İyi yaşamak, iyi ölmek
Selim FERAT yazdı —
- Eruh’ta minareden halka umutla seslenen ve aynı minareden sayısı yüzbinlerden oluşan bir orduya meydan okuyan Gerilla’ların, ölümle yaşam arasındaki uçuruma son verdiklerinden yola çıkarsan, ölüme başka bir anlam yüklemek de mümkün.
Bu Ağustos ayında yaşama veda eden iki şahsiyeti anıyorum:
8 Ağustos’ta, 25 yıllık aktif gerilla mücadelesi savaşçılarından Berwar Dêrsîm, Serhat’ta, savaş alanında aramızdan ayrıldı;
Tarık Ziya Ekinci bir hafta sonra gerilla mücadelesinin 15 Ağustos’un 40. yıldönümünde, yüz yıllık yaşama bir kala, gören, izleyen gözlerini kapadı.
Bu çapı büyük iki insanı, herbiri kendi alanlarında, iki yaşam sektörünün ustaları olarak not ediyorum.
Gerilla mücadelesinin önemli öğretilerinden biri olan, onursuz yaşamaktansa, dik durarak ölmek arasındaki farkı aktarıyorum.
"Köle gibi yaşamaktansa, onurlu bir yaşam için savaşarak ölmeyi tercih etmek“ olarak aktaracağım o gerilla felsefesine sığınarak, "yaşamak ve ölmek“ arasındaki fark ya da farksızlığı bir Ağustos hikayesi olarak aktarmak istiyorum:
Varoluşçu psikoterapinin önemli temsilcilerinden İrvin D. Yalom, 2019 yılında 88 yaşındayken, kanser hastalığının son döneminde refakat ettiği, 74 yıldır tanıdığı ve 65 yıl evli olduğu 87 yaşındaki eşi Merilyn Yalom’u kaybetmeden önce, sırasıyla her bölümünü birinin yazdığı "Unzertrennlich-Über den Tod und das Leben“ (Ayrılmaz: Ölüm ve Hayata Dair) eserini kaleme aldı.
Bu kitap, benzersiz bir tarzda, yaşamakla ölmek arasındaki bağı, felsefeyi, insani duyguları, hüznü, sevinci, kaybı ve önüne geçilemeyecek sonu ve buna rağmen teslim olmamak için, insani duygu yüklü kalplerini açarak, aynı kaderi paylaşacak okuyuculara emsalsiz bir miras bırakıyor.
Geride kalanlar için, bir gün bile kalsa, yaşamın devam ettiğini, alışmazlığın ötesinde bir cesaretle korkularını, umutlarını da kaleme alıyorlar.
Yaşamım tamamlandı, mutlu oldum, üç çeyrek asırdır sevdiğim bir insan oldu, tüm isteklerim yerine geldi, çocuklarım ve torunlarım var, insanlara yardım ettim, mesleğimde büyük başarılar elde ettim, pişman olacağım hiçbir şey yapmadım, rahatlıkla ölümü karşılayabilir ve ölebilirim başlıklarıyla aktaracağım temaların işlendiği kitap, gerçekten de emsalsiz bir yeniden buluşma ve ayrılma hikayesi.
Ayrılığa rağmen, ayrılmazlığın öyküsü.
İyi yaşamayanların, iyi ölmeyeceği varsayımını içten destekliyorum
İyi yaşayanların iyi ölebilecekleri hipotezini benimsiyorum.
Tarık Ziya Ekinci’nin bir asıra sığan yaşamında, ayakları üzerinde duran ender bir şahsiyet olduğunu biliyorum. Gitmeden önce, vicdan rahatlığıyla son bir kez geride kalanlara baktı ve Yalomlar’ın betimlemesiyle "iyi öldü“.
Sorum: İyi olmak için yaşlı olmak mı gerekiyor?
15 Ağustos tarihi gölgesinde, iyi yaşamak için, yaşın rol oynamadığının altını çizmek istiyorum.
Zaman, göreceli bir ölçek.
Seksen yaşındaki bir insanın iyi yaşamadığından; ve yirmilerinde bir insanın dolu ve iyi yaşadığından hareket edersek, kimin rahatlık içinde öleceği konusunda bir görüşe ulaşabiliriz.
Yalomlar’ın "Ölüm yaşamın doruk noktasıdır“ betimlemesi gerçekçi bir yaklaşım olmasına rağmen, Eruh’ta minareden halka umutla seslenen ve aynı minareden sayısı yüzbinlerden oluşan bir orduya meydan okuyan Gerilla’ların, ölümle yaşam arasındaki uçuruma son verdiklerinden yola çıkarsan, ölüme başka bir anlam yüklemek de mümkün.
"Ölüm hoş geldi sefa geldi“, zorun yarattığı zorun gücünün telafuz ettirdiği tarihi bir not olarak düşmüştü…
Bu bağlamda, Almanya’da yakından tanıma fırsatı bulduğum, 34 yaşındayken 18 Ağustos 2003’te aramızdan ayrılan Erdal’ın (Engin Sincer) tetikte olan yüreğine, ideallerine olan aşkına ve kararlılığına saygı duyuyor ve sayıyorum.
İyi yaşamak iyi ölmek, altını çizdiğim önemli felsefik açılımlardan biri.
İyi yaşamanın ve iyi ölmenin yaşının olmadığını hatırlatarak!