Yasaklar ve diyalog
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Erdoğan’ın kuklaları her gün yeni bir yalanla “Öcalan şöyle diyor, Kandil böyle diyor” vb. yalanlarla kamuoyunu meşgul etmektedirler. Böylece hem Kürt halkını oyalamak, hem de bölüp parçalamak istiyorlar. Sorunu sürece yayarak uzatmak ve çürütmek istiyorlar. Ama bu yol çözüm değildir ve çok tehlikelidir.
Bahçeli’nin çağrısıyla oluşan yeni gündemin tartışmaları sürüyor. Erdoğan “Bu iş sürerse sorun daha da büyüyecek. Başkaları da karışacak. Daha çok büyümeden bu sorunu kendi aramızda çözelim” demiş. Bu durumdan vazife çıkartan Bahçeli de iç cepheyi kuvvetlendirmek için malum çıkışını ve çağrısını yapmış.
Bu durum bir başlangıç olarak hiç de kötü değildir. Ama devamının gelmesi şartıyla…
Ama ne var ki, Ömer Öcalan’ın yaptığı ilk aile ziyaretinden sonra devlet hiçbir olumlu adım atmadığı gibi kayyım atamaları ve İmralı’ya konan hukuk dışı yeni yasaklarla tecridi sürdürmüştür.
Sayın Öcalan, Özal döneminde başlayan ilk temaslardan beri defalarca siyasi çözüm doğrultusunda çağrılar yapmıştır. Somut gelişmeler üzerine siyasi çözüme zemin hazırlamak için 1993’ten beri birçok defa ateşkes ilan etmiştir. Ama her defasında devletin Kürtlere karşı “dış” güçlerle” birleşip Kürtleri ezme politikasıyla bu ateşkesler boşa çıkarılmış ve bir tuzağa dönüştürülmüştür. Bu durumda Kürdistan halkının ve ezilenlerin Erdoğan-Bahçeli diktasına hiç güveni yokken yeni kuşkular yaratmak diyalog yolunu daha da zorlaştıracaktır. Bu durumda diyalog kapısını açmak için halka güven verecek bir yol temizliği zorunludur.
Bahçeli’nin çağrısından sonra gözler atılacak güven verici yeni adımlara çevrilmişken hükümet tam tersi bir yola girmiş görünüyor. Bu politika ile ne iç cephe kurulur ne de sağlamlaştırılır. Durum bu kadar vahim ve açıkken devletin Kürt karşıtı politikalarda inat etmesi, “Kürt anasını görmesin”den milim geri gitmemesi kimseye fayda sağlamayacak ve yeni felaketlere yol açmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Dünyada siyasi çözümün birçok örneği vardır. Geçmişte İrlanda’dan Bask’a birçok örnek yaşandı. Bunlar çok tartışıldı. Ama aradaki farkları da düşünürsek Kürt sorununun çözümü için yeni bir yol bulmak ya da yaratmak zorunludur. Çünkü somut şartlar her yerde farklıdır ve farklı çözüm yollarını zorunlu kılar.
Bu sorun gündeme gelince iki yanlış öne çıkıyor:
Birincisi, “Bu ırkçı sömürgecilerden bir hayır gelmez” tutumudur. İkincisi ise “Tamam, çözecekler, biz sorun çıkarmayıp destekleyip bekleyelim” tavrıdır. Özünde ikisi de inisiyatifi iktidara verip pasif bir tavırla devletin adım atmasını bekliyor. Halbuki siyasi çözüm bir bekleyiş değil mücadele sorunudur. Bu nedenle bütün işi Öcalan yoldaşın sırtına yıkmak yerine onun yükünü hafifletmek ve halkı harekete geçirmek, halkın gücünü bir çözüm gücüne yükseltebilmek gerekiyor.
Devlet ise öncelikle halka güven vermek zorundadır. Bunun için de tecridi kaldırması ve Öcalan’ın toplumun tüm kesimleriyle temas kurmasını engellemekten vazgeçmesi gerekmektedir. Devlet, Öcalan yoldaşı tecrit etmek yerine tecridi tümden kaldırmalıdır.
Tecrit politikası Öcalan’ı etkisiz hale getirip devre dışı bırakmak demektir. Bu durumda Erdoğan’ın kuklaları her gün yeni bir yalanla “Öcalan şöyle diyor, Kandil böyle diyor” vb. yalanlarla kamuoyunu meşgul etmektedirler. Böylece hem Kürt halkını oyalamak, hem de bölüp parçalamak istiyorlar. Sorunu sürece yayarak uzatmak ve çürütmek istiyorlar. Ama bu yol çözüm değildir ve çok tehlikelidir. Bu süreç uzadıkça sorunlar daha da artar ve çözülmez hale gelebilir. Bugünkü dünya ve bölge şartlarında çözülmeyen, kangrenleşen sorunlar ileride herkese büyük zarar verir. O aşamaya gelmeden bir çıkış yolu bulunabilir mi?
Bu mümkün ve zorunludur. Ama ancak herkesin istemesi ve elini taşın altına koymasıyla çıkış yolu bulunabilir.