Rojava deneyimi
Selim FERAT yazdı —
- Sosyalizmin büyük ütopyası: Uluslar kavramının yerini, kendilerini yönetecek uyumlu yaşayan topluluklara bırakması değil mi? Rojava deneyimi, kafa ve el gücüyle yaşam karelerini dokuyan insan çabasına örnek olan yeni bir ütopyadır. Bundandır; Rojava kaybetmemeli!
Rojava kaybetmemeli.
Rojava‘yı dünya insanlığının ortak kütürünün filizlenen çiçeklerinin küçük bir bahçesi olarak algılıyorum.
Rojava’nın sistematik bir tehdide rağmen, komün ve meclis örgütlemesini korumak için mücadele ettiği bir dönemden geçiyoruz.
"Herkes için adil bir toplum ütopyasının bugün Rojava ve Kurdistan’da çok somut bir şekilde yaşamasını sağlamak bizim görevimizdir“ belirlemesi 31.Uluslararası Kürt Kültür Festivali elçilerinden Konstantin Wecker’e ait.
Rojava’daki gelişmelere temkinli yaklaşanlarla yaptığım tartışmaları da hesaba katarak, Rojava’nın dünya topluluklarına nasıl bir miras bıraktığını kısaca irdelemek istiyorum:
Marx ve Engels ulus kavramını “ekonomik, politik ve kültürel-tarihsel bir oluşum” olarak sundular. (Aktaran Michael Löwy).
Rojava, ulus kavramını geliştirdiği modelle Rojava topraklarında yaşayan tüm etnik toplulukların ortak kimliğine dönüştüren kollektifler oluşturmayı başardı.
Bu tarihi gelişimi felsefik olarak tarif eden ender düşünürlerden biri Çek eleştirmeni, sanat teorisyeni, gazeteci ve sanatçı Karel Teige’dir:
"Yalnızca özgür bir ulusal kültürel yaşam, uluslararası kültürün gelişmesini sağlayan değerleri engelsiz bir şekilde geliştirebilir…Modern kültür, ister şu ya da bu halkın, ister küçük ister büyük bir halkın dili olsun, başka bir deyişle, aynı zamanda uluslararası (ama kesinlikle ulusal olmayan) bir kültürdür“.
Kürt rengini hükmetmekten kurtaran, diğer halkların renklerinin de özgür gelişmesine yol açan öncü sistemlerden biri de Rojava’dır.
Bunu Rojava’daki yaşamın içinden gelerek tarif eden, Rojava devriminin öncü şahsiyetlerinden Aldar Xelil oldu.
Xelil Mart 2022’de yayımlanan röportajında:
"Komün toplumdaki insanların birlikte sevgi içerisinde ortakça yaşaması anlamına geliyor. Farklı ulus ve din topluluklarından, siyasi görüşten olabilirler. Ancak onları bir araya getiren toplumda birlikte olmaları, komşu olup birlikte yaşamalarıdır“.
Oluştuğundan bu yana sistematik bir "egemenler terörü“ tehdidi altında olan Rojava’nın yaşaması için ana formülü tarif eden Xelil:
"Devrimi zafere ulaştırmak ve kazanımlarını kalıcılaştırmak öz savunma sisteminin gelişimine bağlıdır” demişti.
Rojava sadece üstünde yaşayan bireylerin, toplumların değil, aynı zamanda uluslarası alanda da insanın umuda dair hafızasını tazeleyen bir imge oluşturdu.
Konstantin Wecker’in tarifine göre "Rojava’daki öz yönetim projesi yıllardır pek çok insan için ırkçılığa, nefrete ve yıkıma karşı gelişecek dayanışma için umut ışığı oldu."
Rojava deneyimini yerküredeki insanlığa taşıyanlar, Rojava propaganda aygıtı değildir.
Rojava’daki pratiği yaşayanlar, orada kısmen olsa da yaşama şahit olanlar;
Gözlemleyenler, soru soranlar, cevap arıyanlar, toplumsal vicdan taşıyan ve eşitliğe susayanlar;
Baskı kapanından kurtulmak için çaba harcayanların çabalarıyla "bizler“den oluşan dünya kamuoyuna ulaştırıldı.
Rojava, şimdiden tarihe miras kalmış bir kahramanlık hikayesidir.
Sosyalizmin büyük ütopyası:
Uluslar kavramının yerini, kendilerini yönetecek uyumlu yaşayan topluluklara bırakması değil mi?
Rojava deneyimi, kafa ve el gücüyle yaşam karelerini dokuyan insan çabasına örnek olan yeni bir ütopyadır.
Bundandır; Rojava kaybetmemeli!