Faşist 12 Eylül rejimi
Suat BOZKUŞ yazdı —
- 12 Eylül Anayasası’nı değiştireceğiz diyenler hiçbir adım adım atmamıştır. Tam tersine AKP, yasakları ve 12 Eylül kurumlarını kemikleştirip onların gölgesinde iktidarlarını güvenceye almıştır.
12 Eylül askeri faşist darbesinin yıldönümü dolayısıyla kınama ve protesto eylemleri yapılıyor. TC kurulduğunda Ermeni soykırımı olup bitmişti. 28-29 Ocak 1920 tarihinde ise TKP kurucuları Mustafa Suphi ve arkadaşları hançerlenip Karadeniz’e atılmıştı. Koçgiri’den başlayan Kürt katliamları Dersim tertelesi ile zirveye çıktı.
Kuruluş aşamasındaki cumhuriyetin kısa süreli zorunlu demokratik maskeleri kısa bir süre sonra tamamen atıldı. Kısmen demokratik olan ilk anayasa yani 1921 anayasası çöpe atılarak 1924 anayasası kabul edildi. İtirazların başlaması üzerine Takrir-i Sükun yasası ile cumhuriyetin tunç yasaları yürürlüğe girdi. Bu yasalara göre herkes Türk’tür. İtiraz eden imha edilmesi gereken haindir. Bırakalım Kürt kelimesini K harfi bile suç delilidir.
Gene bu yasalara göre “imtiyazsız-sınıfsız kaynaşmış bir kitle” olduğumuz yasal güvenceye alınmış olup bırakınız sendikayı, işçi adı taşıyan cemiyet kurmak bile yasaklanmıştır.
Sonraki Tek-Tek-Tek-Tek yasaları da bu anlayışın devamıdır.
Hitler faşizminin yenilgisinden sonra demokratik değerler dünya çapında ağırlık kazanınca Milli Şef İsmet Paşa da demokrasiye geçmek gerektiğini uygun görmüştür. NATO’ya girme hazırlığı başlamıştır. Bunun ilk adımı çok partili demokratik rejimdir. Ama bu bile kontrol altında olmuştur. Devir “Memlekete komünizm lazımsa onu da biz getiririz” devridir. İsmet İnönü, CHP içinde bir kanat olan Bayar-Menderes’in kurduğu Demokrat Parti’ye iktidarı devrederken, Bayar İle anlaşarak temel konularda bağlılık sözü almıştır.
Sol eğilimli işçilerin 1946-50 arasında kurduğu sendikalar hemen kapatılıp yöneticileri zindana atılırken, devlet güdümündeki elemanlara sarı Türk-İş sendikası kurdurulmuştur. Böylece toplumun bütün dinamik kesimleri kontrol altına alınmıştır.
1960 sonrası yükselen işçi ve gençlik mücadelesi, aydınların direnişi sonucu Türkiye tarihinde ilk defa halkın mücadelesine ve gücüne dayalı göreceli bir demokratikleşme kazanılmıştır. Bu bile egemenleri korkutmaya yetmiştir. Ordunun başındaki generaller “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı. Bunu durdurmak gerekir” diyerek gene sıkıyönetime ve darbeye başvurmuşlardır. Bu darbe de yetmeyince 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbeyle yeni bir devir açmışlardır. 12 Eylül darbecileri komünizm ve bölücülük tehlikesi var diyerek halkların en temel haklarını suç sayıp yasaklamıştır. Ana dil hakkı bile ilk defa yasayla resmen yasaklanmıştır. Bu bile sahtekarca, içinde Kürt ve Kürtçe geçmeyen bir yasayla yapılmıştır. Türk-İslam sentezi diyerek ırkçı ve dinci bir sistem kurulmuştur. Bu sistem o kadar köklü kurulmuştur ki, bütün ırkçı-dinci partileri birleştirmiştir. CHP-AKP başta olmak üzere tüm partiler 12 Eylül Anayasası’nı değiştireceğiz dese de hiç biri bu konuda bir adım atmamıştır. Tam tersine AKP gibi yasakları ve 12 Eylül kurumlarını kemikleştirip onların gölgesinde iktidarlarını güvenceye almışlardır.
Aralarındaki bütün kayıkçı kavgalarına rağmen “Temel sorunlarda milli takım ruhuyla birleşelim” diyerek her türlü sahtekarlığı ve zulmü yapmışlardır.
Son seçimler bunu bir daha gösterdi. Halk düşmanlığı çoktan deşifre olmuş Erdoğan çetesine karşı “Altılı Masa” kuranlar da iki yıl konuşup planlar yapmalarına rağmen, gerçekte hiçbir ilkeleri olmadığını göstermişlerdir. Zaten seçim yenilgisinden sonra darmadağın olup gitmişlerdir. Ama kokusu yeni yeni çıkmaktadır.
Bu partilerin 12 Eylül rejimine, Türk-İslam sentezine itirazları var mıdır?
Erdoğan’ın hangi politikasına karşıdırlar ve yerine ne önermektedirler?
Bu partilerin, söylemlerine ve eylemlerine bakarsak kaba gerçekler kolayca görünür.
En dincisi de, en milliyetçisi de Türk-İslam sentezcisidir, hukuk ve demokrasi düşmanıdır, ırkçıdır, Kürt düşmanıdır.
Hepsi de NATO’ya ve CUNTA’ya bağlıdır.
Aralarındaki çıkar çelişkileri ve kayıkçı dövüşleri kimseyi kandıramaz. Böylelikle halkı oyalayıp uyutmaya kalkışmaları da utanmazlıktır, sahtekarlıktır.
12 Eylül faşizminin, Erdal Eren başta olmak üzere idam sehpalarında ve zindan direnişlerinde katlettiği tüm devrimcileri saygıyla anarken, faşist cuntacıları, iç ve dış suç ortaklarını bir kez daha lanetliyoruz.