Seri katilin imzası ve Akşener
Ava Neşe KALP yazdı —
- Devlet dediğimiz şey aslında bir mekanizma olduğundan, devletin seri katilliği demek onu işgal eden grubun ya da çetenin kendi varlığını sürdürmek için cinayetlerle toplumu kontrol altında tutmaya çalıştığı kurumsallıktan bahsediyoruz.
- Akşener, çok büyük bir ihtimalle emekli olduğunu düşündüğü İçişleri Bakanlığı dönemindeki suçlarla tehdit edilmektedir.
Seri katiller, belli bir motivasyonla cinayet işlerler. Kurbanlarını tanımazlar ama belli bir çerçeve ile seçerler. Mesela toplumun en zayıf halkası olan seks işçilerinden seçebilirler. Kendilerine göre toplumu “ahlaksızlaştıran” bu kadınları temizlemek gerekir.
Ya da boşanan kadınları veya eşcinselleri hedef seçerler. Bu durumda aile denilen “kutsal kurum”u koruduklarını savunurlar. Veya Yahudilerden seçer. Ya da siyahi ya da Asyalı birini seçer vs. Bütün bunlar, öldürmek için kullandıkları bir çerçeve. Kurbanlarını tanımaz, buna gerek duymazlar. Esas amaç öldürmek ve sadece bunun için bir sebep üretmek isterler.
Bu arada bu seri katillerin başka bir özelliği daha var. Bakış açılarına göre bir de imza bırakma eğilimindedirler. Öldürdükleri beden üzerinde ya da yanında bir iz bırakarak, (imza), bilinmek de isterler.
Seri katil deyince elbette birey olarak algılıyoruz ama bunu yapan örgütler daha da önemli. Bu örgütlerden en önemlisi teorik olarak bu suçları önlemekle görevli olan devlet mekanizmasıdır. Sömürgeci devletlerin, antidemokratik, diktatörlükle ya da mafya tarafından yönetilen devletlerin tipik özelliğidir seri katliamlar üretmek.
Devlet dediğimiz şey aslında bir mekanizma olduğundan, devletin seri katilliği demek onu işgal eden grubun ya da çetenin kendi varlığını sürdürmek için cinayetlerle toplumu kontrol altında tutmaya çalıştığı kurumsallıktan bahsediyoruz.
Türkiye’de devlet kurulduğu günden bu yana seri cinayetler işlemektedir. Karadeniz’de Mustafa Suphilerden, Vartinis’te diri diri yakılan aileye kadar. Türkiye’de seri katilliğin cinayet çerçevesi Türk-İslam Sentezi ideolojisine/çetesine biat etmeyenlerdir. Slogan “devleti korumak.” Nam-ı diğer, devleti kendi işgalleri altında tutmaya, kaynaklarını sömürmeye devam etmek.
Bu yüzden, yabancı ülkelerde bu cinayetler hükümetin “government” suçu olarak kabul edilir, ki öyledir. Ancak Türkiye’de bunlar hükümetlere mal edilmez. Neden? Çünkü gerçekten hükümetler sadece gelip geçici işbirlikçi insanların dönemsel varlığının aracılarıdır. Asıl ekip, başından bu yana, yani İttihat Terakki’den günümüzde Mehmet Ağar, Alaattin Çakıcılar, Doğu Perinçekler, Arif Doğanlar’a uzanan bir seri cinayet hattıdır.
Tam da bu nedenle bu ideolojik suç hattı kendi iktidarlarını tehdit edecek olan kişi, kurum ve gruplara sürekli olarak saldırılarda bulunur, imha etmeye çalışır. Bunun için Ülkü Ocakları, siyasal İslamcı güruhlar her dönem tetikçi tedariki için el altında tutulurlar. Ancak “gerekiyorsa” ordu, polis ve MİT de kullanılır.
