Türkiye: Quo Vadis?
Forum Haberleri —
- “Aç insan ahlakını yer” deyişinde olduğu gibi, toplumda yaşanan erozyon tahminlerin ötesinde; her gün yanıbaşımızda gördüklerimiz ve istatistiklere yansıyanlar buzdağının görünen kısmı iken, yansımayanlar havsalayı aşan boyutlarda…
Doğan AMED
Türkiye bir kriz sarmalı içerisinde. Krizin boyutları ve büyüklüğü sanılanın ötesinde ve kapsamlı. Mesele Dolar-döviz yükselişinin çok ötesinde olduğu gibi, “iyi ekonomist” olup olmama ile de ilgili değil.
Bu nedenle kapitalist dünyanın en iyi ekonomistleri dahi gelse, Türkiye de yaşanmakta olan krize dönemsel ve palyatif tedbirler dışında çözüm bulmaları mümkün değil ve olamayacak.
Özal ve Derviş verili sistem de “iyi ekonomist” idi. Dünya çapında tanınır ve bilinirlerdi. Fakat “iyi ekonomist” olmaları yetmedi; bunu çok geçmeden anladılar. Ancak anlamaları birşey değiştirmedi; sistemin kara delikler üzerinde (özgürlük, demokrasi yoksunluğu ve hırsızlık üzerine) inşa edildiğini; ne bugün ve ne de yarın hiçbir devletin bu biçimde ayakta kalamayacağını, ekonomisini düzeltemeyeceğini, kriz ve kaostan kurtulamayacağını gördüler.
Bu durum her ikisine de pahalıya patladı; birisi bunu canıyla ödedi, diğeri de ardından yığınla küfür bırakıp kaçmak zorunda kaldı…
Oluşturulan böylesi otokratik bir rejimin ötekileştirici, kutuplaştırıcı, akıl dışı beka sorunları yaratarak yol alması mümkün değildi. Nitekim olmadı da. Sonuç koca bir toplumun yitirilmesi ve çöküş oldu…
***
“Aç insan ahlakını yer” deyişinde olduğu gibi, toplumda yaşanan erozyon tahminlerin ötesinde; her gün yanıbaşımızda gördüklerimiz ve istatistiklere yansıyanlar buzdağının görünen kısmı iken, yansımayanlar havsalayı aşan boyutlarda…
Evet, AKP-MHP iktidarının mevcut politikalarla ve mevcut haliyle sürdürülebilirliği mümkün görünmemektedir, lakin bu gidişin sonu nereye varacaktır?
Soruya cevap vermesi gerekenlerin atıllığı ve HDP (siz bunu Kürtler diye okuyun) ile birlikte gözükme korkusu nedeniyle, bu, cevapsız bir soru olarak orta yerde duruyor.
Bir çare ve çözüm olarak seçim ile! “Hükümet değişikliği” veya “muhalefetin” mevcut iktidara eklemlenmesi dahil! derin mahfillerde kimi tartışmaların yapıldığı sır olmaktan çıkmış durumda. Lakin bunun olup olmaması garp cephesinde bir şey değiştirmeyecek, kriz ve kaos sürgit devam edecek.
Demokratik siyasete duyulan ihtiyaç
Önce bir tespit: Rejim tarafından topluma yöneltilen ve kuruluşundan bu yana kesintisiz olarak sürdürülen saldırı ve şiddet arş-ı âlâya ulaşmasına rağmen sonuç almaktan uzaktır.
Toplum, bağrında taşıdığı tüm gerilik ve itildiği çürüme ortamına rağmen, rejim tarafından kendisine giydirilmek istenen deli gömleğini giymeyi reddetmektedir.
Özgür basın, sosyal medya, sivil toplum, demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler aracılığıyla itirazlar, canlı ve devingen tartışmalar, arayışlar devam etmektedir. Bu konuda sorun yok.
Lakin ironik gelse de sorun, tam da sorunun olmadığı düşünülen yerde kendisini göstermektedir. Şöyle izah edelim:
Muhalif cenahtaki tartışmaların odak noktası sistem içi çözüm ve alternatifler üzerinde yürümektedir.
Rejimin 100 yıllık ideolojik hegemonyasının da etkisiyle yaşanan kriz ve kaosun kuruluş felsefesinden, bu anlamıyla yapısallığından kaynaklanan esas boyutu gözardı edilmekte, sorun sistemin dişlileri üzerinden, olmadı A, B, C partileri ve/veya şahısları üzerinden sürdürülerek, tartışma ve çözüm rejimin istediği alanda, istediği sınırlar dahilinde yürütülmektedir.
Oysa sorunu Erdoğan’ın gidişi, çözümü de CHP’nin veya bir başkasının gelişi üzerinden okumak, ya da kodlamak tecrübeyle sabittir ki rejimin ve mevcut diktanın en çok istediği-isteyeceği şeydir. Adı “Cumhur” veya “Millet” ittifakı olmuş fark etmemektedir; isimler, yüzler değişik de olsa zihniyetleri birdir ve tektir.
