Ya direnenden ya işgalciden yanasın!
Fehim IŞIK yazdı —
- Erdoğan’ın çözüm sürecini bozup savaşı yeniden başlatması ile Kobanê direnişi ve DAİŞ yenilgisi arasında direkt ilişki vardır.
- HDP ve bileşenleri ile bir grup yurtsever, sol ve sosyalist parti dışında kalan her kesimin Kürt’e dönük tutumu çok açık. Tüm sistem partileri Kürt’e düşman; tutumları net... Peki, Kürt’ün tutumu niçin net olmasın!
Erdoğan’ın Rojava’ya dönük tehditleri yeni değil. Savaşı 2015’te yeniden başlatan Erdoğan, o günden beridir Kürt halkına dönük saldırılarını aralıksız sürdürüyor.
2015 aynı zamanda Erdoğan’ın Kürtlerin üzerine saldığı DAİŞ’in yenildiği, alan hâkimiyetini tamamen kaybettiği yıl oldu. Erdoğan’ın çözüm sürecini bozup savaşı yeniden başlatması ile Kobanê direnişi ve DAİŞ yenilgisi arasında direkt ilişki vardır. O bitmeyen bir kin ile Kürtlere saldırmaya devam ederken, ABD ve Rusya’ya ise Türkiye’nin jeopolitik konumunu da, 80 milyonluk büyük nüfusunu da pazarladı. Bu pazarlığı AB devletleriyle de yürüttü. Ahlakın zerresinin olmadığı pazarlıklarda her şey çıkara endekslendi ve nihayetinde 2018’de Efrîn, 2019’da ise Girê Spî ve Serêkaniyê işgal edildi.
Erdoğan kendini bir kez daha pazara sürmüş durumda. Tüm hesap kitabını da “Kürt anasını görmesin” diye yapıyor. NATO Zirvesi’ni tam bir Kürt pazarına dönüştürdü. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği için Kürt düşmanlığını şart koştu. Yeni bir işgal saldırısına onay almak için günaşırı ABD ve Rusya’nın kapısını çalıyor. 19 Temmuz’da, tam da Rojava Devrimi’nin yıldönümünde Tahran’da İran ve Rusya’nın katılımıyla yapılacak zirvenin de gündeminde Rojava’ya dönük saldırının olacağına şüphe yok.
Erdoğan’ın derdi sadece Rojava değil. Geçmişten günümüze adeta iğne ile kuyu kazarak elde edilen tüm Kürt kazanımları tehdit altındadır. Rojava’daki demokratik özerk yönetim tehdit altındadır. Güney Kürdistan’daki federal yönetim tehdit altındadır. Legal demokratik siyasette Kürtlerin etkisinin artması, barajları yıkan demokratik siyaset tehdit altındadır. Kürt basını ve gazetecileri tehdit altındadır. Sadece bunlar mı? Kürt dili, Kürt sanatı, Kürt kültürü bir kez daha tehdit altındadır. Kısacası Kürt’e ait her şey tehdit altındadır.
Erdoğan iktidarı yürüttüğü kirli pazarlıklara uygun davranıp saldırılarını artırıyor. Ancak kendini muhalefet olarak tanımlayan bir kesimin de Erdoğan iktidarından aşağı kalır yanı yok. Bu saldırılardan iktidarın nemalandığını bilmesine rağmen CHP’nin başını çektiği muhalefet iktidardan daha fazla savaş çığırtkanlığı yapıyor. Bu arada köşede bucakta merdiven altı işletme gibi türeyen küçük faşist partiler de mülteci düşmanlığını, iç savaşı körüklemeye başladılar. Belli ki yeni bir plan var. “Çöktürme Planı” çöktü ancak Osmanlı’nın torunlarında oyun bitmedi. Anlaşılan yeni soykırım planlarının yaşama geçirilmesine önayak olmaları için mevcutların yanı sıra bir de Ümit Özdağ ve Muharrem İnce gibi merdiven altı faşist-ulusalcı partileri görevlendirmişler.
Mevcut tablo, geçmişte olduğu gibi bir uluslararası destek alamasa bile Erdoğan’ın, Rojava’ya yeni bir işgal saldırısı başlatacağının işaretleri olarak değerlendirilebilir. Gelişmeler bu saldırının yaşanacağı yönünde.
Erdoğan rejiminin saldırgan siyaseti QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin de gündemindeydi. Mazlum Abdi, tüm riskleri ve tabi dönemin ortaya çıkardığı kazanımları/olanakları da sayarak Erdoğan’ın saldırgan tutumunun nedenlerini değerlendirdi. Bu satırları okuyanların Mazlum Abdi’nin konuşmalarını dikkatle izlediğine inandığım için çok uzun tekrar etmeyeceğim. Tek kelimeyle dersek, Mazlum Abdi açık ve net olarak “Savaşın ne zaman başlayacağına Erdoğan karar verebilir, ancak ne zaman biteceğine o değil biz karar veririz” dedi. Hiç kuşku yok bu umut veren bir kararlılıktır.
Mazlum Abdi, Kürtlere de seslendi; deyim yerindeyse, “hal böyle iken Kürt’e uyku haramdır, haram olmalıdır” dedi. Ardından “Kürtlerin iç çelişkileri, görüş farklılıkları ne düzeyde olursa olsun, Kürtlerin esas görevi kazanımları korumak olmalıdır. Kürtler bu nedenle işgalcilere karşı net tutum belirlemeliler” çağrısında bulundu.
Türkiye’de iktidar ile muhalefetin, türedi partilerin, neredeyse HDP ve bileşenleri ile bir grup yurtsever, sol ve sosyalist parti dışında kalan her kesimin Kürt’e dönük tutumu çok açık. Tüm sistem partileri Kürt’e düşman; tutumları net...
Peki, Kürt’ün tutumu niçin net olmasın!
Tutum ne olur o da açık: Ya işgalciden ya da işgale karşı direnenden, yani özgürlük için en ağır bedeli ödeyenden yana olursun.
Bu işin arası da yok, şakası da...