Öcalan’ın öngörüsü
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Kuzeyde Ukrayna-Rusya savaşı, Güneyde İsrail-Filistin çatışması… Balkanlar ve Kıbrıs’ta her an patlamaya hazır bombalar… Bu kadar ateşin içinde Türkiye sefa süremez. Bu ateş değişik biçimlerde Türkiye’ye de sıçrar. On sene önce “Silahlar sussun, siyaset konuşsun” diyen Öcalan’a kulak vermenin zamanı hala gelmedi mi?
Öcalan yıllar önce “Irak’tan başlayıp bütün Orta Doğu’yu Lübnanlaştırmak isteyenler var. Bizi de bu oyunlara çekmek istiyorlar. Biz bunun farkındayız ve bu oyunlara düşmeyiz. Ama kimse de düşmemelidir” diyordu. O zamanlarda Özal ile kurulan diyalog süreci Özal’ın ve ekibinin kanlı biçimde tasfiyesiyle durduruldu. Daha sonra uluslar arası bir komplo ile Öcalan kaçırılıp tutsak edildi. 2012-14 yıllarında sürdürülen doğrudan Erdoğan’ın kontrolündeki diyalog süreci Dolmabahçe Mutabakatı ile en üst düzeyde bir platform yaratmışken Erdoğan’ın emriyle ansızın bitirildi.
Öcalan çözüm olarak “bütün farklılıkların eşit ve özgür olarak yaşayabilecekleri, özyönetime dayalı demokratik cumhuriyet ve demokratik konfederalizm” önermişti. Erdoğan ise 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Bahçeli ile ittifak kurup ülkede ve bölgede kanlı bir tasfiye süreci başlattı. Kürtlere karşı DAİŞ ve her türlü gericilikle işbirliğini tercih etti. HDP yönetimini, vekillerini ve belediye başkanlarını zindanlara doldurdu. Halkın barajı yıkarak açtığı barışçı diyalog ve çözüm yolunu kapattı. Demokratik siyasete şans tanımadı.
Öcalan “Silahlar sussun, siyaset konuşsun” diyerek ateşkes ilan etmişti ve diyalog sürecini müzakere sürecine çevirmek için uğraşıp didindi. Ne var ki, Erdoğan-Bahçeli diktası “Beka sorunu var” deyip her türlü demokratikleşmenin ve diyalogun önünü kapattı. 15 Temmuz darbe teşebbüsü bahanesiyle OHAL ilan edip keyfi bir diktatörlük kurdu. O günden beri iktidarda kalabilmek için içeride ve dışarıda her türlü gericilikle ittifaka girdi. Yeni Osmanlı- hilafet hayalleriyle Türkiye’nin ve bölgenin yirmi yılını çaldı. Şimdi deniz bitti ve gemi karaya oturdu. Bunu görmüş olmanın dehşetiyle ve iktidarını korumak gayretiyle yeniden Kürtlere dayanmak istiyor. Açıkça gördü ki, Kürtlerle savaşarak ayakta kalması çok zorlaşmış, hatta olanaksız hale gelmiştir. TBMM açılışındaki beklenmedik tablo ve esen barışçı yellerin sebebi hikmeti budur. Bahçeli’nin bile DEM Parti sıralarına gelip tokalaşması, AKP medyasının tümü basın ahlaksızlığına örnek olacak biçimde sansür uygularken, AA’nın Ömer Öcalan’ın görüşlerine yer vermesi şimdiye kadar hayal bile edilmeyen gelişmelerdir.
Bu gelişmelerin önemi Erdoğan-Bahçeli diktasının on yıllık sicilini silmeye ya da unutturmaya yeter mi? Halka yeni bir umut, güven ve heyecan verebilir mi?
Siyasette “Deme olmaz olmaz, çünkü olmaz olmaz” demişler. Ama somut adımların atılması şartıyla…
Bu somut adımlar nedir derseniz çok açık ve çok somut olarak:
Öcalan üzerindeki her türlü tecride derhal son verilmeli ve bir ateşkes ilan edilmelidir.
Ondan sonra diğer konular hep birlikte konuşulabilir. Bir diyalog yolu açılmadan hiçbir adım atılamaz. Erdoğan ve Bahçeli bile, her ne sebeple olursa olsun “Önce iç barış” diyorsa bilmeliler ki, barışın da çözümün de yolu İmralı’dan geçiyor. Yıllarca herkes “Barışın yolu Diyarbakır’dan geçer”, “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” dediyse de gereğini yapmayıp çözümü özel savaş çetelerinden beklediler. Yangın büyüdü ve neredeyse ateş bacayı sardı. Son bir umutla harekete geçersek yangını söndürebiliriz. Ya da ilk etapta en azından büyümesini ve yayılmasını engelleyebiliriz.
Etrafımızdaki ateş çemberi her gün daralıyor. Kuzeyde Ukrayna-Rusya savaşı, Güneyde İsrail-Filistin çatışması… Balkanlar ve Kıbrıs’ta her an patlamaya hazır bombalar… Bu kadar ateşin içinde Türkiye sefa süremez. Bu ateş değişik biçimlerde Türkiye’ye de sıçrar. En basiti Suriyelileri nasıl gönderelim diye düşünürken varolanlara bir de Gazzeliler, Lübnanlılar ve diğer savaş bölgelerinden gelenlerin eklenmesidir. Bu durumda bölgedeki nüfus kaymalarını ve demografik yapının hızla değişimini, bunun doğuracağı sonuçları kim önleyebilir?
On sene önce “Silahlar sussun, siyaset konuşsun” diyen Öcalan’a kulak vermenin zamanı hala gelmedi mi?