Umuda iz düşen yansımalar
Selim FERAT yazdı —
- Berlin’deki bir resim sergisi salonu. "Çaresizlikten büyük çare sahibi olmak için çok çabaladım“ diyen Öcalan, bu tabloda, görüşme yasağına rağmen, hapishane surlarını aşarak, coşkuyla buluşuyor özlemini çektiği insan coğrafyasıyla.
Berlin’deki bir resim sergisi salonundan.
Birinci Yansıma:
Nelson Mandela’nın portresi önünde duruyorum. Çehresi siyah zemin üzerine işlenmiş, gömleğinin yakası Mao’nunkini andırıyor.
Ansızın, uçsuza bakan Mandela’nın bakışlarına odaklanıyorum. Ressam, evrensel diller, anlatımlar ve beşeri melodileri bu iki göze yüklenmiş.
Hayal kuruyor ve Mandela’nın, yüksek güvenlikli Pollsmoor Cezaevi’nden çıkarıldığı havalandırmada, gökyüzüne bakarken: “Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. Ruhunuzu satmayın yeter" sözünü hafızaya not ediyorum.
Bu yansımada ressam, merhamet var, umut da var. Karanlık bir zaman tünelinde, varoluşu tehdit edilirken, nasıl varolunacağını öğrenen ve bunu bizimle paylaşma asaletini gösteren, bir umut dahisini çizmiş.
Sergi salonundakilerin kulağına fısıldayan:”Fark ettiğim şeylerden biri; kendimi değiştirmeden kimseyi değiştiremeyeceğimdir" sözleri bu yansımadan aktaracağım son çıkarımım.
İkinci Yansıma:
Bakışlarına senelerini tahmin edemeyeceğiniz geçmişin, çözmekte zorluk çekeceğiniz bilinci yüklü. Sadece saçlarından tanıyacağınız Antonio Gramsci.
Genç ve dinamik bir yüz.
Gramsci’nin "Her birey, yalnız bugünkü ilişkilerin sentezi değil, bu ilişkilerin tarihidir de yani tüm geçmişin bir özetidir“ cümlelerini sosyalist kültür kavramının öznesi olarak aktarıyor ve karmaşık ilişkileri çözecek olanın, yine bu ilişkilerin yüklü o birey(ler) olacağını, bir Gramsci öğretisi olarak not ediyorum.
Son yüzyılın anahtar beyinlerinden Gramsci’nin yüküne dayanmayanlar ona beyin kanaması geçirttiler ve Gramsci’nin beyni ebediyete kadar yorumlanması gereken bilinç yansımaları taşıyacak; bu da onlara ceza olsun.
Üçüncü Yansıma:
Bir yüzyıla damgasını vuran kadın. Radikal söylevlerin sahibi. Bükük sözlerden kaçınan; bu resim tablosunda, insancıl, "yaptıklarımın mirasını, yapacaklarınızın şifresini size bırakıyorum“ dercesine, yol gösteren iki gözle karşılaşıyorum: Rosa Luxemburg.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, devrim şafağında, Alman sosyal demokrat öncüleri icazetiyle Berlin’de katledildikten sonra arkasına bakıp:
"Vardım, varım, var olacağım“ demiş;
Bu portre de, "yapmadan önce bir düşünün“ der gibi.
Konuşmadan önce düşünün, yapmadan önce düşünün, diyen Rosa’dan kalan büyük miraslardan birinin altını çiziyorum:
"Özgürlük, sadece farklı düşünebilenlerin ihtiyacıdır.“
Dördüncü Yansıma:
Zeminde, sınırları çizilmemiş, coğrafik atlastan bir kesit. İlk sorularım: Ülkesiz ülkeler mi? Adı konmamış yeni bir dünya mı?
Ebadı en büyük portrelerden biri. Gülen bir çehre. Masum bir gülüş. "Sevgi tüm engellere güler“ (James Joyce) der gibi. Yabancı olmadığımız bir gülüş. Sağdakiler bakan; "böyle olmaz“, "her şeye rağmen“ der gibi.
Dünyaya kapalı bir adanın sınırlarını hiçe sayan o coğrafya engelini aşarak, dünyaya gülen; gülerek, buluşmayı özleyen Abdullah Öcalan.
"Çaresizlikten büyük çare sahibi olmak için çok çabaladım“ diyen Öcalan, bu tabloda, görüşme yasağına rağmen, hapishane surlarını aşarak, coşkuyla buluşuyor özlemini çektiği insan coğrafyasıyla.
Rehin tutulduğu hapisten: "En güzel barış savaştan daha zordur“ diyen Öcalan’ı duyuyorum.
Bir de erkek dünyasına düşen bir tarih tezini not ederek, bu yansımadan da ayrılıyorum:
"Kadın ne kadar eşit ve özgürse, toplumun tüm kesimleri de o kadar eşit ve özgürdür.“
Bir de Yansıtan; Ali Zülfikar:
Affına sığınarak, anladıklarımı not ediyorum:
Kürt sorunu dünya için ağır bir yük; bir resime bile tahammülleri yok. Çehrelerin karanlıktan ışığa çıkışlarını resimliyorum. Politik kültürleri bir araya getirmek için çabam, gizli aydınlığı çehrelere işlemek.
Özgürlükten yoksun Kürtler, kendilerini sansürlüyorlar. Bu acı bir tecrübeydi…
Ve biliyorum: Siyasi sanat duygusal bir içsel tutumla bağlantılıdır. Bunu rafine bir hüner ve insancıl yansıtan Zülfikar’ın kalem izlerini severek takibe koyuldum…
Ve sözü, sergide konuşmacı, eskilerden arkadaşım "Junge Welt“ redaktörü Nick Brauns’a bırakıyorum: "Kürt ve Küba devrimlerinde dans etmeden duramazsınız“.