Lozan Antlaşması ömrünü doldurmuştur
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Lozan Antlaşmasının 100. yılını Kürt halkı uluslar arası bir kampanyayla protesto ediyor. Kürt halkı bu parçalanmanın yarattığı sonuçlarla yüz yıldır boğuşmakta.
Lozan Antlaşmasının 100. yılını Kürt halkı uluslar arası bir kampanyayla protesto ediyor. Çünkü bu Antlaşma’yla Kurdistan, Türkiye ile Irak (gerçekte İngiltere) arasında parçalandı. Kasr-ı Şirin’den beri Rojhilat zaten İran’ın sömürgesi olmuştu. Suriye topraklarında ise Rojava diye bir parçanın olduğundan dünyanın haberi bile yoktu. Kürt halkı bu parçalanmanın yarattığı sonuçlarla yüz yıldır boğuşmakta.
Türk halkının durumu ne?
Türk halkı kendi devletinin Sevr paylaşım anlaşmasından sonra kuruluşuna temel olan Lozan’ı “bayram” olarak mı kutluyor, yoksa “yas” ilan edip karalara mı bürünüyor?
Lozan Antlaşması’ndan beri Türk siyasetinde bir kavga var. Bu kavga “Lozan zafer mi, hezimet mi?” kavgası. Kemalistler “zafer” diyor, Osmanlıcılar “hezimet”ten söz ediyor.
Aslında bu kavgada iki taraf da gerçeğin bir yanını dile getirmekte.
Sevr Anlaşması’na göre Lozan elbette bir “zafer”. Anadolu’nun ortasına hapsedilmiş bir devlet olmaktan tüm Anadolu’ya ve Trakya’ya hakim olan bir devlete kavuştu Türkler.
Ama burada garip bir durum var: Kemalistler öncülük ederek çizdikleri “Misak-ı Milli sınırlarıyla” Lozan’ın çizdiği sınırları bu kavgada bilerek unutturmaya çalıştılar. Çünkü Lozan Antlaşması “Misak-ı Milli” haritasıyla karşılaştırıldığında büyük bir “hezimeti” sergiliyor. Pek çok kaynağa göre Misak-ı Milli; Doğu’da Batum’u, bir kısım Ermenistan toprağını, Batı’da Selanik’i, Ege’de 12 Ada’yı, kimilerine göre Akdeniz’de Kıbrıs’ı, Güney’de Halep’i ve Güney Doğu’da Kerkük-Musul’u, yani Başur Kurdistanı’nı kapsıyordu. Türkler Lozan’da bu sayılanların tümünü “kaybetti.”
Kürt halkının tamamında Lozan’a karşı duyulan milli tepkiye karşılık, Türkler işte bu olgular nedeniyle çelişkili bir ruh haline sahipler. Sevr’den kurtulduklarına mı sevinsinler yoksa şu sayılan toprakları kaybettiklerine mi üzülsünler bilemiyorlar.
Onlar bilemiyorlar ama devlet Lozan’ın “rövanşını” almaktan asla vazgeçmedi. Durup dururken Misak-ı Milli’den söz etmeleri bu rövanş siyasetini ele veriyor. Rövanş sözde kalmıyor. Daha 1938 yılında Hatay’ın ilhakıyla Halep’e doğru en büyük adımı attılar. Şu son zamanda Efrin ve İdlib’i işgal edip, buraya tüm Cihatçı çeteleri yığarak Halep’i stratejik olarak tehdit altına aldılar.
Kıbrıs’ın yarıya yakını artık Türk devleti tarafından fiilen ilhak edildi. Mavi Vatan’dan kasıtları 12 Ada üstünde hak iddiasıdır. Yunanistan’ın denizde ve havada egemenlik sahasını 12 mile çıkarması ve şu aralar bu adaları silahlandırmasına karşı Adalar’da söz sahibi olacaklarını da gizlemiyorlar.
Kurdistan’a gelince… Rojava’nın kantonlarının önemli kısmı Türk devletinin işgali altında. İşgal Başur’da adım adım ilerliyor. Eğer HPG gerillaları Ezîdîlerin toprakları Şengal’i ve DAİŞ işgaline uğrayan Musul’u ve hatta Kerkük ile Erbil’i savunmasaydı, Türk ordusu sözde buraları “kurtarmak” üzere birkaç günde işgal edecekti. (En büyük bahanesi de Musul Konsolosluğu’nu DAİŞ’e bilerek işgal ettirmeleriyle yaratılacaktı.)
