Türkiye ve Irak arasındaki ‘su sorunu’
Forum Haberleri —
- TC’deki sulama projeleri Irak’ta yaşayan halklar açısından önemli, çünkü uzun vadeli büyük su kesintisi özellikle bununla gerçekleşiyor. Fırat havzasında sulama projelerin ancak yarısı bitmesine rağmen, şimdiden Suriye ve Irak’a akan suda yüzde 40 civarı kesinti var. Bu da birçok tartışmayı beraberinde getiriyor.
ERCAN AYBOĞA
Birinci Dünya Savaşı sonrası Irak ve Suriye devletlerin kurulmasından sonra bu iki devletin Türkiye Cumhuriyeti (TC) ile “su sorunu” yaşayacağını öngörenler oldu. Batı Asya’nın en büyük nehirleri olan Fırat ve Dicle, TC’nin doğusunda, yani Kuzey Kürdistan’da doğup büyümesinden sonra Suriye Arap Cumhuriyeti ve Irak Cumhuriyeti’ne akması kendi başına çatışma getirmez. Sorunun asıl kaynağı, üç devletteki iktidarların iyi niyetli, paylaşımcı ve demokratik olmamalarıdır. On yıllar geçtikçe ve barajlar ile büyük sulama sistemlerin dünyada yaygınca kurulmasıyla böyle bir sorunun yakında gerçek olacağını konuyla ilgilenen herkes anladı.
Bin yıllardır Fırat ve Dicle olmaksızın Orta ve Aşağı Mezopotamya’ya denk gelen Suriye ve Irak’ta beş bin yıldan beri kentlerin kurulması ve tarımın yapılması mümkün olmazdı, çünkü buradaki yağış oranı çok düşük. Yukarı Mezopotamya’da (buraya Batı İran, yani Doğu Kürdistan’da dahil) ise yağışlar yeterli olduğundan dolayı sulama sistemleri olmadan da tarım ve hayvancılık mümkündür. Zagros ve Doğu Toros dağlarından gelen sulara dayanarak aslında çöl olan Orta ve Aşağı Mezopotamya’da halkların hayat kurabildiler. Akış yukarı bölgede bulunan TC ve İran tarafından baraj ve büyük sulama sistemlerin inşa edilip buradaki insanların suyunun kesilmesi bundan dolayı tartışmasız açık bir hak ihlalidir.
2. Dünya Savaşı sonrası Mezopotamya’da bulunan devletler büyük su yapıların kurulması için hareket geçip planlamalara ve ilk küçük projelere başladı. Irak ve Suriye’nin sömürgeci Fransa ve Birleşik Krallık’tan tam bağımsız olunca TC ile iletişime geçip Fırat ve Dicle’nin ortak paylaşımı için talepte bulundular. Bu çerçevede 1947 yılında birbirine pek düşman olmayan Irak ve TC arası imzalanan bir protokole göre su ve başka konularda anlaşmazlık olunca BM’nin güvenlik konseyine gitme hakkı karşılıklı tanındı. TC ve İran, Irak ve Suriye kadar Fırat ve Dicle üzerinde barajlara öncelik vermediği için 70’li yıllara kadar Fırat ve Dicle üzerinde yapılan su yapıların çoğu Irak ve Suriye’de aitti ve henüz bunların TC ve İran ile bir ciddi su sorunu ortada yoktu. Ancak TC 80’li yıllarda büyük barajları kurmaya başlayınca, su sorunu üç devlet arası ciddi boyut almaya başladı.
Sulama projelerinde çok fazla gecikme var
TC’nin hükümetleri Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında kurmaya başladığı devasa baraj, HES ve sulama sistemleri için ne kendi halkına ne de Irak ve Suriye’ye danıştı. On yıllar boyunca kamuoyunda sınırlı oranda bilgi paylaşmasıyla sınırlı kaldı. Fırat üzerindeki tüm barajlar kısmi gecikmeyle kuruldu; Dicle üzerinde ise yereldeki halkın protestosu sonucu epey gecikme oldu ve ancak 2020 yılında en büyük proje olan Ilısu Barajı tamamlanabildi. Sulama projelerinde ise çok fazla bir gecikme var. TC’deki sulama projeleri Irak’ta yaşayan halklar açısından önemli, çünkü uzun vadeli büyük su kesintisi özellikle bununla gerçekleşiyor. Fırat havzasında sulama projelerin ancak yarısı bitmesine rağmen, şimdiden Suriye’ye (ordan da Irak’a) akan suda yüzde 40 civarı kesinti var. Dicle için yapılan bazı bağımsız araştırmalara göre su kesintisinin de yüzde 40’ı geçeceğine ilişkin eğer tüm planlanan sulama projeleri uygulanırsa.
