Konfederalizm, devlet ve devrim

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • “Zorunlu merkeziyetçiliği sosyalizmin esası” saymak en büyük yanılgıdır. Parti’yi merkezi devlet organlarıyla özdeş kıldığımız zaman “dokunulmaz ilkelere” dönüşür. Parti hızla merkezi bürokratik bir yapı haline gelir. Konfederal sosyalizm “reel sosyalizm” halini alır.

Geçen yazıda Ortadoğu devrimci sürecinin programını benimsediğimi yazmıştım. Bu programın kimi önemli yanlarıyla ilgili düşüncelerim şöyledir:

Bazı arkadaşlarım, “acaba Konfederal devrimci sürecin programını benimser ve hele onun devlet ve devrim hakkındaki düşüncelerini programımıza alırsak, Marksizm-Leninizm’den vazgeçmiş olur muyuz?” diye samimi kaygılarını dile getiriyor.  Bazıları “proletarya diktatörlüğü olmadan devrim kendini savunamaz” diyor. Bir noktaya kadar haklılar. Sorun şu: Zorunlu merkezi uygulamayı “proletarya diktatörlüğünü vazgeçilmez ilke” düzeyine yükseltecek miyiz, yoksa bu uygulamaların geçici olması için kuvvetli bir ideolojiye ve iradeye sahip mi olacağız? Yazı bu soruya yanıt arıyor.

Devrimci sürecin programı olarak konfederalizm, klasik anlamında, onu oluşturan “ulus- devletlerin” birer bağımsız devlet değil de, maksimum ölçekte özerk olduğu bir konfederal model değildir. Ulus devletlerin maksimum değil de daha sınırlı yetkilere sahip olduğu federatif bir model hiç değildir. Konfederalizm ulus- devletleri ulus- devlet olmaktan çıkartır, ulusları “demokratik ulus” olarak inşa eder ve devletleri Demokratik Cumhuriyetler haline getirir ve bölgesel çapta her birinin maksimum ölçekte özerkliği temelinde, onları birleştirir. Ortadoğu Ortak Evi budur.  

Demokratik Cumhuriyetler de konfederalizm ilkesi temelinde oluşur. Her demokratik cumhuriyet “demokratik ulus” temelinde, en küçük birimi özerk mahalleler ve köyler olan, özerk bölgelerin birliğine dayanır. Demokratik Cumhuriyet “devlet olmayan devlettir.” Demokratik Cumhuriyet’in merkezi organları özerk bölgelerin kendi alanlarında alacakları kararları ülke çapında uyumlu hale getirecek olan koordinasyon merkezleridir.

Bu sistem bir günde, tek bir kararla gerçekleşmeyecek, dünya çapında süregiden kapitalizm şartlarında çelişkili süreçlerden geçerek mükemmeleşecektir. Ama ucu tehlikeli gelişmelere açık büyük zorluklar ortaya çıkacaktır. Ben adem-i merkeziyetçiliği savunmaktayım, ama Rojava’da yaşasaydım, merkeziyetçi önlemlerle zorunlu olarak karşı karşıya kalacağımı da bilmekteyim.

Bugün Rojava’da olduğu gibi emperyalist askeri saldırı karşısında sistem, kaçınılmaz olarak merkezi savunma kurumlarına ihtiyaç duyacaktır. Ekonomik abluka altında kaynakların merkezi yönetimi kimi zaman kaçınılmaz hale gelecektir. Ülke içinde karşı-devrimci ispiyonaja karşı koymak, eski rejimden arta kalan kriminal şebekelerle ülke çapında mücadele etmek de benzer merkezi müdahaleleri gerektirecektir. Bu reel durumla Konfederal program arasında çelişki nasıl çözülecek? Temel soru budur. Bu temel sorunun yanıtı, “reel zorunlulukları ilke haline getirme” eğilimlerine karşı sürekli ideolojik mücadeledir. Reel sosyalizm bu zorunlu merkezi önlemleri kalıcılaştırmanın yarattığı bürokratik yozlaşmanın kurbanı oldu. “Zorunlu merkeziyetçiliği sosyalizmin esası” saymak en büyük yanılgıdır. Parti’yi merkezi devlet organlarıyla özdeş kıldığımız zaman, yani parti iktidarına yöneldiğimiz anda, reel zorunluluklar kaçınılmaz biçimde “dokunulmaz ilkelere” dönüşür. Parti hızla merkezi bürokratik bir yapı haline gelir. Konfederal sosyalizm “reel sosyalizm” halini alır. Buna karşılık iktidar, her durumda “özerk birimlerde örgütlü halkın” iktidarı olmalı, parti ise  “merkezi önlemler zorunluluk” haline geldiği durumlarda, bu zorunlu önlemlerin kalıcılığına karşı adeta bir muhalefet partisi gibi mücadele etmeli, önüne ilk fırsatta bu zorunlu önlemlere son verme hedefini koymalı, bu hedefi meclislerde örgütlü halkın benimsemesi için çalışmalı, bu geçici dönemi sona erdirmenin partisi olmalıdır.

