Devrimci sürecin saflarında Konfederal devrimci parti
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Bugün yüzüncü yılında TKP’nin ismiyle hareket eden partilerin geleceği nedir? Bir tür bitkisel hayattan uyanıp, yepyeni bir enerjiyle ezilen, sömürülen kitlelerin bağrında örgütlenebilirler mi? Tarih bu soruya “evet” diye yanıt vermemiz için kuvvetli kanıtlar sunuyor.
TKP’nin 100. Kuruluş yıldönümündeyiz.
Komintern’in Türkiye seksiyonu olan bu parti, onu temsil ettiğini söyleyenler olsa da bugün yaşamıyor. Parti, bir “mülk” olmadığı için onun “mirasçısı” olmak ne “hukuki” bir iddiadır, ne de “siyasi” bir iddiadır. Ancak komünist bir rönesans artık mümkün değil mi? TKP yepyeni bir temelde yeniden kurulamaz mı? Bu kısa yazıda soruya yanıt arayalım.
Devrimci partiler devrimci süreçlerin içinde doğarlar. TKP de Büyük Ekim Devriminin içinde doğdu. Mustafa Suphi Bolşeviklerle birlikte Beyaz Ordu’yla çarpıştı. Rus devrimini Türkiye’ye “taşımak” için harekete geçti. Mustafa Suphi ve örgütlediği komünist silahlı güçler eğer Anadolu’ya geçebilseydi, “Türk Kurtuluş Savaşı” “Türkiye Kurtuluş Savaşı”na dönüşebilecekti. Türkiye’nin kaderi değişebilecekti. Olmadı. Kemalist rejim “karşı devrimci bir öngörüyle tehlikeyi sezdi” ve 15’leri katletti. TKP’nin Türkiye topraklarında izole edilmesi bu tarihsel trajediyle yakından ilgilidir.
Buna rağmen TKP yok edilemedi. Neden? Çünkü dünya çapındaki devrimci süreç devam ediyordu. Komünist Enternasyonal Partileri, Sovyet Partisinin öncülüğünde emperyalist kapitalizme karşı her yerde mücadele ediyordu. Bu mücadele 2.Dünya Savaşı eşiğinde ve esnasında en yüksek aşamaya ulaştı. Faşizme karşı silahlı partizan savaşları tüm Avrupa’da yayıldı. Çin’de Büyük Yürüyüş Çin devriminin başlangıcı oldu. TKP de savaş esnasında yeniden örgütlendi. Eğer Türkiye savaşa girmiş olsaydı, bunun çok büyük devrimci sonuçları olacaktı. TKP de öteki kardeş partiler gibi Nazi işgalcilerine karşı gerilla savaşları içinde büyüyecek ve Nazilerin yenilgisiyle birlikte Türkiye’nin yeniden kuruluşunda söz sahibi olacaktı. İsmet İnönü harbe girmeyerek Türkiye’yi Nazi işgalinden değil, ama devrimden korumuş oldu.
Bu iki tarihsel moment TKP’nin uzun yıllar Türkiye’nin siyasi yaşamında belirleyici rol oynamasını engelledi.
1968 devrimci süreci Avrupa’yı ve Amerika’yı sarstı. İşte bu da TKP’nin “Atılım” sürecine girmesini sağlayan koşulları yarattı. Özellikle Almanya ve Fransa’da yaşayan gençler arasında “arayış” başladı. TKP’nin ilk yeni dönem genç kadroları bu arayışın içinden çıktı. Türkiye’de ise TKP’nin yeni atılım dönemi, TİP’teki ayrışmalardan sonra Aybar, Boran, Kıvılcımlı ve Belli gibi eski “tüfekleri” eleştirerek işçi sınıfı saflarında örgütlenen, ünlü Sungurlar Kazan Fabrikası işgalini hazırlayan, 15-16 Haziran işçi ayaklanmasında rol oynayan ve TİP’in kapanmasından sonra 12 Mart’ta yer altına giren gençlerin partiye katılımıyla kitlesel karakter kazandı.
TKP Rus ihtilalinin içinde doğdu. İkinci doğuşu 1968 devrimci sürecinin ürünüydü.
Şimdi durum nedir?
Dünya devrimci süreci ağır bir yenilgiye uğradı. Bu sürecin ürünü olan TKP de yenildi. Fiilen ömrünü doldurdu.
Bugün yüzüncü yılında TKP’nin ismiyle hareket eden partilerin geleceği nedir? Bir tür bitkisel hayattan uyanıp, yepyeni bir enerjiyle ezilen, sömürülen kitlelerin bağrında örgütlenebilirler mi?
Tarih bu soruya “evet” diye yanıt vermemiz için kuvvetli kanıtlar sunuyor.
Marks’ın dünya devrimi gerçekleşmedi, Lenin-Stalin’in “tek tek ülkelerde sosyalizmi” yenildi. Emperyalizm tam küresel çapta zafere yürüyecekken, bölgesel emperyalist savaşların şafağında “bölgesel devrimci süreçlerin” ilk işaret fişeği Rojava devrimiyle atıldı.
Şimdi var olan kimisi Sovyetik, kimisi Maoist, kimisi Troçkist TKP’ler, aralarında benim de tanıdığım yoldaşlar tarafından yaşatılmaya çalışılan “tarihi TKP” de içinde olmak üzere, bu yeni çağda nasıl bir rol oynayacak?
Bunların “işi bitti” diye konuşanlara inat, söyleyelim: Onlar yeniden ve çok daha güçlü bir rol oynayacaklar.
Nasıl bu rolü oynayacaklar?
Tıpkı Mustafa Suphiler gibi, Osmanlı İmparatorluğu sınırları dışında da olsa patlayan devrimin organik parçası olarak.
Şu anda yaşadığımız da budur. PKK’nin öncülüğünde TC sınırları içinde, Bakur’da, bu sınırların dışında Rojava’da silahlı bir devrimci süreç Türk emperyalizmine ve faşizmine karşı yükseliyor. Ve bizim eski TKP’li birçok yoldaşımız PKK’yle dayanışma içindedir, Kürt özgürlük hareketinin legal örgütlerinde yer alıyorlar.
Türkiye solu zayıflamıştır. Çok parçalıdır. Şimdi Kürt özgürlük hareketi Türkiyeli komünistleri tek bir cephede birleştiriyor.
Geleceğin devrimci partisinin bu “cephenin”, konfederalist bir partiye dönüşmesi sürecinde ortaya çıkacağına kuvvetle inanıyorum.
TKP’nin yüzüncü yıldönümünde, “Mustafa Suphi’den İsmail Bilen’e” tarihi TKP’nin devamcılarının da bu konfederal devrimci örgütte hak ettikleri yeri alacaklarını umut ediyorum.
Eğer onlar Kürt coğrafyasında patlayan devrimci sürecin saflarında, gerilla, o olmuyorsa doktor, ebe, hemşire, mühendis, ekonomist olarak yer alıyorlarsa…