Öcalan için bugün ne yaptım?

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Hiç kimseden medet yok. Yapılacak iş, düşmanın en büyük müttefiki olan Zaman’ı bizim kazanmamız, onun her saatini, dakikasını, saniyesini İmralı gardiyanı Erdoğan-Bahçeli’nin iktidar ömründen koparıp saflarımıza katmamız. Öcalan’a özgürlük için acil ertelenemez görev bu.

Gündem “Öcalan’a özgürlük”…

Murat Karayılan’ın son demecinde Öcalan’a özgürlük için gerillanın ne yaptığı anlatılıyor. Verilen şehitleri gizlemeyen yüksek ahlaki bir demeç bu. Gizlemediği için biz toprağa düşen her savaşçıyı tanıyoruz. İsimleri halkın vicdanına yazılıyor. Kendi kayıplarını gizlemeyen Halk Savunma Karargahı, gerillanın insanüstü direnişini anlattığı zaman inandırıcı oluyor. Gerçeği böylece öğreniyoruz.

İnandırıcılık belgelidir; bir süre önce Karayılan bir “müjdeden” söz etti. Az sonra herkes TSK’nin düşürülmüş İHA enkazlarıyla gerillanın “hava savunma” gücünü gördü. Geçtiğimiz gün, gerillanın dokuz ayrı noktada TSK’ye karşı havadan yaptığı bombardımanın görüntüleriyle karşılaştık. “Yerüstünde ve yeraltında” süren savaşta yeni bir aşama başladı.

Düşmanının gücünü küçümsemeyen HPG, YJA Star, gerillanın gücüne olan inançsızları utandırıyor.

Gerilla “Öcalan’a özgürlük” için böyle destansı bir savaş veriyor.

Karayılan bu mücadeleyi daha büyük bir güçle başarıya ulaştıramadıkları için özeleştiri yapıyor. Bu devrimci alçakgönüllüğe herkes saygı duymalıdır. Şehitler, tutsaklar, gaziler ordusudur özeleştiri yapan.

Kürt halkının, dostlarının sivil gücü de “Öcalan’a özgürlük” için kimi zaman serhildanlarla ayağa kalkıyor. Hiçbir gün olmuyor ki, bu güç sokakları “Öcalan’a özgürlük” sloganlarıyla inletmesin. Saldırıya uğruyorlar, gözaltına alınıyorlar, tutuklanıyorlar, ama durmuyorlar. Tarihin kaydettiği bu en büyük maraton koşusu uluslar arası komplodan beri inişli çıkışlı sürüyor. 25 yıl. Çeyrek asır.

Sonuç? Esarete son vermek şöyle dursun, üç yılı aşkın süren tecritin kapısında bir milim aralık yaratılamadı. Düşman halk önderinin canına kast ediyor ve ne yazık ki, insan ömrünün düşmanı “zaman” da düşmanın müttefiki.

Hiç kimseden medet yok. Yapılacak iş, düşmanın en büyük müttefiki olan Zaman’ı bizim kazanmamız, onun her saatini, dakikasını, saniyesini İmralı gardiyanı Erdoğan-Bahçeli’nin iktidar ömründen koparıp saflarımıza katmamız. Öcalan’a özgürlük için acil ertelenemez görev bu.

Gerilla savaşıyor. Halk koşuyor. Siyaset ise konuşmalıdır.

Bütün gazeteler, televizyonlar, sosyal medya “erken seçim” konulu yazılardan, programlardan, tartışmalardan geçilmiyor. PKK sözcüleri geçmişten aldıkları dersle, dile getirdikleri görüşlerin “talimat” diye istismar edilmesi karşısında, legal siyasi kurumların siyasi görevleriyle ilgili çok dikkatli konuşuyor. Aslında yalnız legal kurumların görevleriyle ilgili değil, var olan bütün sorunlarla ilgili görüşlerini dile getirmek, herkesten çok onların hakları. Hepsi devrimci sürecin büyük tecrübeleriyle donanmış. PKK’nin ne düşündüğünü öğrenmeye yalnız herkesin değil, hatta PKK’yi yok etmek isteyen devletin bile, aklını başına toplamak için ihtiyacı var.

Aslında AKP-MHP iktidarına karşı ne yapmak gerektiğini PKK sözcülerinin yaptıkları her konuşmadan anlıyoruz. Onlar her konuşmasında “Kartaca yanmalı” diyen Romalı senatör gibi “iktidar yıkılmalı” demekte. Yıkmak için savaşmakta. Biz siviller yıkmak için ne yapmalıyız?