Kimi merkezi önlemler devrimin zaferi güvence altına alınmadığı durumlarda kaçınılmaz hale gelince, bu “merkeziyetçi”uygulamaları “demokratik merkeziyetçi” uygulamalar olarak hayata geçirmek için uzlaşmasız bir tutum alınmalıdır. Merkeziyetçiliği demokratikleştirmek, iktidar organlarının seçimle aşağıdan yukarıya oluşması ve kararların çoğunlukla alınması, alındıktan sonra azınlığın kararlara uyması , uygulamanın merkez eliyle yapılması anlayışıyla mümkün olamamıştır. Merkezi önlemleri uygulayan organların bürokratik devlet organları haline gelmesini önlemek için Merkezi organların tüm faaliyeti özerk birimlerin mutlak denetimine alınmalı, onların çoğunlukla veto edeceği hiçbir merkezi adım atılamamalıdır. Parti özerk birimlerin mutlak denetimi ilkesini, bu geçici dönem boyunca merkezi organlara karşı savunmalıdır. Demokratik merkeziyetçilik, merkeziyetçiliği otomatik olarak demokratikleştiremez. Bu iki kavram birbirine zıttır. Demokratik merkeziyetçiliği demokratik kılacak olan merkezi olmayan halkın özerk yönetimleridir, bu yönetimlerin merkez üzerindeki egemenliğidir.

Halk çoğunluğunun alacağı kararlar kapitalist toplumda devlet aygıtının, partilerin ve medyanın yönlendirmesiyle çarpılır. Konfederal devrim, devrim durumunda ansızın parlayan, ardından aslına dönen kitlelerle yürüyemez. Parti devrimi devrimden önce halk kitleleri içinde yürüttüğü kültür devrimiyle eş zamanlı olarak zafere ulaştırabilir. Kültür devriminin hedefi “ahlaki- politik toplumu” inşa etmektir. Ancak böyle bir toplum Konfederal devrim sürecinde, adem-i merkeziyetçilik ilkesiyle çelişen her türlü zorunlu önlemleri bilinçle kavrar, bu önlemleri alan organları hakkaniyetle ve isabetle denetler ve bu geçici dönemi en kısa zamanda sona erdirme bilinciyle hareket eder.

Konfederal devrim “ahlaki- politik toplumun” devrimden sonra inşa edilmesi anlamına gelmez. Şu anda bile yarım asrı bulan devrimci süreç, partinin ideolojik eğitimdeki öncü rolüyle milyonları demokrasi yolunda eğitmekte ve yüksek ahlaki sorumluluk duygularıyla donatmaktadır.  O nedenle Konfederal devrim bugüne kadarki devrimlerden farklı olarak, henüz bilinçlenmemiş kitleleri “devrimci azınlığın devlet haline gelmesi”yle yönetmek gibi bir zorunlulukla büyük ölçüde karşılaşmayacaktır. Ancak bunun garantisi bugünden devrimin zaferine kadar geçecek zaman boyunca, devrimci sürece katılan her insanın kendi içinde kişilik devrimini başarmasıdır. Bu bakımdan her mücadele birimi, kendi mensuplarını eleştiri-özeleştiri sürecinde yeniden ve yeniden eğitmelidir. Kapitalist modernitenin yozlaştırıcı her türlü etkisine karşı amansız bir ideolojik savaş Konfederal devrimin zaferine en büyük hazırlıktır.

Eğer bir partinin yönetiminde olsaydım, partimin programının devrim ve devlet maddesini işte bu yazdıklarım temelinde kökten değiştirirdim. Bu değişiklik, elbette Öcalan’ın görüşleriyle uyumlu olurdu. Ama aynı zamanda Marksist-Leninist teoriyi somut koşullara uygulamak anlamına gelirdi.

Lenin “proletarya diktatörlüğünü, devlet olmayan devlet, devletin sönümlenme süreci, devleti uykuya yatırma” diye tanımlamıştı. Ne var ki emperyalist blokaj ve ardından faşist savaş zorunlu merkezi yapılanmalara yol açmış, ancak bu yapılar çok geçmeden sosyalizmin “reel” biçimi olarak mutlaklaştırılmış, proletarya diktatörlüğü bürokratik diktatörlüğe doğru sürüklenmiştir.

 Lenin’in “devlet olmayan devletin” “demokratik merkeziyetçilik” sayesinde en demokratik rejim olacağı öngörüsü doğrulanmamıştır. Demokratik merkeziyetçilik bürokratik merkeziyetçiliğe dönüşmüştür. Emperyalist kuşatma altında demokratik merkeziyetçiliğin geçiciliği, adem-i merkeziyetçiliğin esas olduğu düşüncesi bana kalırsa esastır.

Gelecek yazımda Öcalan’ın tarihsel anlamını, kendi anladığım kadarıyla ele almaya çalışacağım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.