Olanı değil, olması gerekeni tekrar

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Kürt halkı milli birliğini ve diğer halklarla ittifakını kurduğu gün, Kürt sorununda çözümü önleyen ve savaş faktörü olan başta Türkiye ve İran, elbette Suriye ve Irak o gün çözüm ve barış masasına oturur.

Her sorun hakkında konuşuyoruz. Konuşmalıyız. Her baskıyı protesto ediyoruz. Etmeliyiz. Emek ve barış düşmanı her adıma karşı yürüyoruz. Yürümeliyiz.

TBMM’de yapılan konuşmaları izliyorum. Özgür medyanın zaten içindeyim. Kayyımların yolsuzluğu belgeleriyle kanıtlanıyor. İşkenceler, özgür medyaya yapılan baskılar, kadın cinayetleri, tecavüzler, savaş suçları, zamlar, vergiler, ekolojik kriz, İmralı işkencesi, daha aklıma gelmeyen her sorun konuşmalarda, yazılarda, TV programlarında eksiksiz ele alınıyor.

Hemen her sorunla ilgili basın açıklamaları, esnaf ziyaretleri, yürüyüşler, mitingler, nöbet eylemleri birbirini izliyor.

Yani kimse boş durmuyor.

Devrimci kardeşim durumdan hoşnut: Konuşmalarımız, yazılarımız ve eylemlerimiz devrime hazırlıktır diyor. Doğrudur.

Parlamentarist de öyle: Konuşmalarımız, yazılarımız ve eylemlerimiz önümüzdeki seçime hazırlıktır diyor. O da doğrudur.

Hazırlanmak iyidir.

Ama önce sorunları bir zincirin halkaları gibi sıralamak gerekir. Sorunların sorunları doğuran anası kimdir, sorusuna cevap vermek gerekir. Veriyoruz: Sorunları doğuran Kürt sorununda çözümsüzlük ve savaştır. Bu da doğrudur.

En çok Kürt sorununda çözümsüzlüğe ve savaşa karşı konuşuyoruz, yazıyoruz, eylem yapıyoruz. Yapmalıyız.

Çözümsüzlük ve savaşın yol açtığı binlerce soruna da sessiz kalmıyoruz. Kalmamalıyız. Bu sorunlardan en fazla acıyı çeken işçilerin, emeklilerin, kadınların ve çocukların haklarını savunuyoruz. Savunmalıyız.

Görülüyor, sorunlar ve sorunları çözme  zincirinin halkaları sayısız ve çok ağır. Ne yapmalıyız? Zinciri neresinden yakalamalıyız? Öyle bir yerinden yakalamalıyız ki, onu tuttuğumuz zaman tüm zinciri sürükleyebilelim. Diğer bütün görevlerimizi peşinden sürükleyecek ana halkayı doğru saptıyor muyuz? Evet: Çözümsüzlük ve savaşın yarattığı bütün sorunlar zincirinde tutmamız gereken ana halka Başkan Öcalan’a özgürlüktür. Neden?

Çünkü Öcalan’a tarih, istisnai bir misyon vermiş. Kürt sorununda çözümsüzlüğün ve barış sorununda çözümsüzlüğün, bizim aşabileceğimiz en büyük sebebi, Kürt halkının milli birlikten ve dört parçadaki halklarla ittifaktan yoksun oluşudur. Öcalan İmralı’da tutsak olduğu halde Kürtlerin milli birliği ve diğer halklarla ittifakı yolunda en büyük adımları attığına göre, özgür olduğu zaman bu sorunu kökten çözecektir.

Kürt halkı milli birliğini ve diğer halklarla ittifakını kurduğu gün, Kürt sorununda çözümü önleyen ve savaş faktörü olan başta Türkiye ve İran, elbette Suriye ve Irak o gün çözüm ve barış masasına oturur. Hiçbir küresel devlet bu ülkelerin arasındaki çelişkilerle oynayarak bölgede hegemonya kavgasını sürdüremez. Tarihte bireyin rolü, işte böyle her zaman rastlanmayan büyük ve hayati bir önem taşımaktadır. “Önder” sıfatı boşuna dile getirilmiyor.

Buraya kadar tamam. Ya bundan sonrası?