Bu cinayetlerin en önemli özelliği suçluların asla cezalandırılmaması. Suçlular dımdızlak ortadadır, ama yine de bir türlü “bulunamazlar.” Göstermelik açılan davalar ya zaman aşımına uğratılır ya da bir iki kişi sembolik olarak içeride bir süre tutulur sonra serbest bırakılır ve sonrasında ödüllendirilir. Şu anda Parlamento’daki Kemal Türkler’in katili gibi…
En son Sivas ve Vartinis davaları zaman aşımına uğratıldı. Muş- Vartinis’te aynı aileden 9 kişinin diri diri yakılarak öldürülmesi, yani insanlığa karşı işlenmiş bir suçu, bu devletin mahkemeleri zaman aşımına uğrattı, tıpkı Madımak barbarlığı gibi. Yedi kişinin öldürüldüğü Konya Dedeoğulları davası da bu yolda…
Zaman aşımı işte bu cinayetleri işleyen seri katilin kim olduğunu belirttiği imzasıdır. Yani devletin imzasıdır. Bu yolla, devleti ele geçiren bu çete diyor ki, “Ben öldürdüm ve buna devam edeceğim.”
Bunu aynı şekilde, kendilerine biat etmeyen -Türk ya da değil- bireylere de yapmaktadırlar. Sabahattin Ali, Kemal Türkler, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Hrant Dink ve diğerleri gibi. Mehmet Ağar’ın çete iktidarı için cinayetlerden ördüğü duvarın tek tek tuğlaları yani.
Bunların on binlercesi Kurdistan’da “faili meçhul” olarak işlendi. O dönemin İçişleri Bakanı olan Akşener bugün ilginç bir süreçten geçiyor. Özellikle, son bir iki yıldır Akşener’in “intihar” olarak değerlendirilen davranışları, tam da bu süreçle bağlantılandırılırsa bir çerçeveye oturabilir. Diğer türlü onun dengesizliğine verilebilir ki, dengesiz bir kadın olmadığını biliyoruz. O zaman ne şekilde açıklanabilir diye sorulacak olursa, bana göre Akşener, çok büyük bir ihtimalle emekli olduğunu düşündüğü İçişleri Bakanlığı dönemindeki bu suçlarla tehdit edilmektedir.
O’nun bilgisi dışında olamayacağı düşünülürse, on binlerce faili meçhul ile ilgili bir bağlantı ile tehdit edilmesi çok muhtemel. CHP’ye çekilen operasyonun İYİP versiyonu yani. Çok büyük bir ihtimalle AKP-MHP’ye kafa tutan Akşener, geçmişte yani Altılı Masa döneminde bu suçlarla ve şimdi de yanında bonus olarak da belli ki CHP’deki gibi içeriye yerleştirilen ekiple benzer, özellikle akçeli işlerle ilgili bir mühendislik çalışması ile köşeye sıkıştırılmaktadır.
Ergenekon-AKP-MHP koalisyonu, Akşener gibi birini dahi tehdit ediyorsa durumu eskiden olduğundan çok daha ciddiye aldıklarını göstermektedir. Yani en küçük bir ihtimale dahi yol vermeyecek şekilde bir sonraki seçimleri kazanmak ve kendi rejimlerinin son biçimini vermek için önlemler alıyorlar.
HDP’nin felç edilmesi, arkasından Kılıçdaroğlu ve ekibinin tasfiyesi, şimdi Akşener’in tehdit edilerek ya iş birliğine ya da denklemden çıkarılacağı tehdidine maruz bırakılması; içinde oldukları hummalı çalışmanın niteliği hakkında epey ip ucu vermektedir. Altılı Masa’dan aniden kalkmasını “devlete karşı son kez görevimi yaptım” demesi ancak bu çerçeve içinde anlamlı bir yere oturmaktadır. Muhtemelen son kez tehdit edileceğini düşünüyordu. Bu, şantajcıların eline düşenlerin ilk etapta inandıkları, bir kez “dediğini yaparsam rahat bırakılacağım” biçiminde düşünen zavallılık gibi. Masadan kalkarken bunun güvencesini alan Akşener, bugün bunun mümkün olmadığını görüyor sanırım. Suça bulaştığında, hele hele bu çetenin elinde isen, artık emekli olamazsın Meral Hanım. Geçmiş olsun!