Öcalan’a özgürlük için siyasi kurumların, medyanın, sivil toplum örgütlerinin şu soruyu net biçimde yanıtlaması gerek: Önder Öcalan’ın özgürlüğü için önümüzde duran acil görev nedir?

Miting yapmak mı, yürüyüşler düzenlemek mi? Seçimlere katılmak mı, belediyeleri kazanmak mı? Parlamentoda konuşmak mı?

Medya yazarlarının acil görevi nedir? Gerillanın savaş haberlerini vermek mi? Devletin zulmünü sergilemek mi? Emek düşmanı ve barış düşmanı politikaları eleştirmek mi?

Evet. Hepsi. Siyaset de medya da bu sayılanların fazlasını yapmakta.

Hedef hepsi için Öcalan’a özgürlük. Bunda şüphe yok. Ama Öcalan’a özgürlük için bütün bu yapılanların ve yazılanların siyasi acil bir hedefe bağlanması ve tüm güçlerin o hedefe yöneltilmesi şarttır. Aksi halde siyaset de, medya da kılıcını bir o yana, bir bu yana sallayarak köreltir. Eylemlerin sivri ucunu cepheyi daraltarak, tek bir noktaya yöneltmek gerekir.

Oysa şimdi AKP-MHP iktidarına son verme imkanlarının büyüdüğü bir andayız. Özgür Özel seçimden hemen sonra gündeme getirmesi gereken erken seçimi şimdi gündeme getirdi.   

Durum şu:

CHP hemen değil, bir buçuk yıl sonra erken seçimi teklif edeceğini söylüyor.. Erken seçimin demokratik olmasının şartlarını, rejimin kabul etmediği durumda ne yapılacağını dile getirmiyor. Biz konuya eleştirel yaklaşmazsak, erken seçim açlıkla boğuşan halkı oyalamaktan ve Öcalan’ın özgürlüğü için çırpınan halkta boş bir beklenti yaratmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Bir buçuk yıl sonrayı hedef göstermek ve kabulünü de Erdoğan’ın kendisine bırakmak, oyalama ve beklenti yaratmaya yol açar. Erken seçimin sonuç doğurması için “nasıl bir erken seçim” sorusu cevap bekliyor. Erken seçim Erdoğan’la olur mu? Erken seçim taktiği “Erdoğan istifa” sloganıyla birleştirilmeli. Geçici bir seçim hükümeti önerilmeli. Başta Öcalan olmak üzere bütün tutsakların salıverilmesi savunulmalı. Yeni Anayasayı yapacak olan TBMM’nin Kurucu Meclis olabilmesi için sıfır barajlı seçim talep edilmeli. Ve zurnanın zırt dediği yer: Rejim böyle bir seçimi kabul etmediği durumda tüm muhalefet sine-i millete çekileceğini şimdiden açıklamalı. İktidar çözülüyor, böyle bir ultimatom karşısında erken seçime boyun eğecektir. Eğmezse, işte o zaman sistem içi partilerin barajından kurtulan halk ona boyun eğdirecektir.

“CHP böyle bir erken seçimi kabul etmez.” Doğru. Ama demokratik muhalefetin bir görevi de CHP tabanına, erken seçim isteyen CHP’li emekçilere, asgari ücretlilere, emeklilere, CHP’li kadınlara seslenmektir. “Partinize böyle bir erken seçim için baskı yapın” demektir.

İmralı kapısında nöbet tutan Erdoğan ve Bahçeli’yi, ileride değil, şu anda Türk milletini devrimle ayağa kaldırmak mümkün olmadığına göre, iktidarı erken seçime zorlayarak düşürmek, şimdilik  tek ve acil seçenektir. Bu seçeneği oyalamacadan çıkarmanın yolunu, doğrusu yanlışı ile yazarak, konuşarak, sonunda kararlaşmaya vararak göstermeye çalışmalıyız.

Elden geleni yapalım. Bir yandan sistem içi muhalefetin kitlelerini yerellerde radikal bir erken seçim taktiğine çekmeye çalışalım. Bir yandan da  siyasi sözcülerimizin sistem partileriyle müzakeresine yardım edelim. Erken seçimle ilgili ilkesel tutumu gösterelim ve elbette DEM Parti ile CHP ve diğerleri arasında erken seçim için şeffaf işbirliklerine hazır olalım.

Ve şunu unutmayalım: Mutfaktaki yangın, kapıdaki savaş ve İmralı’daki insanlık dışı işkence acele etmemizi emrediyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.