Nehirlerde akan sulardaki azalmanın on yıllar önce hesap edilmeyen bir neden daha var, o da iklim değişikliğidir (krizidir). İklim krizi 1999 yılıyla çok açık şekilde tüm Ortadoğu’da hissedilmeye başlandı. Yağışın yüzde 10’dan fazla azalması sonucu nehirlerde akan sularda da ciddi düşüş yaşandı. Yağışlar daha fazla azalırsa Suriye ve Irak’a akan su miktarı daha da azalacaktır. Orijinal akış debisine göre baraj-sulama ve iklim krizinden dolayı yüzde 60-70 düşüş beklenmektedir. Fırat nehirinde görülen düşüş yakında Dicle’de görülmesi zaman meselesidir.
GAP sosyal olmayan, antiekolojik ve tahakkümcü su siyasetinin sembolü haline geldi. GAP iddia edildiği gibi Kuzey Kürdistan’ın kalkınması için değil, daha çok Kürtlerin devlete entegre edilip isyanının bastırılması ve Suriye ile Irak’a karşı suyun silah olarak kullanılması için yapılmaktadır. Elbette GAP ile bazı ekonomik çıkarlar da amaçlanıyor (elektrik üretimi ve sulamaya dayalı tarımsal ihracat gibi) ama asıl motivasyon böyle olduğu kesindir.
Kapsamı daha küçük de olsa İran’ın su politikasını da aynı çerçevede değerlendirmek doğru olur ki son on yıldaki gelişmeler bunu gösteriyor. Dicle’ye akan iki büyük kol üzerinde kurulan baraj ve sulama sistemleri sonucu Irak’a akan suda ciddi düşüş görülüyor.
Irak ve Suriye, İran, Türkiye’ye göre daha iyi bir su politikasına mı sahip? Hayır. Eğer Dicle ve Fırat bu iki devletten TC ve İran’a aksaydı mevcut zihniyet ile benzeri bir politika izlendiği diyebiliriz. Ama durum böyle olduğu için konumuza geri dönelim.
Fırat üzerindeki ilk büyük barajın inşasından beri Türkiye, Suriye ve Irak’ın hakkını tanıyan, paylaşılan nehirler ve yeraltı sularıyla ilgili, kapsamlı herhangi bir müzakereye katılmamıştır. Aksine TC “kendi sınırları dahilindeki kaynakları kullanma hakkı”nda ısrar etmiş, Irak ve Suriye ise kendi teritoryal bütünlüklerinin ve tarihsel su hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. TC aynı zamanda iki devlete sadece tek taraflı anlaşmalar önerdi; Atatürk Barajı tamamlanmaya yakınken 1987’de Fırat nehrinden yıllık 500 metre küp/saniye suyun sınırdan akışına izin veren anlaşma bunun sonucu ortaya çıktı. Bunun akabinde, 1990’da Suriye ve Irak, Fırat’ın Suriye-Türkiye sınırında ölçülen suyunun yüzde 42’sinin Suriye’ye, kalan yüzde 58’inin de Irak’a bölüştürülmesi konusunda mutabakata varmışlardır. Bu iki devlet TC’ye karşı ortak hareket etmesi gerekirken 500 metre küp su için gerilim içine girdi.
Suriye ve Irak’ın TC’nin su politikasına karşı siyaseti çok yetersiz olduğunu belirtebiliriz. Büyük önem arz eden 1997 BM Uluslararası Suyollarının Seyrüsefer-dışı Kullanım Hukukuna İlişkin Sözleşmesi’ni imzalamayan Türkiye için uluslararası bağlayıcılığı olan herhangi bir yasal mekanizma bulunmasa da, Irak ve Suriye uluslararası kurumlar (en başta BM) nezdinde ciddi girişimlerde bulunabilirlerdi. Irak örneğin 1947 anlaşması temelinde TC’ye karşı harekete geçebilir.
Suriye ile TC’nin su anlaşması mümkün mü?
