Yarına dair…
Selim FERAT yazdı —
- Duran Kalkan, Öcalan’ın özgürlüğüyle ilgili tarihe: "Bu, şimdiye kadar bir mücadeleydi, şimdi gerçekleşme aşamasına geldi" notunu düşmüş. Yarın, yarından da yakın; çünkü son gün ilk gündür ve zaman relatiftir. Zamansızlığın zamanlılığı var; gerçeklik var: Öcalan’ın özgürlüğü ve Rojava üzerinden yükselecek toplumsal ve ulusal özgürlük!
27 Kasım, PKK’nin kuruluşunun 46. yılında, onyıllara yüklü gelişmelerin yarı toplamından bile birkaç Kürdistan çıkar!
Düğüm Rojava’da.
İkinci ünvanı Güney Kürdistan Sömürge Valisi olan Hakan Fidan, bununla ilgili ipuçları verdi.
ABD’nin "PKK/PYD ile olan ilişkiyi gözden geçireceklerini değerlendirmiş.
Pek umutlu olmadığı görülüyor. YPG’yi kastederek, "Geçici olarak başlayan bir şeyin bu kadar uzun sürmesi ve Türkiye gibi bir müttefikin artık başka bir noktaya itilmesi, rasyonel olarak da stratejik olarak da izahı olmayan bir konu“.
Rojava sözkonusu olunca, PKK ismini YPG öncesine alması, diplomatik psikoloji açısından şık görülebilir; nafile bir çaba olduğunu o da biliyor.
Rojava nehrinden çok su aktı ve onlarca insani suçun faili Türkiye, Hamas’ın velayetini üstlenen ülke olarak, Rojava üzerinden yükselecek Kürdistan’ı haketti.
Öncelikle Kobanî, Efrîn olmak üzere Rojava’dan özür dilemeyen Erdoğan, yükselecek Kürdistan’ı hak eder.
Ve sonrası var:
Fidan nükleer savaş konusunda kuşkularını dile getiriyor:
“Burada nükleer bir risk var mı? Açıkçası nükleer adı konuşulmaya başladığı andan itibaren nükleer risk oluşur“.
İki konu arasında ciddi bir ilişki var.
"Bir ve Birlikte Hilal’e doğru“ toplantısında konuşan MHP Başkan Yardımcısı Semih Yalçın: "Trump'ın görev vermeye hazırlandığı isimler genellikle İsrail yanlısı ve siyonist kişilerdir. Bunların çoğu aynı zamanda Türkiye aleyhtarlığı ve Müslüman düşmanlığıyla maruf kimselerdir. Trump ve ekibinden dünyaya yeni bir düzen verecek feraseti, ferasetli kararlar almasını beklemiyoruz ve ummuyoruz“ derken, Fidan’ın nükleer tehlike söylevinin önsözünü yazmış oluyor.
Rojava’dan yükselen geleceğin Kürdistan‘ına karşı Türkiye’nin, Rusya menşeli bir nükleer savaşı ABD’ye karşı muhtemel bir tehdit aracı olarak kullanması, şimdilik sadece oryantasyonunu kaybetmiş bir mayına işaret ediyor.
Dahası var:
Eski TKP’li Başdanışman Uçum, Türkiye’nin bir iç Kürt sorununun kalmadığını belirttikten sonra: "Emperyalist proje Türkiye’nin Kürtlerini; bağımsız devletleri olan Türkiye Cumhuriyeti’nden, vatanları Türkiye’den koparmayı hedefliyor“.
Tekrardan, laçkalaşmış "Son kırk yıldır emperyalist bir proje olarak terör destekli bir ‘dış Kürt sorunu’ üretildi" versiyonu, körleştirilen ortalama Türk gözüyle görülen Kürdistan…
Paradoks bir ara bilgi.
Şimdilerde derin devletin adı konmamış "çözüm“ için arabulucu olarak gündeme davet ettiği adam, Ufuk Uras oluyor.
Dış kaynaklı emperyalist projeyi durdurmak için, sihirli bir şartel Türkiye’de ÖDP’li Ufuk Aras ile Bahçeli’yi bir araya getirdi.
Aras, Bahçeli’yle yaptığı görüşmenin akabinde, bir sosyalist ile bir milliyetçinin (?!) buluşmasının önemine dikkati çekmiş.
Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir "ilk“ midir?
"Türk tipi faşizm, Türk tipi sosyalizm“, Erdoğan’ın biraz Hitler, az Ahmet Kaya, biraz Nazım Hikmet, biraz da eski TKP’li Başdanışman kokteylinin devamı mı?
Böylece:
Abdullah Öcalan’ın beklen(en)/medik bir gelişmeyle PKK’nin kuruluşunun 46. yılında özgür olmasını, olasısızlıkların olasılılığına bağlıyorum.
Belki de olası; bunu bilen Duran Kalkan Öcalan’ın özgürlüğüyle ilgili tarihe: "Bu, şimdiye kadar bir mücadeleydi, şimdi gerçekleşme aşamasına geldi" notunu düşmüş.
Yarın, yarından da yakın; çünkü son gün ilk gündür ve zaman relatiftir. Zamansızlığın zamanlılığı var; gerçeklik var:
Öcalan’ın özgürlüğü ve Rojava üzerinden yükselecek toplumsal ve ulusal özgürlük!