Êzîdîler’e dokunmak
Selim FERAT yazdı —
- Irak Hükümeti ile Kurdistan Bölgesi Hükümeti 2020 yılında, Êzîdîler’in ortak olmadığı bir Şengal anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma, Êzîdîler’in kendi kaderini tayin etmesini engelleyen bir deklerasyon olarak imzalandı; Êzîdîlersiz! Ve 3 Ağustos trajedisinden 10 yıl sonra belki de söylenmesi gereken: Êzîdîler’e dokunanlar, beşeri dünya cehennemine gömülsün.
3 Ağustos‘u Kurdistan yakın tarihinde üst tarihi kırılma olarak tanımlamak, birçok açıdan doğru bir saptama olabilir.
Êzîdî kadınları, yakın tarihte dünyada benzersiz katliam yaşadılar.
Êzîdî çocukları rehin alındı.
Kızlar insan pazarlarında satıldı.
Erkek çocukların akıbetiyle ilgili mekanı meçhul bir trajedi süreci yaşandı.
Yaşanan faili meçhul bir katl değil.
Binlerce Êzîdî kadın ve çocuğun akıbetiyle ilgili hala bir emare yok.
Toplumlar için bilinmezlik, yaşadıkları acılardan daha da yaralayıcı ve kalıcıdır.
Şengal’deki Êzîdîler’in gözleri hep bir arayış içinde;
Hafıza, akıbeti bilinmeyen kadın ve çocukların isimlerini sayıklayan bir çaresizlik içinde.
Anneler, çorak topraklarda, kız kardeşlerini, kızlarını, oğullarını arayan, ebediyen sabırlı olmaya mahkum edilmiş, canlı bedende yaşayan ”sosyal cansızlar“ gibi.
3 Ağustos’ta kadınlara siper olan erkekler katledildi ya da rehin alındılar.
Geride kalanlar tüm zamanlar için, çaresizliğe mahkum edilmek istendi.
Tüm bunlara rağmen, on yıl sonra Şengal ayakta; yaşam devam ediyor.
Êzîdîler’e dokunanlar cezasız kalmadı.
Kadın katliamı, Rojava’da kadınların deyim yerindeyse, yaşama dönüşüne ve direnişine yol açtı.
2004’te Şengal’deki Êzîdîler’in korunmasından sorumlu güç, Güney Kurdistan Bölgesi Hükümeti’ydi.
Ancak bu tarihi trajediyi yaşayan Êzîdîler, görgü tanıkları, gözlemciler ve Şengal’deki trajedinin devamına müdahalede bulunan Gerilla güçleri, Güney’deki Hükümet’in bu trajediye karşı kayda değer önlem almadıklarını açıkladılar.
Böyle olunca da Mesut Barzani’nin 10 yıl sonra: “Bazı tarafların Şengal’in acısını ve ızdırabını siyasi amaçlar uğruna kullandığı ve Şengal’in durumunu zorlaştırdığı tutumlara son vermesi gerekiyor“ açıklamasını doğru okudum: PKK Şengal’den çıkmalı.
Bu açıklamadan dört gün önce, Bölge Başkanı Neçirvan Barzani, sömürge Kurdistan’a atanan “kayyum Valisi“ Hakan Fidan ile görüştü.
Basına yansıyan iki tarafın: “Türkiye'nin Irak ve Kurdistan Bölgesi ile ilişkilerini her alanda geliştirme yönündeki karşılıklı arzuyu“ görüştükleri.
Ve birkaç gün sonra Neçirvan Barzani: “Êzîdî kardeşlerimizi her zaman desteklemeye devam edeceğiz. PKK ve diğer yasadışı güçler Şengal'i terk etmeli" dedi ve Mesut Barzani’nin ne dediği de anlaşıldı.
Ancak bir itirazım var:
2007 yılında Maxmur Kampı’ndaydım.
Özerk bir Kamp.
Maxmur, kendine özgü direnen politik bir uydu gibiydi.
Maxmur yönetiminin, Gerilla’larla aralarına mesafe koymasını isteyenler, biliyorlardı ki, gerillasız Maxmur, Türkiye işgali tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı.
Aynı durum Şengal için de geçerli.
Gerilla güçlerinin bölgeye müdahalesiyle, büyük bir trajedi yaşadıktan sonra, yaşamak için yeniden toparlanan Şengal’deki Êzîdîler’le Gerilla arasında toplumsal bir mutabakatın oluştuğunu biliyorlar.
Bundan dolayı da, Irak Hükümeti ile Kurdistan Bölgesi Hükümeti 2020 yılında, Êzîdîler’in ortak olmadığı bir Şengal anlaşması imzaladılar.
Bu anlaşma, Êzîdîler’in kendi kaderini tayin etmesini engelleyen bir deklerasyon olarak imzalandı; Êzîdîlersiz!
Ve 3 Ağustos trajedisinden 10 yıl sonra belki de söylenmesi gereken: Êzîdîler’e dokunanlar, beşeri dünya cehennemine gömülsün;
DAİŞ, Şengal Direniş Birlikleri (YBŞ) komutanlarından Zeki Şengalî’yi katleden Tayyip çetelerinin Êzîdîler’e uzanan elleri kırılsın, olmamalı mı?