçü ve İslamcı ideolojik mimari ve onun arkasındaki Masonik yapılanma. İşte protokolü imzalayan ve imzalatan güç bu. Kıytırık tabela partisi ZP değil.

Bu ülkede oy oranı 0,1’lik olmayan ama devletin sahibi olarak görünen her dönem bu tip partiler o yüzden kurulur.   Mesela Büyük Birlik Partisi, Vatan Partisi gibi. Bunlar bizzat derin devletin kurdurduğu tetikçi oluşumlardır ve her dönem baş tetikçi parti olan MHP’nin yedeğinde dururlar.

Bu tür partilerin yöneticilerine dikkat edilirse, devletin esas sahipleri olduğu havasında, konuşmaları pervasız ve tehditkârdır. Parmak sallarlar sürekli. Medyada görünen ulusolcu generallerle aynı beden dilini kullanırlar. Sadece bu beden dilinden bile kimlerin bu Masonik yapılanmanın elemanı olduğu rahatlıkla çıkarılabilir.

Tabii sahiplenme bir ülke sevgisi değildir, çeteci mantıklarına ve çıkarlarına göre yönetme talebidir. Tabanları olmadığı için de mafyatik yöntemlerle, Özel Harp Dairesi’nin mühendisliğinde hal ederler bu işi. O yüzden bu güç, bir mafyatik oluşumdur ve mafyatik yöntemlerle devletin ana damarlarını kontrol ederek iktidarlarını sürdürürler. Bunun verdiği özgüvenle parmak sallayarak konuşur, sürekli olarak demokratik hareketleri, partileri ve kişileri tehdit olarak ilan eder, bu tehdit algısını yönetecek eylem ve söylemlerde bulunurlar. Ümit Özdağ’ın, Perinçek ve Desticioğlu’nun görevi işte bu. 

Ana akım medya denilen, sistemin ideolojik aparatlarının adeta kadrolu elemanları olarak yer almaları, toplumsal desteği sıfır olan bu etkisiz elemanları birer etkili propaganda aracına dönüştürme eylemidir. Bunlar üzerinden toplum kutuplaştırılır ve yoksul yığınlardan devşirdiklerini Ülkü Ocakları denilen paramiliter yapı devreye sokularak çatışmalar üretilir.

İşte Kılıçdaroğlu’nun protokol imzaladığı güç, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne mafyatik yöntemlerle çöken, adına "derin devlet" denilen Balkan ve Kafkas devşirmelerinin Masonik yapılanmasıdır. Bu olaylarda rol oynayanlara baktığınızda hiçbiri orijin olarak Türk bile değildir. Hepsi bu cenahtan gelmedir; Gürcü Erdoğan, Kafkas Ümit Özdağ, Arnavut Meral Akşener gibi. 

Kılıçdaroğlu’nun belgeyi imzalama konusuna gelince bence bu belge, bizzat tehdit olarak kullanılmak üzere tasarımlandı. CHP içinde mevcut çetenin uzantılarınca, CHP içindeki ayak oyunları ile imzalatıldığı bana daha yakın bir ihtimal olarak geliyor. Muhtemelen “Bir imza at, zaten bir hükmü olmaz, sesini kesmiş oluruz, milliyetçi oyları kaybetmeyiz” minvalinde bir ikna sürecine gidildi. Ya da Kılçdaroğlu başka bir şeyle tehdit edildi pek aşina olduğumuz üzere.

Ancak her şekilde, esas amaç, daha sonra bununla Kılıçdaroğlu’nu (ve gelecekteki olası Kürt ve Alevi adaylarını) tehdit etmek, o işlemezse itibarsızlaştırmak, Kürt, Alevi ve sol kesimlerin gözünden düşürmek, ileride, olası Kürt ve CHP tabanının yakınlaşmasını önlemek ve dolayısıyla kendilerine boyun eğdirmektir. Bu yüzden seçim öncesi bizzat MİT elemanı Özdağ tarafından sızdırıldı. Şimdi de yerel seçimlerin arifesinde tekrar sızdırıyorlar.

İşte bu protokol tam bu iş içindi. Bu, Türk ve Kürtlerin yakınlaşmasını önlemek üzerine kurulu bir plan. Esasında gelecekte bu yönteme başvuracakları tehdit ediyorlar. Bu tehdidi güçlendirmek için, hatırlarsanız bir yazımda bunda sonra Kılıçdaroğlu’nu radardan çıkarmak için ellerinden geleni yapacaklarını demiştim. İşte tam bunu görüyoruz. Partinin başkanlığından aynı oyuncularla alındı. Şimdi de Kılıçdaroğlu’nu lime lime parçalatma işlemi yürütülmektedir. Bunu da ibreti alem olsun diye Kürtlere yaptırmak istiyorlar: Yine Kürt’ü Kürt’e kırdırtma yöntemi yani.

Peki ne yapılmalıdır? Bence artık açık ve net bir şekilde Kürtlerle ittifak yapmaya yanaşmayanlarla diyalogdan uzak durulmalı. Kaçak- göçek göz kırpmalara ırkçı söylemlere sahip hiçbir kişi ve kurumla ittifak kurulmayacağının açık ilanı lazım. Dolayısıyla, öfkemiz Kılıçdaroğlu’na değil, oraya pusuya yatmış bu çeteye; ittifak ise bu çeteyi imha edecek kişi, kurum, parti ve hareketlerle olmalı. Bunların deşifre olmalarına yönelik çabalara daha fazla önem verilmeli. Kutuplaşma, yani yoksul Türk ve Kürt çocuklarının birbirini öldürmesinden beslenen bu çete ortadan kaldırılmadan bu ülkede ne Kürt sorunu çözülür ne demokrasi gelir ne de yoksullaşma biter.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.