Bundan ötürü yapılması gereken, egemen kliklerin (AKP-MHP, CHP-İYİ Parti) birbirlerine yönelik hamlelerini tartışıp durmak olmadığı gibi, bunlardan bir beklenti içerisine girmek de değildir.
Rejimin kurduğu-kurmak istediği oyun sahasını reddetmek, kendi oyun sahasını kurup, kendi oyun planını hayata geçirmek, bunun araç ve argümanını oluşturmak 3. yol paydaşları ve demokratik siyasetin önündeki acil işlerin başında gelmektedir.
Örnek olsun, yoksulluk nasıl giderilecektir, açlık ve işsizlik nasıl çözülecektir, rüşvet, yolsuzluk nasıl önlenecektir, Nepotizm nasıl sonlandırılacaktır, savaşlardan kaynağını almakla birlikte, artık yaşadığımız dünyanın bir gerçeği olan göç-göçmen sorununa çözüm neyle olacaktır?
Ulusal, kimliksel, inançsal ve kültürel sorunlar elbette ki başattır, fakat yanıbaşımızda (ve dahi kendi içimizde) her geçen gün artan sınıfsal uçurumlar konusunda çözüm nedir, yine gençlik ve kadın başta olmak üzere toplumun genelinde artmakta olan umutsuzluk nasıl giderilecek, bir şeyin değişmeyeceğine olan algı nasıl kırılacak.
Çöpten yiyecek arayan anneler, bir lokma ekmek için bedenini satanlar, dükkanını siftahsız kapatan esnaflar, okulu elinden alınan öğrenciler ve daha birçok kesim ile nasıl bir bağ kurulacak?
Haksızlık yapmak istemeyiz; bu konularda onlarca program, öneri ve çözüm formülü çeşitli biçimlerde hazırlandı, sunuldu. Lakin gelinen aşamada daha somut ve güncelde uygulanabilir çözüm ve araçlarının yaratılarak topluma sunulması gerektiği açık.
***
Elbette ki sorunu en derinden yaşayanlar, çözümü de en doğru tarif edecek olanlardır. Bu nedenle haddimizi aşıp akıl verici duruma düşmek istemeyiz. Şu kadarını söylemekle yetinelim:
Birincisi, Türkiyeli demokrasi güçlerinin, kadın hareketinin, doğa savunucuları-ekolojistlerin, inanç gruplarının, sisteme muhalif tüm parti, sendika ve odaların kendi kimliklerini yadsımadan, bir diğerinin de dilini, kimliğini ve kültürünü reddetmeden 3. yol çizgisinde bir araya gelerek demokratik siyaseti alternatif yapacak birlikler sağlamasıdır.
Seçim işbirlikleri değil kastımız, onu da barındıracak, fakat onunla sınırlı kalmayan, özgürlük tahayyülü olan, ahlaki ve politik birlikteliklerdir.
7 Haziran buna kısmi bir örnektir. Bu örnek deneyimin rejimi ne derece ürküttüğü ve paniğe sevk ettiği izahtan varestedir…
***
İkincisi ise demokratik siyasetin öznesi ile buluşabilmektir: Biliniyor ki demokratik siyasetin öznesi birey ve toplumdur. Birey ve toplum ise hayatın yaşam bulduğu sokaktadır.
Kuşkusuz ki sokağın kutsiyeti yoktur ve sokak fetişizmi de değildir niyet; ancak hayat ve hakikat sokaktadır ve demokratik siyasetin öznesi sokakta yaşamaktadır.
Gerek dünyadaki toplumsal mücadeleler tarihi ve gerekse de yaşadığımız coğrafya, yine görmek isteyenler için Kürt siyasal hareketinin bu günlere gelişinin tüm aşamalarında sokağın rolü önemli derslerle doludur.
Rejimin sokakta üç kişinin bile bir araya gelmesini engellemesi, sokağın toplumsalı bir araya getirecek olma ve değiştirip dönüştürücü gücünden kaynaklanmaktadır ve bunu en iyi rejim bilmektedir. Zira sokak çarpan etkiye, biri milyon yapacak özelliklere sahiptir.
Bir diğer yön ise şudur; demokratik siyasete kapatılmak istenen sokakta taşlar bağlanmakta, itler iplerini koparırcasına alanlara salınmaktadır. Resmi ve gayri-resmi güçler ile toplumun hak arayışı terörize edilmektedir.
Topluma yönelik sergilenen terör, muktedir tarafından ar edilmeksizin ekranlarda fütursuzca servis edilmektedir. Pornografik şiddetten kastımız budur.
Bunu tersine dönüştürmek demokratik siyasetin öncelikli görevlerinin başındadır.
***
“Bütün mümkünlerin kıyısındayız” derken şair, bunu mu kast etmiş bilinmez, lakin siyaset daha somut olarak demokratik siyaset, mümkün kılma sanatıdır.
Bu anlamda içerisinden geçtiğimiz zaman dilimi, 3. yol siyasetini temsil eden HDP açısından muazzam fırsatlar sunmaktadır; yeter ki rejimin dayattığı kısır döngünün içerisine düşülmesin…