Devrimcinin devrime hazırlanması iyidir iyi olmasına ama, Öcalan’a özgürlük davasına çare midir? 15-16 Haziran 1970 geldi geçti. Gezi’nin yaratıcısı gençler çoktan anne ve baba oldu. Serhildanlar serhildanları izledi. Evet. Bu bir devrimci süreçtir ve mutlaka zafere ulaşacak. Acaba ne zaman?

Parlamentaristin seçime hazırlanması da, devrimcinin hazırlığıyla kıyaslanmaz ama hiç yoktan iyidir iyi olmasına da, Öcalan’ın özgürlüğü kaçıncı seçimde gerçekleşecek? Dört yıl sonra mı? Ya da Özgür Özel’in vaat ettiği bir buçuk yıl sonra yapılacak “gecikmiş seçimle” mi? Çok açık o güne kadar yumuşama süreci seçime değil CHP’nin AKP’yle işbirliğine yol açar.

İmralı işkencesine son verme konusunda gecikme kabul edilemez. Önder Öcalan’ın düşüncesi zamanın her saniyesinde yayılıyor ve derinleşiyor, ama “insan Öcalan’ın” ömrüne karşı zaman sinsi bir katil gibi pusuda bekliyor. Geciken bu katilin suç ortağı olacaktır.

İmralı kapısının gardiyanı AKP-MHP iktidarı. “Öcalan’a özgürlük” hamlesinin başarısı bu gardiyanı alaşağı etmeye bağlı.

Nasıl olacak bu? Devrime ya da seçime kadar bekleyerek mi?

Yoksa seçimle devrimi birbirine organik olarak bağlayacak bir yol var mı?

Var. Bu yolun sloganı “erken seçim, hemen şimdi” sloganıdır. Tekrar, hafızanın canlı kalmasını sağlar. Sloganın içeriğini tekrar edelim. Başlıkları şöyle: Erdoğan istifa, TBMM’deki tüm partilerin eşitlik temelinde geçici erken seçim hükümeti, tüm tutsakların salınması, emek ve barış düşmanı programın ertelenmesi, yeni Anayasayı yapacak olan TBMM’nin sıfır barajlı seçimle Kurucu Meclis olarak teşkil edilmesi…

Buraya kadar içerik parlamenter içerik.

Sonra?

İktidar seçimi kabul etmiyorsa ona şu ultimatomun verilmesi: “Kabul etmezsen, tüm muhalefet olarak sine-i millete çekileceğiz.”

İşte bu ultimatom doğrudan devrime yol açmaz ama, bir kere gerçekleştiğinde, iktidarın tutumuna bağlı olarak Türkiye’yi “ya devrim ya da karşı devrim” sapağına getirir. Erken seçimle devrimci sürecin diyalektik ilişkisi budur. Bundan sonrası devrimcinin ferasetine kalmıştır.

İyi ama, bu anlattığım sürecin karşısında şu andaki esas engel TBMM’de AKP-MHP çoğunluğu değildir. Türk ve Kürt halklarının sokaktaki çoğunluğu TBMM’deki birkaç yüz kişilik çoğunluktan kuvvetlidir. Bu kuvvet iktidarı seçime zorlayacak faktördür. Esas engel CHP yönetimidir. Böyle bir erken seçim taktiğine kendiliğinden onay vermeyecektir. Seçmenini bekletecektir.

O halde yapılması gereken nedir?

Ekonomik kriz altında açlığa sürüklenen CHP seçmeninin bir an önce erken seçim talebine kuvvetli bir destek vermek. CHP yönetiminin “gecikmiş erken seçim” taktiğini bu seçmen kitlesi içinde çürütmek, ortak hedefimiz olan AKP-MHP iktidarına son vermek için “erken seçim, hemen şimdi” sloganınıyla  CHP yönetimini “tecrit” etmek, CHP seçmenini kazanmak.

Eğer bunları yapacak halimiz yoksa, ne devrime hazırlık yapabiliriz, ne de seçim kazanmayı umabiliriz. Biz beklersek faşist rejim beklemeyecektir. Krizi de aşar, savaşı da tırmandırır. CHP’yi de yanına çeker. Uluslar arası komplo Başkan Öcalan’ın yaşamına kast etmeye dönüşür.

Başka çözümü olan varsa konuşsun artık.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.