Suriyeliler
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Kayseri’de başlayan vahşice saldırıların iç yüzünü anlamak için son 20 senede yaşananları hiç unutmamak gerekir. "Türkiye'nin düzensiz göç, kaçak göçmen sorunu vardır” cümlesi kökten yanlıştır. Sorun Erdoğan’ın Yeni Osmanlıcı-fetihçi-işgalci politikaları sonucu göçertilen milyonlar sorunudur.
Kayseri’de başlayan saldırı dalgası aslında ilk defa olmuyor. Daha önce de birçok yerde Suriyelilere yönelik her türlü saldırıya tanık olduk. Medyada birçok abartılı hatta palavra haberler cirit atıyor. Yaratılan bu kargaşada gerçekler ve yalanlar birbirine karışıyor. Geride Erdoğan’ın manipüle ettiği bir palavra yığını kalıyor. Sağlıklı bir değerlendirme için şunları hatırlamak gerekiyor:
Her şey Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin “Yeni Osmanlı, bakiye topraklarımız ve de hilafet” hayalleriyle başladı. Eskiden beri sıcak takip vb. bahanelerle Güney Kurdistan’a yönelik operasyonlar yapan TC güvenlik güçleri, Suriye kriziyle birlikte sıçrama yaptı. Erdoğan’ın “Şam’da, Emevi Camii’nde Cuma namazı kılmak” hayallerine Bahçeli’nin Halep’ten Şam’a kadar plaka dağıtma nutukları eklendi. Erdoğan, DAİŞ ile ittifak halinde Suriye’yi işgal ve fethetme hayallerine kapıldı. Hatay ve Urfa sınırlarını yol geçen hanına çevirdiler. Gündüz Suriye’de silahlı eylemler yapan çeteler akşamları gelip Türkiye’de konaklıyordu. Bütün dünya bunları Türkiye TV’lerinde canlı yayınlarda izliyordu. Bugün kesin sayıları bile belli olmayan ama 3 ila 13 milyon arası tahminler yapılan Suriyeliler ne kaçak ne de düzensiz göçmendir. Bunlar bal gibi devletin bilgisi ve onayıyla getirilip yerleştirilmiştir. O zamanlar “Biz ensarız” diye övünen Erdoğan ve yalakaları “Zalim Essed” çığlıkları atıyordu. Erdoğan Kürtlerin ezilmesini, DAİŞ’e ihale etmişti. Resmen asker gönderemediği yerlere DAİŞ kisveli çeteleri gönderiyordu. "Kuvayı Milliye" ilan ettiği ÖSO çetelerini maaşa bağlayıp himayesine almıştı. Bu çeteleri Kürtlerin üstüne sürüyor, Rojava devrimini ezmek için onları kullanıyordu. Ancak gelinen noktada Erdoğan-Bahçeli diktasının bütün amaçları boşa çıktı. Bunca kan döküldükten sonra Yeni Osmanlı, Hilafet hayalleri suya düştü. Şimdi yeniden “Sayın Esat, kardeşim Esat” moduna geçtiler.
Son günlerde Kayseri’de başlayan vahşice saldırıların iç yüzünü anlamak için son 20 senede yaşananları hiç unutmamak gerekir.
"Türkiye'nin düzensiz göç, kaçak göçmen sorunu vardır” cümlesi kökten yanlıştır. Sorun Erdoğan’ın Yeni Osmanlıcı-fetihçi-işgalci politikaları sonucu göçertilen milyonlar sorunudur. Erdoğan bölgenin demografik yapısını kendi hayallerine uygun hale getirmek için milyonlarca insanı göçertmiştir. Hem Rojava devrimini bastırmak için bu insanları cepheye sürmüş hem de “Biz ensarız” diyerek göçertilen insanları ucuz işgücü olarak kullanmıştır. Şimdi de, işlerinin bittiğini düşünerek onlardan kurtulmanın yolunu aramaktadır.
Geçmişte Demirel “Dün dündür, bugün bugündür” dediği için çok eleştirilmişti. Bu söz diyalektiğin özüne uygun olmakla birlikte siyasi oportünizmin, ilkesizliğin de en net ifadesidir. Erdoğan’ın siyasi hayatı da attığı ters taklaların toplamıdır. İç siyasette de, dış siyasette de birbiriyle taban tabana zıt söylemlerine tanık olduk. Bahçeli, F. Gülen vb. konulardaki nutukları youtube’da duruyor. Yine BAE, Suudiler, Sisi, Putin ile ilgili söyledikleri hafızalarımızdaki yerini korurken şimdi de Beşar Esat ile ilgili sözleri gündeme geldi. Şüphesiz ki, siyasetçilerin çatışmalarının halklara zararı çok olur. Ama bazen anlaşmaları da çok tehlikeli olabilir. Ne için ve nasıl anlaştıkları çok önemlidir.
Kürtlere karşı DAİŞ ile anlaşan Erdoğan şimdi DAİŞ’in yenildiği şartlarda gene Kürtlere karşı B. Esat ile anlaşmaya çabalıyor. Bu tehlikeli ittifak çok da kolay değildir. Çünkü bunun için Türkiye’nin işgal ettiği Suriye topraklarından ve Rojava’dan çekilmesi gerekir. Bu durum Kürtler için tehlikeli olsa da Erdoğan politikaları için tam bir bozgun olacaktır.
Neyse biz boş verelim bu konuları.
Enflasyonmuş, işsizlikmiş, asgari ücretmiş, emeklilermiş, gençliğin sorunlarıymış, zindanlardaki zulümmüş, Hakkari’deki kayyımcı irade gaspıymış… Meydanlarda katledilen kadınlarmış, her hafta Galatasaray önünde direnişini sürdüren kayıp yakınlarıymış, adalet arayan Emine anneymiş… Sorun mu bunlar yani?
Siz Avrupa kupasındaki son gelişmelere iyi bakın. En önemli sorunumuz Arda’nın golü ve bir futbolcunun bozkurt işaretiyle “zaferini” kutlaması ve bundan ötürü ceza alması mı? Yoksa öyle olmasını isteyenlerin dört taraftan kışkırtmaları ile gündeme egemen olmaları mı?