Narin ve "klan ahlakı"
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Narin’in aile efradı, devletin cevvaliyeti sayesinde değil, kamuoyu vicdanının ayaklanması sayesinde büyük ölçüde tutuklanmıştır. Devletin desteğinde katille dayanışma ağı çökmüştür. Ama buradan aileye karşı “ırkçı ve Kürt düşmanı” kampanyanın tuzaklarına hiç kimse düşmemelidir.
- Narin cinayetinde büyük bir ailenin kirli amaçlarla aralarından su sızmazcasına “katille dayanışmaya” girmeleri, Kürt adalet kültürünün sonucu değil, kötüye kullanılmasıdır.
CHP’ye yakın medyada Narin cinayetiyle ilgili en çok kullanılan terim “feodal yapı-feodal kültür” oldu. Görünüşte bu çok “ilmi” terimin altında Narin cinayetini Kürt halkının “aşiret kültürüne” bağlayan derin bir düşmanlık yatıyor. Çok bilmiş cahiller, ailenin söz birliği ile katili ele vermediğinden söz ediyor ve çözümü de “feodal yapıyı” ortadan kaldırmakta görüyor.
Oysa ortadan kaldırılması gereken siyasi rejim. Çünkü Narin cinayetinin karmakarışık hale gelmesi aralarında katil ve suç ortakları da olan ailenin marifeti değil. Bahçeli’nin elini öpmek için sıraya giren jandarmanın ta kendisi. Başlarında Erdoğan’ın memuru İçişleri Bakanı. 19 gün eni iki kilometre, boyu bir o kadar birkaç bin metre kare arazide, üstelik cinayetin baş şüphelileriyle birlikte yapılan arama objektif olarak şüphelilerin cinayeti örtbas etmek üzere aralarında anlaşmalarına ve dereye gömülen cesette var olan delillerin karartılmasına imkan verdi. Bu bir ihmal değildi. AKP’li vekil Ensarioğlu şüphelilerin kırk yıllık dostları olduğunu açıklayarak da cinayeti örtbas etmenin altında saray ittifakında yer alan Hizbul-kontra uzantısı Hüda-Par’ı koruma çabasının yattığını itiraf etti.
Türk devletinin “faşist-dinci-emperyalist yapısını” mercek altına almak yerine, Kürdistan’da “feodal yapıdan” söz etmek, Narin cinayetine karşı yükselen haklı öfkeyi Kürt düşmanı devlet politikasına alet etmektir.
Marksist sosyoloji ya da tarihi materyalizm, feodalizmden kapitalizme geçişi, toplumsal ilerleme olarak görür. Üretici güçlerle üretim ilişkileri bakımından hiç kuşkusuz bu saptama doğrudur. Fakat Marksizm bu tarihsel ilerlemenin sosyal sonucunu da açıklamıştır. Feodal sistemde topraktaki yarı-köle serfler, kapitalizmde “ücretli kölelere” dönüşmüştür.
Apocu sosyoloji, insanlığın bugünkü aşamasında üretici güçlerdeki gelişmenin insan uygarlığı için “ilerletici” değil, “yıkıcı” bir faktöre dönüşmesinden hareketle “kapitalist modernite”ye karşı “demokratik modernite” paradigmasını geliştirerek, Marksizme nitelikçe önemli bir katkı yapmıştır. Ama daha önemlisi Kurdistan’da aşiret yapısının temel hücresi “klanı” inceleyerek, “kadın özgürlükçü, ekolojik ve komünal toplum” paradigmasıyla sosyolojide yeni bir çığır açmıştır.
Yazıyı teorik sorunlara boğmak yerine tekrar Narin cinayetinin “feodalizmle ya da aşiret yapısıyla” ilişkisine dönelim. Merkezi Osmanlı devletine karşı Kürtler, kendi otonom yapılarını aşiret dayanışmasıyla korudular. Örneğin aşiret içi, kimisi kanlı sonuçlar doğuran anlaşmazlıklarda aralarına devleti sokmadılar. Kendilerine ait bir hukuk yarattılar ve anlaşmazlıkları bu hukuka dayanarak çözdüler. Zamanla kapitalist modernitenin ve ulus devlet tarafından izlenen asimilasyoncu baskının etkileri altında deforme olan bu “adalet” anlayışı Apocu “özerklik ve özsavunma” uygulamasıyla tekrar canlandı, yeni ve modern bir anlayışa dönüştü.
Narin cinayetinde büyük bir ailenin kirli amaçlarla aralarından su sızmazcasına “katille dayanışmaya” girmeleri, Kürt adalet kültürünün sonucu değil, kötüye kullanılmasıdır. Söz konusu köydeki ailenin içine “devlet ve kapitalist modernite” girmemiş olsaydı, aile yine de katili devlete teslim etmeyecek ama kendi içinde adaletin gereğini yerine getirecekti. Oysa Narin cinayetinde aile hem katille, hem de devletle işbirliği içine girmiştir. Bu da feodalizm ya da aşiret yapısının sonucu değil, tam tersine aşiret yapısını dejenere eden devlet yapısının inkar edilmez bir sonucudur.
Narin’in aile efradı, devletin cevvaliyeti sayesinde değil, kamuoyu vicdanının ayaklanması sayesinde büyük ölçüde tutuklanmıştır. Devletin desteğinde katille dayanışma ağı çökmüştür. Ama buradan aileye karşı “ırkçı ve Kürt düşmanı” kampanyanın tuzaklarına hiç kimse düşmemelidir.
Çünkü “devlete karşı klan dayanışması” geleneğinden uzaklaşan aile “katille ve devletle dayanışmanın” trajik sonuçlarıyla karşı karşıyadır. Diğer yandan bir çok “korucu ailesi” içinde görüldüğü gibi, devlet, korucubaşı ve Hizbul-kontra baskısına rağmen Kürt yurtseverliği, özellikle bu ailelerin gençleri arasında yaygındır. Narin’in köyünde vaktiyle Dem Parti’ye çıkan oyların sırrı burada yatıyor. Bu oyları dillerine dolayanların cinayeti işleyen ve suç ortaklarının Hizbul-kontra ile ilişkilerini karartma çabaları boşunadır. En büyük aile olan Kurdistan toplumu içinde Kürt yurtseverliği azgın sömürgeciliğe karşı nasıl boy veriyorsa, Narin’in ailesi içinde de Kürt yurtseverliği mayalanmıştır. Narin ailesine karşı yaratılan nefret, gerçekte Kürtlüğe karşı düşmanlığın etkileri altında büyümüştür. “Feodal kültür” sakızı bu nedenle çiğneniyor.
Şimdi bu trajik sonuç karşısında tutuklanan aile efradı da dahil, köydeki tüm Kürt halkı “devlete karşı klan dayanışmasından” uzaklaşmanın ve “katille ve devletle dayanışmaya” yönelmenin ne büyük bir yanlış olduğunu düşünmelidirler. Ve cinayete öfke duyan bizler de onların bu iç muhasebesine yardımcı olmak için elden geleni yapmalıyız.