2000’li yılların sonuna doğru TC ile Suriye ve Irak ile 60’lı yıllardan sonra ilk defa düzenli bir şekilde Dicle ve Fırat nehirleri uzman ekipler düzeyinde görüşmeye başladı. Ilısu Barajı’nın finansı Avrupa devletlerine bağlı olduğu için de bu adımı atan TC’nin asıl amacı Irak ve Suriye’yi oyalamaktır. Güzel sözler dile getirildi, ama pratikte hiçbir şey değişmedi. 2011’de Suriye’de halk isyanı ve savaşı başlayınca TC görüşmeleri durdurdu ve bildiği politikasına devam etti. Sonraki yıllar Irak yeniden DAİŞ ile bir iç savaş yaşadı. DAİŞ’in arkasında TC durmasına rağmen su konusunda TC’yi eleştiren girişimler yine olmadı. DAİŞ’in yenilmesiyle 2016’dan itibaren Irak TC ile ilişkilerini iyileştirmek için çabaladı. Artık Ilısu Barajı’na olan itirazını kaldırdı ve Türkiye devleti ile bir su anlaşma çabasında bulundu.
Suriye zaten TC ile fiili savaş halinde ve su konusunda anlaşma mümkün değil. Ama TC’nin 2016 yılından itibaren Fırat suyunu ilkbahar ve yaz aylarında debiyi saniyede 250 metreküpe indirmesine karşı hiçbir şekilde ne açıklama yaptı, ne de girişimde bulundu. Bu su kesintisinden, Rojava’nın da parçası olduğu ve kendi öz yönetimini kurmuş Kuzey ve Doğu Suriye daha çok etkilense de Deyr Ez Zor’da kendi hakimiyeti altındaki büyük bir bölge de etkileniyor. Halbuki TC’nin suç işlemesini gündemleştirebilir, çünkü halen her yıl TC suyu ciddi oranda art niyetli şekilde kesiyor. Maalesef Suriye hükümeti ırkçı ve antidemokratik yaklaşımını su konusunda da gösteriyor.
Irak, 2017 yılıyla beraber TC’ye su konusunda hiçbir eleştiri yapmadan anlaşma yapacaklarını belirtmeyi tercih etti. TC ve Irak arasında su konusundaki müzakereler daha geniş müzakerelerin bir parçası. TC 2020 yazında tamamladığı Ilısu Barajı’ndan Irak’a bırakacağı su miktarını Suriye’ye yaptığı gibi kesmedi ve hatta Irak’ın taleplerini dikkate alacağını sürekli belirtti. Ama gizlice yürütülen görüşmelerde bunun karşılığında birkaç talebini dayatıyor. İlk başta ekonomik çıkarlar var; örneğin inşaat, su ve diğer alandaki yatırım projelerinden Türk şirketlerin hibeleri alması veya Irak pazarının TC ürünlerine açılması gibi. Ama bunun ötesinde Irak’tan TC’nin Güney Kürdistan’a yapacağı askeri işgal saldırılarına sessiz kalması da talep edildiği ortadadır. Sömürgeciliğe karşı direniş içinde olan Kürtlere TC’nin saldırılarına karşı göstermelik bir açıklama yapıyor ama gerekli protestoyu gösteremiyor. TC devlet olarak daha güçlü olsa da onurlu bir tavır göstermek için bu bir neden değil. Daha çok Irak içinde bazı kesimleri protestosu sonucu Irak hükümeti eleştiri yapmak zorunda kalıyor demek daha doğru olur.
2019 yılında TC ve Irak arasında bir Su Alanında Mutabakat Zaptı iki devletin parlamentosuna sunuldu. Bu metin son yıllarda iki devlet arası yürütülen görüşmelerin sonucunu yansıtıyor. Ekonomik çıkarlar ve teknik işbirliği ön plandayken nehirler boyunca yaşayan halkların hakları hiçbir şekilde dile getirilmiyor. Yine doğanın biraz da olsa korunması bir kelime ile ifade edilmiş değil. İki hükümet kamuoyuyla zaten paylaşmamış ve gizli şekilde bunu parlamentolarda geçirme yaklaşımı gösterdi. Ancak tahminimizce detaylar üzerinde tam anlaşamadıkları için veya başka siyasi gelişmelerden dolayı iki parlamentodan da son anda geri çekildi. Geri çekilmesi ilk etapta iyidir ama zihniyet değişmediği için her an yeniden parlamentoya gelebilir.
* Mezopotamya Ekoloji Hareketi