Devlet ve Kürtler
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Bahçeli yaptığı çağrılarla diyalog öneriyor. Bu mümkündür ve en iyi yoldur. Ama bu yolun açılması için öncelikle Öcalan üzerindeki her türlü tecrit kaldırılmalıdır. Kayyımlar geri çağırılmalıdır.
Kurulduğundan beri TC’nin her alanda Kürt politikası belirleyici olmuştur. Kürtleri yok sayan ve yok etmek isteyen sömürgeci bir devlet her daim hazır ve nazır olmuştur. Devletin bütün güvenlik güçleri ordusu-polisi Kürtlere göre konumlanmıştır. Sadece güvenlik politikaları değil; ekonomi politikası, iç ve dış politikası, Milli Eğitimi, sportif çalışmaları, Diyanet İşleri hep Kürtlere karşı konumlanmıştır. Politikacıların diline pelesenk olan “iç ve dış düşmanlar” söylemi en çok Kürtlere karşı kullanılır. Komşular başta olmak üzere dış devletlerle ilişkilerin özü her zaman Kürtlere karşı ittifaka dayalıdır. Hatta geçmişte Irak ve İran ile birlikte özel olarak Kürtlere karşı olan CENTO bile kurulmuştur.
Ağrı isyanının kanla bastırılmasından sonra “Muhayyel Kürdistan burada metfundur” deyip bayram edenler içlerindeki Kürt korkusunu bir türlü atamamış, Kürt ve Kürdistan heyulası uykularını kaçırmaya devam etmiştir. Bu nedenle bütün dış politikalarının birinci maddesi Kürt düşmanlığı olmuştur. Bütün dış güçlerle Kürtlere karşı birlik politikası her daim belirleyicidir. Bir yandan bin yıllık kardeşlik nutukları atılsa da pratikte her türlü Kürt oluşumu şiddetle ezilmiştir.
Özal döneminde ilk defa Kürtlerle diyalog kurma ve çözüm arama eğilimi görüldü. 1993 yılında ilk ateşkes böyle gündeme geldi. Ne var ki geleneksel devlet politikası o kadar kemikleşmişti ki esnemesi mümkün olmadı. Sonuçta Özal ve onu destekleyen asker-polis kadrosu kanlı biçimde tasfiye edildi. Ardından 93 konsepti denilen kanlı imha dönemi geldi. Demirel-Çiller-Güreş-Ağar çetesinin kanlı imha devri başladı.
Özal’ın tasfiyesinden sonra devlet içinde siyasi çözüm yanlıları hiç eksik olmadı. Ama hiçbir zaman da belirleyici olamadılar. Her defasında tasfiye olmaktan kurtulamadılar.
En son 2012-2015 yıllarında kamuoyunda hala “Çözüm süreci” olarak bilinen bir diyalog süreci yaşandı. Bu süreç sonunda kamuoyuna Dolmabahçe Mutabakatı açıklandı. Ama Erdoğan bu mutabakatı tanımadığını, buna karşı olduğunu ilan ederek tam tersine bir imha süreci başlattı. Erdoğan’a göre Kürt sorunu çözülmüştü. Erdoğan, MHP ve DAİŞ ile işbirliği halinde Kürt direnişini ezmeye yöneldi. Ancak bunda da başarısız olup batağa saplanınca yeniden diyalog gündeme geldi.
2012-2015 arasında süren diyalog süreci müzakere aşamasına gelmişken Erdoğan masayı devirdi ve Kürtlere karşı DAİŞ ile işbirliğini tercih etti. Kobanî devriminde DAİŞ bozguna uğrayınca bizzat Erdoğan Kürtlere yönelik imha savaşını yükseltti. Kürdistan bir baştan öbür başa yakılıp yıkıldı. Erdoğan klasik Kürt düşmanı politikayı yani Kürtlere karşı bütün dış güçlerle birliği tercih etti.
Batağa saplanan dış politikayı revize etmeye çalışan Erdoğan BAE, S. Arabistan ve Mısır’dan sonra Suriye ile de anlaşıp Kürtlerin direnişini kırıp teslim almak istiyor. Bir kere daha dış güçlerle anlaşıp Kürtleri ezmek politikasına sarılıyor. Bunu da teröre karşı mücadelede birlik olarak adlandırıyor. Türkiye siyasetinde şakilik, eşkıya, bölücü, terör demek Kürt demektir.
Daha önce Kürtlere karşı Suriye ile işbirliği yapmaya çalışan Erdoğan daha sonra Suriye’ye ve Kürtlere karşı DAİŞ ve İsrail ile birlik yaptı. Şam’da Cuma namazı hayalleri kırılınca şimdi yeniden Beşar Esad ile anlaşmaya çalışıyor.
Erdoğan’ın gündeme getirdiği iç cepheyi sağlam tutmamız gerekiyor söyleminden sonra Bahçeli’nin meclisin açılışında başlattığı süreç de önemlidir. Bahçeli doğrudan Öcalan’a öneride bulunarak “Gelsin mecliste konuşsun” demiştir.
Aslında Sayın Öcalan 1993’ten beri konuşuyor. Sadece lafla değil ateşkes ilan ederek, gerillayı sınır dışına çekerek, diyalog süreci başlatarak “Silahlar sussun, siyaset konuşsun” diyerek çözüm yolunu gösteriyor. Öcalan’ı susturmaya çalışan Erdoğan-Bahçeli diktasıdır. Sadece Öcalan’ı değil siyasi çözümden yana olan herkesi zindana tıkan, susturmaya ve susturamazsa sesini bastırmaya çalışan yine Erdoğan-Bahçeli diktasıdır.
Bahçeli yaptığı çağrılarla diyalog öneriyor. Bu mümkündür ve en iyi yoldur. Ama bu yolun açılması için öncelikle Öcalan üzerindeki her türlü tecrit kaldırılmalıdır. Bunun için yasa-anayasa değişikliğine de gerek yoktur. Erdoğan ve Bahçeli yeni oyunlar peşinde değilse, dış güçlerle Kürtlere karşı birlik politikasını terk etmeli ve Kürtlerle birlik politikasını ortaya koymalıdır. Bunu göstermenin ilk adımı da tecridi hemen kaldırmak ve kayyımlarını geri çağırmak olacaktır.
Bugün Köln’de “Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” yürüyüşünde birleşenler Ren nehrinin etrafında bütün dünyaya bu gerçekleri bir kez daha haykıracaklar. Bu sesleri duymak barışçı çözüm isteyen herkesin çıkarına olacaktır.