Halkın umut hakkı
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Şartlar ne kadar zorlarsa zorlasın halkın umutlarını diri tutmak ve öncelikle umut hakkını savunmak, gereklerini yerine getirmek en önemli ve güncel görev oluyor.
Meclis açılırken Bahçeli’nin başlattığı ve büyük yankı yaratan “Öcalan gelsin, mecliste konuşsun” çıkışının havası çok çabuk kaçtı. Türkiye’de moda olan “milli meselelerde milli takım ruhuyla birleşelim” kafası ilk defa olumlu bir anlamda oluşmuş gibiydi:
Bahçeli atılım-açılım yapmış, Erdoğan desteklemişti. Bundan daha önemlisi Özel de Diyarbakır’a giderek belediyeleri ziyarete başlamıştı. İlk defa iktidar ve muhalefet partileri birleşiyor, DEM Parti de sürece destek oluyordu. Halk da büyük umut yaratmasa da, büyük heyecan ve ilgi yaratan bu durum aradan fazla zaman geçmeden tam tersine döndü. Esenyurt belediyesine yapılan hukukdışı saldırı ve belediye başkanı Ahmet Özer’in zindana atılıp yerine bir memurun kayyım olarak atanması Erdoğan-Bahçeli diktasının gerçek niyetini ortaya koydu.
Bunun haddini bilmez birkaç memurun işgüzarlığı ya da kışkırtması olması ihtimali var mı? Gelişmelere bakarsak tam tersine A’dan Z’ye ve tepeden tırnağa merkezi karar olduğu anlaşılıyor. “İç cepheyi güçlendirelim, kardeşlik vb.” nutuklardan sonra İstanbul’un göbeğinde yapılan irade gaspı iktidar çetelerinin halk düşmanı kirli yüzlerini bir daha açığa çıkarmıştır. İktidarın sol gösterip sağ çakan politikası bir daha deşifre olmuştur. Meğersem iç cepheyi güçlendirmek diyalog ve çözüm için değil içeride imha savaşını şiddetlendirmek içinmiş. Ama bu durum iktidarın tek tekçi politikalarda ısrar ve inadı ne kadar zayıf olduklarının, halktan korkularının da bir göstergesidir.
Özal devrinden beri kesintili de olsa süregelen diyaloglardan bugüne kadar oluşan birikim bir çözüm yolu açmak için yeterlidir. Hele 2012-15 arası oluşan diyalog sürecinde neredeyse her konuda anlaşılmış ama iş son adıma gelince Erdoğan-Bahçeli diktası tarafından tam tersine bir tasfiye süreci başlatılmıştı. Aradan neredeyse on yıl geçtikten sonra Bahçeli tarafından gündeme getirilen tartışmalar da önemliydi. Ama daha konu olgunlaşıp anlaşılmadan gelişmeler ters yüz oldu. Öcalan son açıklamasında:
“Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” diyordu.
Bahçeli ise 25 yıldır İmralı Cezaevi'nde bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan'ı kast ederek Öcalan için, "Terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın" demiş ve eklemişti:
"Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, 'umut hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın."
Sözlerinin üzerinden fazla bir zaman geçmeden, herkes “Acaba yeni bir süreç mi?” derken yaşanan gelişmeler yeni sürecin “Batı’da yeni bir çöktürme süreci” olduğu görüldü. Böylece Öcalan’ın umut hakkı tartışılırken halkın umut hakkı da gasp edildi.
Halk her ne pahasına olursa olsun iradesini ortaya koyarken, iradem onurumdur diyerek direnirken, umudun gerçeğe çevirmek için mücadele ederken, merkezi bir kararla iradesinin ve umutlarının gasp edilmesi yeni bir durum yaratmıştır.
Görevden alınıp tutuklanan Esenyurt Belediye başkanı Özer mesajı şöyle: "İlk sözümüz personel ve arkadaşlarımın işlerine dört elle sarılmasıdır. Vatandaş asla mağdur olmamalıdır! Daha güçlü çıkacağım ve hizmetlerime kaldığım yerden devam edeceğim."
Şartlar ne kadar zorlarsa zorlasın halkın umutlarını diri tutmak ve öncelikle umut hakkını savunmak, gereklerini yerine getirmek en önemli ve güncel görev oluyor.