Hakkari’den çıkmak öyle kolay değil
Selim FERAT yazdı —
- "Hakkari’ye girilir, Hakkari’den zor çıkılır“ bir Kürt atasözü değil, ancak sosyal gerçekliğe dayanan bir hikayenin tanıtımıdır. “Wan’da nasıl kayyum saldırısını püskürttüysek, Colemêrg’de de püskürteceğiz” sözleriyle, Hakkari’ye girenlerin, kentten o kadar rahat çıkmayacaklarının altını çizdiler.
Hakkari/Colemêrg ismini duyunca, bu kentin nüfusunun en az yarım milyondan fazla olduğunu tahayyül ediyordum.
Hakkari’nin Kurdistan’ın kış aylarında ulaşılması zor olan kentlerinden biri olduğunu biliyordum.
Merak ettim; belde, köy ve mahalleleriyle nüfusu 80 binin altındaki, namı nüfusuyla kıyaslanmayacak ölçüde büyük olmasının dayandığı tarihi şifreyi bulmaya çalıştım.
Yüksek yer Hakkari (1.720 m).
Hakkari’den Medler, Persler, Moğollar geçmiş.
Asuri Metropoliti Hakkari’nin Kodşinas/Kaçaniş (Konak) köyünü Patriklik merkezi olarak seçmiş. 1840’lara kadar Nasturiler kent nüfusunun yarısını oluşturmaktaydı. Cizire Emiri Bedirxan Bey ile Hakkari Emiri Nurullah Bey’e bağlı Kürt aşiretleri kente hükmetmişler.
Hakkari kentine bağlı yörenin dağlık alanı %87,6’dır.
Böyle olunca da, Çukurca’ya giren, ama çıkamayan Türk askeri güçlerinin, yıllar öncesi yenilgilerinden birinin nedenlerinden birinin de bu olduğunu ara not olarak geçiyorum.
"Hakkari’ye girilir, Hakkari’den zor çıkılır“ bir Kürt atasözü değil, ancak sosyal gerçekliğe dayanan bir hikayenin tanıtımıdır.
Hakkari ile ilgili ilginç başka bir hikaye de var:
"Hakkari’de Bir Mevsim“ filminde Türkiye’yi temsil eden bir öğretmenin (Genco Erkal) kış şartlarında, mevsimi ve insan manzaralarını tanımasıyla kenti terketmesi arasında sıkı bir ilişki var.
Türk öğretmen kenti ve çocukları terkettiğinde: "Size öğrettiğim her şeyi unutun“ derken, anadil Kürtçeye dokunulmazlığın altını çizmiş oluyordu.
1982 yılında çekimi yapılan filmde oynayan Ramazan (Erol Demiröz), dağlarla ilişkisi olan, köyden biridir.
Öğretmen, Türk olduğu, Ramazan dağlarla ilişkisi olduğu için, iki yabancı.
Günün birinde, Ramazan Türk öğretmene: "Yabancıları seviyorum, çünkü ben de bir yabancıyım“ diyor.
Ve tesadüf eseri, iki yıl sonra (15 Ağustos 1984), Hakkari’nin Şemdinli’sinde Mahsum Korkmaz’ın yoldaşı Gerilla Abdullah Ekinci ve arkadaşları tarafından "ilk çıkış gerçekleştiriliyor".
Bu kez kente yabancı olanlar kente konuk oluyor;
Kenttekilere, kentte yaşayan yerlilerin, kendilerine yabancılaştıklarını anlatıyorlar.
Bu hikayenin kısa özeti şu:
Sömürgeci devlet zor kullanıyor ve zor kullanması hiç de zor olmuyor.
Bu zora karşı çıkanlar de zora başvuruyorlar.
"İlk kurşun“la zor kullananların zora başvurmaları ise, çok zor oluyor.
Bu zora dayanan hikayenin sonrası biliniyor…
Türk devleti şimdilerde, kışın -22 soğukluğa, yaz aylarında 37 derece sıcaklığın yaşandığı Hakkari’de, halkın seçtiği öncü kadın Viyan Tekçe’nin iradesine tosladı.
Eşbaşkan Mehmet Sıddık Akış’ın tutuklanmasından sonra, öne çıkan Tekçe, tarihi direniş başlatan Colemêrg halkının iradesinin gasp edilmesinin kabul edilmeyeceğinin altını çizdi.
Kayyum atanan Belediye binasına alınmadıklarını beyan eden Viyan Tekçe, bu binaya yeniden geri dönmek için mücadelenin devam edeceğini açıkladı.
İstanbul’da kayyuma karşı mitingde: “Wan’da nasıl kayyum saldırısını püskürttüysek, Colemêrg’de de püskürteceğiz” sözleriyle, Hakkari’ye girenlerin, kentten o kadar rahat çıkmayacaklarının altını çizdiler.
ANF’ye yansıyan resminde, güvenle bakan ve bir gülümsemeyle Viyan Tekçe, "inat engellere güler geçer“ olarak tercüme edeceğim pozuyla: "Ben bir kadınım ve belediyenin seçilmiş eşbaşkanıyım“ dedi, bu çıkışını bir Şemdinli’de atılan ilk adımın devamı olarak algıladım.
Öyle algılamam için de açık konuştu: "Seçilme hakkımıza sonuna kadar sahip çıkacağız, bunun için savaşacağız“.
Umuda dayalı yaşamı devam ettirenlerin yolculuğunu bilerek, sayarak ve izleyerek…