Bir öngörü: Neler olabilir?
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Birbirleriyle savaşan güçler “üçüncü yol"da yürüyen Kürt Özgürlük Hareketi’yle kaçınılmaz taktik ittifak yollarını aramak zorunda kalacaktır. Bu durum Kürdistan savaşçılarının her taktik anlaşmada güçlenmesi demektir.
Sadece medyayı izlemekten başka istihbarata sahip olmayan bizim gibi kişilerin öngörüleri ancak “şartlı” öngörüler olabilir. “Eğer şu olursa, bu olur, o da şu sonucu doğurur” gibi. Burada kesinliğe yakın hiçbir şey yoktur. Elbette öngörü yani tahmin, olanı biteni anlatmak gibi amaçsız bir iş için yapılmaz. Yine “şartlı” olarak “eğer şu olursa, bu olur, o da şu sonucu doğurur, o halde yapılacak iş şudur” demek için yapılır. Kısaca her öngörü, sonuçta bir politik öneri ile tamamlanır.
Şimdi yapacağım öngörü işte böyle bir öngörüdür. Her cümlesi tartışmalıdır. Tartışılmalıdır da. Buna göre:
İsrail ve ABD, İran’a ilk fırsatta savaş açacak ve Türk devletini de bu savaşa sürükleyecektir. Fiilen devreden çıkan Irak ve Suriye’den sonra Türk ve İran devletleri de birbirlerini tahrip ederek devreden çıkacaktır. Bu devletlerin dişleri söküldüğünde ABD ve İsrail onların sömürgesi olan Kürdistan parçalarına el koyabilmek için PKK ve KCK’yi tasfiye etmeye yönelecektir. Eğer bu tasfiye gerçekleşirse Başûr ve Rojava’ya, duruma göre Rojhilat’a ve mümkün olursa Bakur’un stratejik noktalarına yerleşecektir.
Neden? Çünkü Kürdistan’a egemen olan Ortadoğu’ya, Ortadoğu’ya egemen olan Kuzey Afrika ve Kafkasya’ya egemen olur. Olunca ABD hegemonyasını tehdit eden Rusya-Çin ekseniyle kendi lehine bir denge kurar. Bunun da sonunda ya bu iki eksen arasında stratejik dengeden dolayı barış olur ya da insanlık topyekun bir nükleer felaketin eşiğine gelir.
Bu öngörü binde birlik bir ihtimalle gerçekleşecek olsa bile dört sömürgeci devlet ve tüm Kürdistan parçaları, bu binde birlik gerçekleşme ihtimaline karşı acil önlemler almak zorundadır.
Bu önlemlerin ne olduğunu Başkan Apo ve PKK çoktan beri ortaya koymuştur. Ortaya konan görüşü bugün varolan koşullara tatbik edersek, şunları söyleyebiliriz:
Bu dört sömürgeci devlet NATO onların sömürgelerine el koymadan kendi iradeleriyle sömürgecilikten ve PKK düşmanlığından vaz geçmelidir. Kürt halkının her parçada, özgür iradeleriyle ilan edecekleri statülerini tanımalıdır. Aynı zamanda bu dört devlet birbirleriyle saldırmazlık ve dostluk anlaşması yapmalı, birine yönelecek saldırıya hep birlikte karşı koyma kararı almalıdır. Dört devletin kendi aralarında ve özgür Kürdistan’la barışı, “üçüncü yol” demektir.
Hiç kuşkusuz bu önlemlerin alınabilmesi için bu devletlerin rejimlerinde demokratik yönde değişimler gerekir. Bunu ya halkların mücadelesi sağlayacaktır ya da bu devletler tehlikeyi görerek kendileri politikalarını reforme edecektir. Üçüncü Dünya Savaşı’nı Ortadoğu’da bu önlemler dışında önlemenin, hem bu dört devleti ve hem de tüm Kürdistan parçalarını savaşın tahmin edilemeyecek ağır yıkımlarından korumanın şu anda bir başka çaresi yoktur. Türkiye’nin, İran’ın, Suriye’nin ve Irak’ın kendi aralarında ve Apocu güçlerle bu devletler arasında böyle bir temelde barış acil meseledir.
Acil meseledir, ama, çok zor bir meseledir. Çünkü böyle bir çözümün önünde, diğer devletlere nazaran, en büyük engel Türk devletidir. Erdoğan-Bahçeli iktidarı sahte İsrail düşmanlığı kisvesi altında Üçüncü Dünya Savaşı’nda İsrail’le birlikte NATO’nun koçbaşıdır.
Barış bu devletlerdeki halkların, Arapların, Farsların, Türklerin ve Kürtlerin bu devletleri barışa ne ölçüde zorlayacaklarına bağlıdır.
Şu anda gördüğüm kadarıyla bu öngörüde ifade edilen ABD ve İsrail’in stratejisinde en zayıf nokta Kürt özgürlük Hareketi’ni yok etme hedefidir. Günümüzün egemen sınıfları “devlet denilen sırça köşklerde” oturmaktadır. Sofistike silahlar, güdümlü füzeler, yapay zekayla desteklenen saldırılar, klasik savaşlardan çok daha fazla devletlerin sivil halklarına, ekonomiye muazzam zararlar vermektedir. Şehirlerden kaçan milyonlarca insan, işgücüdür. Bunun sonucu üretimin yıkıma uğramasıdır. Kürt Özgürlük Hareketi devletsiz bir harekettir. Gerilla güçlerinin fabrikaları, bankaları yoktur. Savaş Kürdistan’da da göçe, şehirleri terke elbette neden olacaktır. Ama bu göç Rojava ve Başûr dışında, esas olarak sömürgeci devletin ekonomisine zarar verecektir. Böyle bir göç dünya savaşı koşullarında başka bir ülkeye sığınmaktan çok coğrafya içlerine yönelecek, bu da gerilla hareketinin olağanüstü büyümesine neden olacaktır. Aynı zamanda birbirleriyle savaşan güçler “üçüncü yol"da yürüyen Kürt Özgürlük Hareketi’yle kaçınılmaz taktik ittifak yollarını aramak zorunda kalacaktır. Bu durum Kürdistan savaşçılarının her taktik anlaşmada güçlenmesi demektir.
Eğer yukarıdaki öngörü doğrulanır ve hem dört devlet, hem de Kürdistan coğrafyası yıkıma uğrasa bile, yıkıntılar üstünde Kürt Özgürlük Hareketi bu dört devletin halklarıyla birlikte galiplere karşı çok büyük bir direnişin öncüsü olacaktır.
Savaşı ya devrimci mücadelenin Üçüncü Yol stratejisi önler ya da savaş tüm yıkıcılığına rağmen konfederal devrime yol açar.
Benim görüşüm böyledir.