Bu arada Kırım’dan da söz etmeliyiz. Türk devleti Kırım’ı kaybetmeyi hazmetmedi. İlk defa Kırım’ı yeniden ilhak etme fırsatını İkinci Dünya Savaşı’nda yakaladığını düşündü. Hitler Kırım’ı işgal etmişti ve Erkilet Paşa liderliğinde bir grup general Kırım’a gitti. Hitler onlara “eğer savaşa Almanya’dan yana katılırlarsa” Kırım’ı ve “Turan” dedikleri Orta Asya Türki topraklarını vaat etti. O sırada İnönü hükümeti Nazi Almanyası’na stratejik askeri hammaddeler, krom ve pamuk satıyor, boğazlardan Alman denizaltılarının geçmesine gizli izin veriyordu. Şimdi Üçüncü Dünya Savaşındayız ve ben “Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını tanımıyoruz” diyen Türk devletinin ABD’nin yanında Karadeniz’de Kırım sevdasıyla savaşa girme ihtimalini hiç de yabana atmıyorum.
Bunları şu nedenle yazdım: Madem ki Türk devleti Lozan’ı attığı bu adımlarla geçersiz kılmaya çalışıyor, o halde Kürt halkı ve onun temsilcilerinin de Kurdistan’ı parçalayan bu anlaşmaya karşı itirazlarına hiçbir Türk karşı çıkamaz.
Çıkamaz, çünkü Lozan’ın Kurdistan’ı parçalayan hükümlerini geçersiz kılmak, artık Kurdistan’ın bölgesel emperyalist Türk devleti tarafından Kurdistan olmaktan çıkarılıp, Türk toprağı haline getirilmesini önleme mücadelesi haline gelmiştir.
Bir argüman daha ileri sürebiliriz. Lozan’da Türk devletine Bakur’u peşkeş çeken, Başur’u o aralar İngiliz hegemonyasında olan Irak’ın toprağı sayan küresel devletler, Üçüncü Dünya Savaşı şartlarında Kurdistan politikalarını “revize” etmeyi düşünüyorlar. Çünkü artık ABD ve müttefiklerinin Ortadoğu’da Rusya’ya karşı üstün duruma gelmeleri ne Irak devletiyle, ne de Türk devletiyle kurmuş oldukları “ittifak”la mümkün. Ortadoğu’ya hakim olmak ancak Kurdistan’a hakim olmaya bağlı. PKK Önderi o nedenle ABD ortaklarının Kurdistan’ı kuşatan dört devletin bağrında “PKK’siz Kurdistan’ı” “İkinci İsrail” haline getirmek istediklerini yıllar önce dile getirmişti. “PKK’siz Kurdistan” Lozan’ın en önemli maddelerinden birini ortadan kaldırmaktan başka bir anlam taşımaz.
Demek ki, Lozan Antlaşması’nın bütün tarafları, küresel güçler, Türk devleti ve Kurdistan halkları 100. yılında Lozan Antlaşması’nı geçersiz kılmakta birleşmişlerdir. Lozan’ın tarafları günümüzde şu amaçlarla antlaşmayı fiilen revize etmeye çalışıyorlar.
Türk devleti “Kurdistansız Ortadoğu’ya” hakim olma amacındadır. Kurdistan’ı Kürtsüzleştirmek, asimile etmek, soykırımla bitirmek ve bu topraklarda güç merkezi olmak istemektedir.
Batılı devletler ise, “PKK’sizleştirecekleri” tüm Kurdistan’ı Üçüncü Dünya Savaşı’nda bir ileri karakol haline getirmek istiyor ve Kürt halkının topraklarını 2010 yılından bu yana olduğu gibi, çok daha kanlı savaşların merkezi olarak tasarlıyorlar.
PKK ise Kurdistan’ı kuşatan “düşman” devletleri Demokratik Cumhuriyetler haline getirme temelinde bu kuşatmayı kırmak istiyor ve dört dost ulusun bağrında Büyük Kurdistan’ı Konfederal Ortadoğu’nun kalbi haline getirmek ve emperyalizmin Kurdistan’ı Üçüncü Dünya Savaşı’nda “feda” edilecek bir savaş cephesi haline getirmesini önlemek için savaşıyor.
Üçüncü Yol’un Kurdistan bağlamındaki anlamı budur.
Üçüncü Dünya Savaşı Lozan’ın sonu olabilir. Lozan’da yapılacak Konferans öncesinde bu ihtimalin de düşünülmesinde yarar var. Kurdistan yok mu olacak, ya da emperyalizmin savaş üssü haline mi gelecek, yoksa dört devletin Konfederal birliğinde Büyük Kurdistan bir barış ve refah etkeni mi olacak?
Gündemdeki sorular bunlardır.